Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Bir zamanlar “ipeksi katman” olarak nitelendirilen yağ tabakası nasıl düşmana dönüştü? İncelme takıntısı, erkek egemen toplumun gizli bir ajandası mı? Yoksa tasarımcıların el alışkanlığının sonucu olan doğal bir süreç mi? Kadınların kilo kapanından kurtulma zamanı gelmedi mi?
Hızla yayılan bir hastalık var. Yeni doğanların omzuna dokunuyor. Değdiği herkes yemek yemeyi bırakıyor. Yüzlerini gölgeler kuşatıyor, kemikleri sayılıyor. Bazısı hastaneye kaldırılıyor. Çoğu da ölüyor.” Naomi Wolf’un 1991 tarihli Beauty Myth (Güzellik Efsanesi) kitabı böyle başlıyor. Beauty Myth, çekilen kadınlar biraz olsun dolgunlaşsa da, 50’lerden itibaren küçülme yeniden başladı. Yapılan araştırmalar, playboy kızları, güzellik kraliçeleri ve modellerin beden ölçüleri de kadınların 1950’lerden beri inceldiğini kanıtlıyor.
Zayıflık baskısının nedeni politik mi?
Naomi Wolf ’a göre bu topyekun incelmenin sebebi, kadınların sosyal statüsünün yükselmesi. Feminist hareketler başarılı oldukça, erkek egemen toplum bizim aklımızı meşgul edecek yeni şeyler çıkarıyor. Güzellik de feminen ideolojilerin en eski ve en değerlilerinden biri: “Kadınlar politik ve sosyal hayatta güçlendikçe, önlerine yeni bir set çekildi. Biz domestik rollerimizden sıyrıldıkça bu güzellik efsanesi daha da yaygınlaştı. Daha fazla hakka sahip oldukça ideal güzellikle ilgili görseller gözümüze daha çok sokulur oldu” diyor Wolf. “Anneannelerimizle karşılaştırdığımızda, görünüşümüzle ilgili memnuniyetsizliğimiz çok daha fazla. Beslenme bozuklukları, estetik operasyonlar artıyor. Fiziksel takıntılar ve yaşlanma korkusu, özgürlüğümüzü zehirliyor.”
Wolf ’un iddiası, zayıflamanın kronolojisine bakıldığında mantıklı geliyor. Diyet ve incelik merakının ilk çıkışı, kadınların oy hakkı kazandığı 1920’ler. 50’li yıllar, savaş sırasında yeniden eve dönen kadınlar sebebiyle karşımıza Marilyn Monroe gibi kıvrımlı bir örneği çıkarıyor. 60’lı yılların stil ikonu ise zayıf bir erkek çocuğunu anımsatan Twiggy. Zayıflık trendinin bu simge isminin ünlenmesi ise doğum kontrol hapının icadına, kadınların üreme özgürlüklerini ellerine almasına denk geliyor.
80’lerin kadınları görünürde biraz daha adaleli gibiydi. Ama aslında 1985 yılında, Amerikalı kadınların yüzde 25’i diyetteydi. “Bu ciddi kilo değişimi, 20. yüzyılın en önemli gelişmelerinden biri olarak tarihe not edilmeli diyor” diyor Wolf. “70’lerin başında kadınlar, yasal ve üreme haklarına kavuştu. Yüksek öğrenime devam ettiler, mesleklerinde üst seviyelere geldiler. Kadınların sosyal rolüyle ilgili değerleri değiştirdiler. Bu hareketi bastırmanın en iyi silahı, güzellik endişesi. Sürekli dış görünümünü sorun eden kadınların kendilerine güvenleri de, etkinlikleri de azalıyor. Pasif, endişeli ve kırılgan oluyorlar. Diyet ise en iyi sakinleştirici.” Kadınların zayıflatılarak cinselliklerinden de vazgeçmelerinin amaçlandığını iddia ediyor Wolf: “Seks hormonları, yağ hücrelerinde bulunur. Yağ oranı azaldıkça östrojen de düşer. Kadınların doğal olmayan şekilde incelmelerini istemek, onların cinselliklerinden vazgeçmesini istemek gibi. Ve bütün bunlar özellikle yapılıyor. Kilolarımdan nefret ediyorum diyen kadın, kadınlığından da nefret etmektedir. Açlık, başarılı kadınları bile zayıf hissettirir, zayıf düşündürür.”
