Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Onunla 701 numaralı bir odada buluştuk. İşin garibi fiziksel olarak ne o, ne de ben oradaydık, ama oradaydık. Mert Ramazan Demir ile şimdi sizin burada gördüğünüz mekana benzeyen hayalİ bir yerde, gizemli ve sanal bir oturuma katılıyoruz.
“Bir gece setteydik ve iyi hissetmiyordum, çekimin ortasındaydık ama oradan gitmem gerekiyordu. Uzun süredir hayatımda çözmek istediğim bir konu vardı. Aklımda o konu, odama gittim ve birini aradım. 701 numaralı odada. Ve o konuyu, o otel odasında çözdüm. Kendime şunu dedim; hayatımdaki bu kadar karmaşık bir konuyu, bu kadar gizemli bir yerde ve böylesine garip bir şekilde mi çözüyordum?”
Ben Gaziantep’le Mardin arasında bir köyde, bir kerpiç evin çatısına uydu bağlantı aracını telefonun çekmesi için yerleştirmiş, o çatının hemen altında kaldığım odada, onun aramasını bekliyorum. Burası Mert’le konuşmak için doğru bir yer zira onun da yolu son zamanlarda bu taraflara çok düştü; Adana’da çekilen Ufo, yapım aşamasında olan ve hikayesi bu topraklara sinmiş Şahmeran ve şimdi de çekimlerinin bir kısmı Gaziantep’te geçen Yalı Çapkını dizisi. Onun son zamanlarda yaptığı işlerden hareketle burası bizim sanal olarak buluşmamız için doğru yer diye düşünürken, telefonum çalıp onunla konuşmaya başladığımda kendimizi başka bir yerde buluyoruz. Kelimelerle çok da anlatılamayan ama hissiyatını bildiğimiz o bilinç seviyesinden konuşuyoruz; buranın hissiyatı da onun bir şeyleri çözdüğü 701 numaralı oda gibi. Mert anlatıyor: “Mesele sadece Adana’nın bir otelindeki o 701 numaralı oda değil. Adana en başından beri benim için çok tuhaf bir yer. Sanki daha önce orada yaşadım. Sürekli dejavu yaşadım Adana’da. Çekim sırasında yönetmen gelip bana bir şey anlattığında; “hocam dur anlatma, ben bunu biliyorum” diyordum, ben o çekeceğimiz sahneyi daha önce görmüştüm. Ufo’nun çekimleri bitti, bir sonraki yaz tekrar oraya gitmek zorunda kaldım. Sonra yolum Gaziantep’e düştü; beni oralara çeken bir şey var. O bölgenin bana ne hissettirdiğini hâlâ anlamaya çalışıyorum. Eskiden dövme yaptırmak bana çok mantıklı gelmezdi, zaten yaşadığın bir şeyi neden vücuduna kazıtırsın ki derdim kendime, ama şimdi ayağımda bir 701 dövmesi var. Adana’da, hayatımdaki o konuyu çözdüğüm 701 numaralı odadan.”
Sanıyorum ki onunla konuşurken ben de o 701 numaralı odaya (veya portala da diyebiliriz) uzaktan bağlanmış olacağım ki Mert’in bana sorduğu bir soruyla benim de uzun süredir kendimde anlamaya çalıştığım bir konunun cevabı bir anda aklıma düşüyor. Mert’in sorduğu bu soruyu bana başkaları da sormuştu ama aydınlandığımı hissettiğim cevap bana şimdi geliyor. Belki de bunun zamanı şimdi veya ben, bu cevap her zaman önümde olmasına rağmen onu ilk defa duyuyorum. Belki de öncekilerin aksine ilk defa o sese kulak veriyorum. Kelimeleri kullanmadan konuşan o sesi dinliyorum.
Dinlemek Mert için çok önemli, bu eylem hayatta olduğunu kanıtlayan bir durum yaratıyor. “Çalışırken var olduğumu hissediyorum. Yaşadığımı en çok, benim dışımda bir şey var etmeye çalışırken hissediyorum. Benimle alakası olmuyor genelde bu konunun. Bana hayatta ne yaşamak istiyorsun diye sorsan şimdi belki sana bütün detayları veremem. Bununla birlikte bu soru karşısında rahatım, hayatta olup biten şeylerle alakalı rahat bir yerde duruyorum. Kendimle alakalı olmayan her şeyle alakadar olduğumda da yaşadığımı hissediyorum; örneğin başka birini derinlemesine anladığımda. Hikayesini anladığım ve gerçekten duyduğum insanlardan bahsediyorum.”
