Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Mr. Vogue Furkan Andıç ile birliktesiniz. Kalbinin sıcaklığı yüzünün gülümsemesinde; “Peşinden koştuğun değil, yanında duran şey mutluluk” diyen ta kendisi.
Mr. Vogue Furkan Andıç ile birliktesiniz. Kalbinin sıcaklığı yüzünün gülümsemesinde; “Peşinden koştuğun değil, yanında duran şey mutluluk” diyen ta kendisi.
Hangi işle meşgul olursanız olun bir süre sonra bazı rutinler işinizin bir parçası hâline gelir. Her gün yaptığınız o işin bazı anlarında artık az çok neyle karşılaşacağınızı bilirsiniz ki bu bir bakıma da gereklidir. Yoksa her gün büyük oranda farklılık gösteren ve sizi şaşırtan durumlarla karşılaştığınız bir iş başka türlü bir efor gerektirecektir. Ama bazen de siz tam o rutinde giderken bir anda bir şey olur ve o şey size hiç beklemediğiniz anda beklemediğiniz şekilde dokunur. Bizler burada sizinle bu yazdıklarımızı paylaşabildiğimiz için çok şanslıyız zira en genel tanımıyla hayat paylaştıkça anlam kazanıyor. Ve tahmin edersiniz ki bu paylaştığımız hikayelerin bir sahne arkası var, dolayısıyla dergide bu içerikleri yaratabilmek için neredeyse her gün yeni insanlarla tanışıyoruz, bunun için de ayrıca çok şanslıyız. Dünyaya farklı bakan, farklı alanlarda, farklı uzmanlıklarda çalışan insanlarla tanışma fırsatı, o insanların vizyonunu, hayata bakışını öğrenmek, onların farklı enerjilerini deneyimlemek bu işin en güzel taraflarından biri illa ki. İşte bazen o kişilerden bazıları siz bütün işler arasında koşuştururken, rutininize alışmış bazen otomatik pilotta giderken bir anda hızınızı kesip bulunduğunuz âna acil iniş yapmanızı sağlıyor. İşte Furkan Andıç ile söyleşi yapmak için Zoom’u açtığım ve onun yüzünü gördüğüm an, o anlardan bir tanesi. Bir insanın kalbi yüzünde nasıl görünür diye sorarsanız onu gösterip “işte böyle” derim. Yakın zaman önce geçirdiği ameliyat sonrasında tüm pozitifliğiyle karşımda. Gülümseyerek söze başlıyor. “Ne tarafından bakarsan biraz öyle oluyor ya aslında. Bizim düşünce biçimimiz süreçleri illa ki etkiliyor. Sağlık çok önemli ve illa ki kontrol edemediğimiz noktaları var. Bununla birlikte insan kendi sağlığını önce kafasında başlatmalı. Fiziksel sağlık önemli ama zihinsel sağlık da en az onun kadar önemli. Geçirdiğim ameliyat sonrasında tabii ki hayatımda bazı belirsizlikler oldu ve bu bir kaygı yaratabiliyor ama bu duruma nasıl baktığın önemli olan. Bu durum insanın bazı şeylerin kıymetini anlaması için de bir fırsat olabilir. Hayatta nelere sahip olduğunu gözden geçirme fırsatı yakalayabilirsin bu sayede. Bu ufacık bir sorun bile olsa. Bir şeytan tırnağı ne kadar küçük bir şeydir ama sizi ne kadar meşgul edebilir. Önceden o sorun hayatınızda olmadan nasıl yaşadığınızı hatırlarsınız hemen. Dolayısıyla olaya neresinden bakacağınız da aslında sizinle alakalı”.
O sağlığa olan bütüncül yaklaşımından bahsederken menajerinden telefonuma bir e-posta düşüyor: “Furkan vejetaryen besleniyor, çekim sırasında bu konuda desteğiniz bizi mutlu eder.” Furkan’la bu mesajı teyit ediyorum. Açıklıyor: “Sürekli değişiyoruz. Öğreniyoruz. Bir şeyler bize dokunuyor. Gördüklerimizden etkilenmeye açık olmamız gerekiyor. Bu olası değişim süreçlerine izin vermemiz gerektiğine inanıyorum. Vejetaryen beslenme de benim için böyle bir sürecin sonucu. Çok yoğun bir çalışma sürecinden geçerken bir arkadaşım Food Choices isimli bir belgesel önermişti. Aslında hep bildiğimiz; hayvanların beslenme süreçlerimize dahil edilmek uğruna içinde bulundukları o kötü yaşam koşullarını bir kez daha görünce ‘ne kaybederiz’ dedik. Ben spor yapıyorum ve bitkisel beslenme ile ihtiyacımız olan besin değerlerini tam olarak karşılayıp karşılayamayacağımız sorusu hep akıllardadır. Bu belgesel aslında bunun ne kadar mümkün olduğunu gösterdi bana. Bunun ötesinde bitkisel beslenme sayesinde uykum bana daha çok yetmeye başladı, yemeklerden sonraki yorgunluk gitti. Bağırsak ikinci beyin derler ya, bütün sistemim daha iyi bir hal aldı. Daha pozitif olmaya başladım. Bu süreç beni değiştirdi ve faydasını görünce devam ettim. Tabii bazı alışkanlıklar zamanla evriliyor. Şimdi bakınca bu üç yıllık dönemin sonunda artık et yemem yüzde 80 - 90 oranında azaldı. Yemiyorum değil yiyemiyorum. Besin değerleri sebepli balık yemeye başladım. Geçenlerde bir restoranda balık önüme bütün olarak geldiğinde balıkla yüz yüze gelince onu da yiyemedim, yapamadım. 3D teknolojisiyle artık et de yapılıyor diğer yandan. Dünyanın geleceği ve de hayvanlar için bu alışkanlıkları biraz değiştirmemiz gerekiyor. Bunun zamanı geldi”.