zamanında çok ses getirmiş bir çalışma. Feminist külliyatın klasiklerinden. Wolf ’un açlık tarikatı diye de adlandırdığı bu hastalar, anoreksikler. Yirmi yıl öncesinin kadın dergilerine göre hem ABD, hem de Avrupa bu hastalıktan mustarip. İnglitere’de 3,5 milyon civarında anoreksik olduğu söyleniyor. “Ama” diyor Wolf, “Bu henüz sadece başlangıç.”
İleriye sarıyoruz. 2007 yılına. Londra Moda Haftası defilelerinin yapıldığı alanın kapısında bir gösteri var. Susie Orbach’ın kurduğu any-body.org sitesinin organize ettiği protestoda “Kadınlar vücutlarından nefret etmesin” yazan dövizler göze çarpıyor. Onları harekete geçiren, anoreksiyadan ardı arkasına hayatını kaybeden modeller: Ana Carolina Reston, Luisel ve Eliana Ramos ile Hila Elmalich. Amaçları ise moda sektörünün dikkatini çekmek; modellerin üzerindeki zayıflık baskısını azaltmak, gıpta edilen vücutlarının gerçek kadınlardan ne kadar uzaklaştığını anlatarak podyumdan halka yayılan sıfır beden özentisinin önüne geçmek.
Peki kadınlar hangi arada bu hale geldi? İdeal beden ölçüsü ne zaman kemiklerin sayıldığı inceliğe ulaştı? Vücut kitle indeksi nasıl oldu da ölüm sınırına dayandı? Birkaç katmandan oluşan göbek, 17. yüzyıla kadar kadın doğurganlığının simgesiydi. 19. yüzyılda dolgun suratlar ve etli omuzlar makbuldu. 20. yüzyılın başlarında ise kadının basenlisi, kalçalısı beğeniliyordu. Bir zamanlar “ipeksi katman” olarak nitelendirilen yağ tabakası neden düşmana dönüşmüştü?
Anatomy of Fashion’ın yazarı Susan J. Vincent, çağdaş vücut yapısının temellerinin 1920’lerde atıldığını söylüyor. “Korseler çıktı, etek boyları kısaldı. Spor gündelik hayata karıştıkça daha rahat kıyafetler tercih edilir oldu. Kadınlar dışarıda daha çok vakit geçirmeye, tatile gitmeye, mayo giymeye başladı. Bu sportif kadınların zayıf olması isteniyordu. Edwardian döneminin aksine olgun ve dolgun değil, ince kadınlar moderndi artık. İncelme hevesi de ilk kez bu zamanda başladı. Spor aletleri, haplar, diyetler gündeme geldi. 20’li yılların modası da gençler ve genç görünmek isteyenler içindi.”
20’lerin Çarliston yapan flapper kadınları hem inceydi, hem de erkeksi. Otomobil kullanan, telefonla konuşan bu modern ve özgür kadınların kıvrımları yoktu. Olanlar da bandajlarla, bol kıyafetlerle saklamaya çalışıyordu. Savaş yıllarında evlerineçekilen kadınlar biraz olsun dolgunlaşsa da, 50’lerden itibaren küçülme yeniden başladı. Yapılan araştırmalar, playboy kızları, güzellik kraliçeleri ve modellerin beden ölçüleri de kadınların 1950’lerden beri inceldiğini kanıtlıyor.
Zayıflık baskısının nedeni politik mi?