Oyunculuk da onun için bu esas üzerine kurulu, onun pratiği duyularını sonuna kadar açarak etrafı dinlemekten geçiyor. Mesleğine nasıl yaklaştığını sorunca oyunculuğun onun için daha ortada kameralar yokken başladığını söylüyor: “Burada çok büyük laflar etmek istemiyorum ama ben hayatımın bir dönemini oynayarak geçirdim. İzliyordum ve ‘o’ oluyordum. Bunu yaparken kamera karşısında veya sahnede değildim; bir gerçek yaratıyordum, kendimi ve diğerlerini buna inandırıyordum. Bu bana çok kıymetli geliyor.” O lafını bitirmeden, “gerçek” kelimesinin onun için ne anlama geldiğini soruyorum. “Bir insanın hayatta gerçekle yalan arasındaki farkı bilmesi, insanın kendini ne kadar tanıdığıyla alakalı. Gerçek ve yalan arasındaki farkı ancak kendimizle barışırsak anlarız. Ben en korktuğum ve en sevmediğim hislerle barışınca hayatımda her şey daha farklı bir hal aldı. Hissettiğimi kabul ettiğimde kendimle barıştım, kendimle barışınca da insanlarla barıştım. Kendinle barışmak için kendini bilmen ve bazı inançlardan özgürleşmen gerekiyor. Düşünce kalıplarından çıkınca kendini gerçekten tanımaya başlıyorsun. Bu biraz da kendin dışındaki her şeyi yok saymak aslında. ‘Ailem benimle gurur duyacak mı’yı bir kenara bırakmak gerekiyor.” Bu kenara bırakış Mert için ailesinin görüşlerini önemsememek anlamına gelmiyor. O, konuya başka bir tarafından bakıyor; bu, her şeyden ve bütün düşünce kalıplarından bağımsız olarak hayatta sen olarak nerede durduğunu anlama çabası.
Aile demişken, Mert’in dört abisi var ve İstanbul’da büyümüş, onun doğduğu yıl Van’lı ailesi İstanbul’a taşınmış. “Hayatımda bir yandan ailemin gelenekleri, bir yandan İstanbul’un bambaşka tarzı ve rahatlığı vardı, bu benim için tuhaf bir durumdu.” Sohbet, konuşmamızın başında bizi içine alan tuhaflıklardan sonra tanımlaması zor olan konulara geliyor. Aşk için yaptığı tanımla sözüne devam ediyor: “Ben hayatta birini tanımakla ilgileniyorum. Birisiyle vakit geçirmekle ve o kişiyi çok yakından tanımakla alakadarım. Aşka inanmıyorum.” Ben onu kendi aşk tanımıma ikna etmeye çalışınca hemen ekliyor: “Belki de sen bu hisse ihtiyaç duyduğun için aşka inanmak istiyorsundur, ne dersin?”
Ondan kendime göre istediğim aşk tanımını alamayınca ve biz bu hayali düzlemdeyken ona hayali bir soru soruyorum; diyelim ki sen bir sahnedesin ve karşında bu dünyada yaşayan 8 milyarı aşkın insan var. Herkes orada ve sen onlara bir konuşma yapacaksın, ne derdin? Hiç düşünmüyor. “Lütfen herkes kendiyle ilgilensin. Kendinden başka hiçbir şeyi yargılamasın. Herkes ne yaşıyorsa onu yaşasın. Çünkü her şeyi yapabilecek varlıklarız. Kim ne yaşamak istiyorsa onun peşinden gidebilsin. Ben her geçen gün yaşayabileceğim en tuhaf ve gizemli şeyi deneyimlemek istiyorum hayatta. Mesela Peru’da insanların ana rahmini deneyimlediği çadırda zaman geçirmek istiyorum şamanlarla.” Onunla buluştuğumuz bu hayali ve gizemli oda, onun aslında çok fazla zaman geçirdiği bir yer. O rahat bir yerde duruyor ama bu rahatlığın içinde, bu rahatlıkla sorgulamaktan hiç vazgeçmiyor. Buranın kapı numarası 701 olmayabilir ama kod adı 701. Bu oda bir arayış yeri ve hep yeni sorularla keşiflere doğru akışta. Mert’le telefonu kapatırken ona bu odayı açacak parolayı soruyorum, muzır bir sesle kahkaha attıktan sonra fısıldıyor: “Akışta mısın kanki?”
Prodüksiyon: Bihter Neymen
Saç: Doğukan Punar @dmbhairstudio
Makyaj: Sezen Can
Moda asistanı: Aynur Efir
Köpek cast: Eva