Onun hayatındaki seçimleri sadece hisleri üzerinden oluşmuyor, hayatta inandığı konuların sorumluluğunu da sonuna kadar üstleniyor. Hem bire bir kendisi hem de beeraber çalıştığı insanlarla geçirdiği süreçlerde. Mesleği, aldığı sorumluluklardan belki de en büyüğü: “Oyunculuk büyük bir sorumluluk. Silah ve kadına şiddeti içeren işlerin dışında kalmaya çalışıyorum örneğin. Konu ne olursa olsun büyük bir sorumluluk var. Küçük bir kız çocuğu sokakta sana gözleriyle ışıl ışıl baktığında bunu hissediyorsun. O yüzden ‘değiştirelim’ diyorum mesela içine sinmeyen bir repliği. Kadına dair bir replik içime sinmiyorsa bunu dile getiriyorum, bu benim sorumluluğum. Edirne’de en son 10 yıl önce bir dizi çekilmiş, herkes o diziyi izliyor, belediye başkanından tutun sokaktaki çocuğa herkes orada. Bunun getirdiği sorumluluk aşikar. Diğer yandan öğretmen karakterini oynamak da yüce bir his. İlk defa böyle bir karakter oynuyorum. Üzerimde büyük bir gurur var. İnsanların gözündeki o minneti görmek sana daha büyük bir sorumluluk yüklüyor. Söyleyeceğin cümlenin virgülüne kadar... İnşallah bir oyuncu olarak sana da böyle bir şey kısmet olur.”
Kısacık zamandaki tanışıklığımızda benim için bulunduğu dilekten mutluluk duyuyor. Beni heyecanlandırma ihtimali olduğunu bildiği bir konu onu da heyecanlandırıyor. Konuşmamızın bir yerinde söylediği sözler bu durumu kendi ağzından özetliyor. “Ben insanların mutluluğundan mutlu olan biriyim. Atlas karakteriyle bu anlamda bağdaşan bir sürü şey var. Oynadığım karakterin bir sürü travması olsa da fark ediyor ki; başkalarına faydası olabilirse kendini de iyileştiririr. Öğretmenliği de bu yüzden seçiyor. Bu karakteri başka biri de oynayabilir ama kimse oynarken benim gibi hissetmeyecek. İçimdeki o hisle benzer bir yerde duruyor bu rol” şeklinde anlatıyor TRT’de yayınlanan Kara Tahta dizisindeki Atlas rolünü.
Pozitiflik, iyi düşünce ve mutluluk derken Bertrand Russell’ın Mutlu Olma Sanatı kitabından açılıyor konu. O da benimle hemfikir; mutluluk dediğimiz şey bize bir bakıma yanlış anlatıldı, bu bir konsept hâline geldi ama bu kavramın tanımı herkes için farklı. Belki de bu kavramın yakalayıp sabitleyebileceğimiz bir tanımı da yoktur. Furkan sözü alıyor: “Peşinden koştuğun değil, yanında duran şey mutluluk. Onu kovalamadığın zaman yanında durduğunu hemen fark ediyorsun zaten. Çünkü ‘mutluluğu’ düşünmeye başladığın zaman bile kaygılanıyorsun çoğu zaman, başka düşüncelerin arasında kaybediyorsun kendini. Mutluluk bir düşünce şekli aslında. Onun peşinden koşmak değil de onunla yaşamak gerekiyor. Metropolde yaşayan insan için bu zor bir hâle geliyor zira bizi bu düşünce biçiminden uzaklaştıracak bir sürü etken var. Tam olarak anda olduğumuz zaman bunu bulabiliyoruz. Arkadaşlarım, dostlarımla beraberken gülecek, kaynatacak bir şey bulduğumuzda, peşinden koşmayıp yanında durduğumuzda fark ediyorum ki mutluluk dediğim şey orada. Kendini bilmekle alakalı aslında, ki bu hayatının sonuna kadar sürecek. Çabasız olmak illa ki… Beklenti yanında mutsuzluğu getiriyor. Yaşamak için çok şeye ihtiyacımız yok; biraz sohbet, biraz gülümseme… Yeterli işte” diyor kalbi neredeyse suratında. “Bu her şey için yeterli” diye vurguluyor ve devam ediyor: “Beklenti hikayesine takılıyor aklım. Engin Geçtan’dı sanırım; ‘İnsan yalnızca sevginin getirdiği mütevazılık sayesinde tanrı olmaya cesaret edebilir’ diyordu. Yani almak ve vermenin dengesinden bahsediyor aslında. Hepimiz bir beklenti içindeyiz. Sevilmek kısmı hep ağır basıyor. Bu benim kafamı kurcalıyor. Herkes ne kadar sevildiğine bakıyor ama nasıl seveceğine kafa yormuyor, bunu düşünmüyor. Bu cömertliği gösterecek sabır nerede peki? Almanın ve vermenin dengesi çok önemli ve bu konu hakkında daha çok düşünmemiz gerekiyor.”
Fotoğraf: Turan Ertekin
Moda editörü: Sıla Aydın
Saç: Talat Kıvrak
Makyaj: Sezen Can
Proje sorumlusu: Bihter Neymen
Fotoğraf asistanı: Deniz Polattimur
Moda asistanı: Badel Kenet
Mekan: Naya Studio