Naomi Wolf ’a göre bu topyekun incelmenin sebebi, kadınların sosyal statüsünün yükselmesi. Feminist hareketler başarılı oldukça, erkek egemen toplum bizim aklımızı meşgul edecek yeni şeyler çıkarıyor. Güzellik de feminen ideolojilerin en eski ve en değerlilerinden biri: “Kadınlar politik ve sosyal hayatta güçlendikçe, önlerine yeni bir set çekildi. Biz domestik rollerimizden sıyrıldıkça bu güzellik efsanesi daha da yaygınlaştı. Daha fazla hakka sahip oldukça ideal güzellikle ilgili görseller gözümüze daha çok sokulur oldu” diyor Wolf. “Anneannelerimizle karşılaştırdığımızda, görünüşümüzle ilgili memnuniyetsizliğimiz çok daha fazla. Beslenme bozuklukları, estetik operasyonlar artıyor. Fiziksel takıntılar ve yaşlanma korkusu, özgürlüğümüzü zehirliyor.”
Wolf ’un iddiası, zayıflamanın kronolojisine bakıldığında mantıklı geliyor. Diyet ve incelik merakının ilk çıkışı, kadınların oy hakkı kazandığı 1920’ler. 50’li yıllar, savaş sırasında yeniden eve dönen kadınlar sebebiyle karşımıza Marilyn Monroe gibi kıvrımlı bir örneği çıkarıyor. 60’lı yılların stil ikonu ise zayıf bir erkek çocuğunu anımsatan Twiggy. Zayıflık trendinin bu simge isminin ünlenmesi ise doğum kontrol hapının icadına, kadınların üreme özgürlüklerini ellerine almasına denk geliyor.
80’lerin kadınları görünürde biraz daha adaleli gibiydi. Ama aslında 1985 yılında, Amerikalı kadınların yüzde 25’i diyetteydi. “Bu ciddi kilo değişimi, 20. yüzyılın en önemli gelişmelerinden biri olarak tarihe not edilmeli diyor” diyor Wolf. “70’lerin başında kadınlar, yasal ve üreme haklarına kavuştu. Yüksek öğrenime devam ettiler, mesleklerinde üst seviyelere geldiler. Kadınların sosyal rolüyle ilgili değerleri değiştirdiler. Bu hareketi bastırmanın en iyi silahı, güzellik endişesi. Sürekli dış görünümünü sorun eden kadınların kendilerine güvenleri de, etkinlikleri de azalıyor. Pasif, endişeli ve kırılgan oluyorlar. Diyet ise en iyi sakinleştirici.” Kadınların zayıflatılarak cinselliklerinden de vazgeçmelerinin amaçlandığını iddia ediyor Wolf: “Seks hormonları, yağ hücrelerinde bulunur. Yağ oranı azaldıkça östrojen de düşer. Kadınların doğal olmayan şekilde incelmelerini istemek, onların cinselliklerinden vazgeçmesini istemek gibi. Ve bütün bunlar özellikle yapılıyor. Kilolarımdan nefret ediyorum diyen kadın, kadınlığından da nefret etmektedir. Açlık, başarılı kadınları bile zayıf hissettirir, zayıf düşündürür.”
Wolf, anoreksiya tehdidinin büyüklüğünü de anlatan bu iddialarını yazarken sonraki jenerasyonların işinin daha zor olduğunu da söylüyor. “Güzellik efsanesi 60’larda doğan kadınlarla beraber başladı. 70’lerde çocuk olan kuşağın hali daha da kötü. Peki ya 80’lerin kız çocukları ne olacak? Güzellik için, yarışmak için doğacaklar. Doğumlarından itibaren de kadınlığı bir tür yoksunluk sayacaklar.”
Milat Kate Moss Wolf ’a göre güzellik efsanesinin hızla yaygınlaşmasının en önemli sebebi, güzellik imajları. Güzellik imajlarının başrolünde ise modeller var. Gerek tasarımcıların kullandığı gerekse reklamlarda karşımıza çıkan modeller her zaman bu kadar ince ve uzun değildi tabii. Charles Frederick Worth, 19. yüzyılın sonunda “canlı manken” kullanan ilk couturier. Kıyafetleri cansız manken yerine canlı bir beden üzerinde göstermek, zamanın önemli yeniliklerindendi. Ama Worth’ün modelleri zayıf değildi. Ünlü couturier, 1913 yılındaki modelini şöyle anlatıyor: “Yuvarlak kolları ve omuzlarıyla tıknaz bir kadındı.” Keza 1920’lerde Cristobal Balenciaga’nın kullandığı modeller de kısa boylu ve topluydu. 30’larda Fransız couturier Patou’nun favori modeli de ne ince, ne de güzeldi. Yıllar içinde ideal kadın bedeni daraldıkça modeller de inceldi. Modeller zayıfladıkça kadınlar daha da incelme telaşına düştü. 90’lı yılların minimalizm ve androjeni akımı ise, bu gidişata son darbeyi vurmaya hazırlanıyordu. Kemikleri sayılan bir model ortaya çıkacak, nispeten sağlıklı görünen süpermodelleri tahtından edecekti. Bundan böyle kıvrımlı vücutları olan modelleri yalnızca iççamaşırı defilelerinde ve orta segment markaların kampanyalarında görecektik. “Eroin chic” Kate Moss, zayıflığıyla beden tarihinde yepyeni bir sayfa açacaktı.
“Hiçbir şeyin tadı, zayıflığın verdiği his kadar güzel değildir” sözleriyle de tarihe geçen Kate Moss’la başlayan rüzgar, halen devam ediyor. Öyle ki moda başkentlerinin podyumlarda artık 36 beden model görmek pek mümkün değil. Bu incelme baskısı, modellerin 34 ve hatta ABD ölçüleriyle sıfır bedene denk gelen 32 bedene kadar düşmelerine neden oluyor. Podyumlar ve kampanyalarda bugüne kadar hiç görülmemiş incelikte kadınlar yer alıyor. Sıfır beden hevesiyle anoreksiyaya yakalanan ve hayatını kaybedenler yalnızca modeller de değil. İngiltere’de yapılan bir araştırma sonucunda anoreksiyanın “sosyal bulaşıcı” bir hastalık olduğunun kanıtlanması üzerine, birkaç yıldır kamuoyu tepkisi başladı. İngiltere’de Sıfır Bedene Hayır Deyin kampanyasını parlamenterler yürütüyor. 2006 yılından beri Madrid Moda Haftası’nda sıfır beden modellerin yürümesi yasak. Milano’da ise vücut kitle indeksi 18 ve altı olanlar podyuma çıkamıyor. Prada, Versace ve Armani, sıfır beden modellerle çalışmayan markalar arasında. Victoria Beckham’ın da aynı gerekçeyle defilesinden on modeli çıkardığı biliniyor. İsrail de sıfır bedenle savaşan ülkeler arasında. Mart ayında çıkan karara göre VKİ 18,5 ve altı olan modellik yapamayacak.
Türkiye’de sıfır beden yok
Türkiye’deki durum, moda başkentlerinde olduğu kadar vahim değil. Podyumlardaki incelme trendi son birkaç sezondur öne çıkıyor ama o da alarm veren ölçülerde değil. Koreograf Uğurkan Erez, “Biz hiç sıfır beden kullanmadık” diyor. “Eskiden elbette modeller daha dolgundu. 36-38 bedenlerdi. 38 beden yedi-sekiz yıldır pek yok. Şu aralar daha çok 36 bedenle çalışıyoruz. Çünkü Türk kadınının çatısı o kadar da ince değil. Sektörün de çok ince model beklentisi yok. Avrupa’ya uyum sağlamaya başladığımız için birkaç yıldır 34 bedenleri de görüyoruz. Ama 32 yani sıfır beden bir modelin kıyafeti iyi taşıyacağını düşünmüyorum. Raşitik görünüyor. İdeal bedenim de 36’dır.” İstanbul Fashion Week koordinatörü Banu Bölen de Türkiye’de, dünyaya kıyasla daha kalın modellerin podyuma çıktığını söylüyor: “Bizdeki tartışma incelikten çok, kalınlık üzerine. Gözümüz yurtdışındaki inceliğe alıştığı için onu bekliyoruz. Bizim podyumlarımızda incelme baskısı yok. Ama yine de özen gösteriyoruz. Modeller için sağlıklı ve besleyici mönüler hazırlatıyoruz.”
Didem Soydan, son zamanların en göz önünde olan modellerinden. Şu sıralar kariyerinin zirvesinde olsa da, mesleğe ilk başladığında zayıflığı nedeniyle zorluk yaşamış: “Şu anda 36’ya yakınım. Ama modelliğe başladığımda 34 bedendim. Milano’da çalıştığım birkaç ay boyunca işlerim çok iyi gitti. Türkiye’de ise beni çok ince bulurlardı. Son bir iki yıldır androjen modası bize de geldi. Bu yüzden artık inceliğim makbul bulunuyor.” İnce kalmak için özel bir diyet de yapmıyor Soydan. “Yapım böyle. Spor yapıyorum ama ince kalmak için üzerimde bir baskı hissetmiyorum. Bu iş için zevkimden vazgeçmiyorum. Zaten kimsede sıfır beden görüntüsüne tahammül edemiyorum. İyi bir duruşla sunulduğunda, kalın modellerin satışı olumsuz etkileyeceğine inanmıyorum. Ama zaten neticesinde biz modeliz ve bizim işimiz bu. Sektörün beklediği vücut ölçülerine sahip olmamız, bunu korumamız gerekiyor. Ama işimi bıraktığımda zayıf kalmaya çalışmayacağım. Biraz daha kilolu halimi görmek istiyorum.”
Daha fazla zayıflayamazlar
Kıyafetleri satın alan kadınların çoğu, modellerden daha toplu, daha kilolu. Modanın sunucusuyla nihai alıcısı arasındaki bu dev fark lüks markalarda iyice ayyuka çıkıyor. Yine kadınlar için ama ulaşılması zor olarak konumlanan markaların podyumları kadar kampanyalarına da fazla ince modeller hakim. Moda moda içindir diye düşünen bu markaların alıcısı, bu avangard estetiğe hakim olup yakın duranlar. Vücutları kadınların gerçek ölçülerine daha yakın olan modelleri ise orta segmentteki markalar kullanıyor.
Birçok kişinin güzel bulabileceği, daha kıvrımlı ve klasik kadınlar, ticari moda yayınları ve geniş kitlelere hitap eden markaların tercihi oluyor. Türkiye’de moda fotoğrafçılığı denince akla gelen ilk isimlerden Tamer Yılmaz da ince modellerin yükselişini lüks markalara bağlıyor. “Ben mesleğe ilk başladığımda sportif, sağlıklı, güçlü ve kaslı kadınlar vardı. 2000’li yıllarla beraber adaleler gitti. İncecik, 34 beden ve uzun kızlar öne çıktı. Göğüsler de yok oldu. Bunun sebebi bence lüks firmalar. Onlar bu modelleri kullanmak istedikleri için bu kızlar tercih ediliyor. Bu iş tepeden değişiyor. Eskiden 90-60-90 denen bir ölçü vardı. Şimdi 85 bile iyi sayılıyor.” Yılmaz, dünyadaki ince model trendini zamanında Türkiye’nin de yakaladığını hatırlatıyor: “Sema Şimşek, Deniz Pulaş, Selin Toktay, Ahu Toktay oldukça ince modellerdi. Duygu Dikmenoğlu’nun yaşı ufak olduğu için çok inceydi, onu da lüks markalara çekiyorduk. Dolgun modelleri daha çok Osmanbey piyasası tercih ediyordu.” Photoshop’ın daha fazla kullanılmasının da incelik furyasını körüklediğini söylüyor Yılmaz. “Eskiden vücutlarda oynama yapmazdık. Bütün moda fotoğrafçılığında o dilin kullanılması, 2000’lerin sonuna doğru başladı. Dünyayla beraber o girdaba girdik. Kendimiz istemesek bile profesyonel gözümüz o inceliği arıyor. Bugüne kadar inceltme yaptık ama hiç kalınlaştırma yapmadık.” Peki kalınlaştıracakları bir zaman gelir mi? “Bence gelebilir. Çünkü artık bundan daha ince olmaları mümkün değil.” Yılmaz modelleri inceltiyor inceltmesine ama kendi estetik anlayışı farklı. “Bana sorarsanız Laetitia Casta’nın vücudu ideal kadın vücududur. Erkeklerin çoğu da aşırı ince kadın beğenmez. Kadınların incelik yarışı birbirleriyle.”
Sorumlu numuneler mi?
Modellerin neden bu kadar inceldiğinin cevabını tam olarak kimse veremiyor aslında. Medyadan model ajanslarına, fotoğrafçılardan markalara kadar herkes farklı bir sebep sunuyor. Modellik mesleğini sosyolojik açıdan inceleyen Pricing Beauty kitabında ise, çuvaldız tasarımcılara batırılıyor: “Modellerin vücut yapısını kıyafetler belirliyor. 2. Dünya Savaşı’nın sonrasında hazırgiyime geçilmesiyle beraber standart bedenler ortaya çıktı. Modellerin de bu hazır kalıplara uygun olması gerekti. Kataloglar için numune kıyafetler 36-38 beden arası yapılsa da, lüks markaların tasarımcıları defileler için 32-34 beden arası kalıplar çıkarıyor. Defileye birkaç gün kala, rötuşla uğraşmak istemedikleri için de çözüm olarak ince modelleri tercih ediyorlar.” Modellerin vücutları da bu nedenle sürekli gözetim altında. Ama tasarımcıları da suçlamamak lazım. Çünkü okullarda onlara bu bedenlerde kalıp çıkartmaları öğretiliyor. Yine Pricing Beauty kitabında bir kast direktörü şunları söylüyor: “Kimsenin zayıflıktan ölecekmiş gibi görünmesini istemiyorum ama modellerin çok ince olması şart. Çünkü kıyafetler ince ve uzun kişilerde daha iyi duruyor. Alaia bir elbisenin 42 veya 44 beden birinde iyi durmayacağını hepimiz biliyoruz.”
Diğer taraftan modellerin tasarımcılar tarafından “askı” olarak görüldüğü gerçeği de var. Moda dünyasının içyüzünü anlatan Fashion Babylon kitabında şöyle yazıyor:
“Tasarımcıların en hoşlanmadıkları şey, kıyafetlerini insanların üzerinde görmektir. Onlara göre gerçek kadınlar, modanın estetiğini ve sanatsallığını öldürürler. Vücutlar ne kadar ince ve kıyafetin tasarım aşamasında çizildiği kağıtlara ne kadar yakın olurlarsa, o kadar iyidir.” Model Didem Soydan bu kadar katı olmasa da bu görüşe katılıyor. “Evet, model askıdır. Kıyafetin önüne geçemez. Sergilemeye çalıştığınız şey sizin vücudunuz değil, kıyafetin kendisidir.” Moda Tasarımcıları Derneği Başkanı ve tasarımcı Mehtap Elaidi ise askı olgusuna çok katılmıyor. “Ben kıyafetlerimi insan vücudu üzerinde görmeyi tercih ediyorum. Tasarımlarım giyilince daha iyi anlaşılıyor. Zaten Türkiye’de çok dar kalıplar kullanılmıyor. Defileler için 36 beden çalışıyoruz. Elbette ince vücutta her kıyafet iyi durur ama normal bir incelikten söz ediyorsak tabii.” Elaidi’ye göre moda sistemi sağlıksız bir yere doğru gidiyor: “90’lardan beri 20 sene geçti. Bir kültürün oturması için gereken süre, tam bir jenerasyon tamamlandı. Dünya modasında artık kemiklerin sayıldığı, kafaların büyüdüğü son noktadayız. Buradan geriye nasıl dönüş yaşanır, bilmiyorum. Ama artık bu evrimin tamamlanıp normale; 36 beden civarına dönülmesini ümit ediyorum.”
Kadın vücudu normallikten, feminenlikten çıkmaya devam ediyor gerçekten de. Bunun önüne geçmek için dünyadaki bütün Vogue edisyonlarının başlattığına benzeyen topyekun girişimler önemli. Bir yandan da Naomi Wolf ’un 20 yıl önce yazdıklarını düşünmek gerekiyor: “Doğal bir kadın şekli varsa, o da seksi ve üretken olan, hep düşünülmek zorunda olmayan vücut şeklidir. Yemek varken aç kalmak doğaya aykırı bir yaşam biçimidir. Ve yamyamlıktan bile daha tuhaftır.”
Fotoğraf: Anna Utopia Giordano
Haziran 2012