Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Ona göre cinsiyetin çok da bir önemi yok, dolayısıyla hanımefendi - beyefendi gibi tanımlar ona göre çok da büyük anlamlar taşımıyor. Diğer yandan dünyayı kurtarmak konusunda kadınların erkeklerden daha başarılı olacağına inanan da yine kendisi. Bu ayın beyefendisi, namıdiğer Mr. Vogue’u, Serkan Çayoğlu ile birliktesiniz.
Ona göre cinsiyetin çok da bir önemi yok, dolayısıyla hanımefendi - beyefendi gibi tanımlar ona göre çok da büyük anlamlar taşımıyor. Diğer yandan dünyayı kurtarmak konusunda kadınların erkeklerden daha başarılı olacağına inanan da yine kendisi. Bu ayın beyefendisi, namıdiğer Mr. Vogue’u, Serkan Çayoğlu ile birliktesiniz.
Dergi için bir söyleşi yapıyorsanız, buluştuğunuz kişiye dair detayları yazı boyunca okuyucuya vermek gerekir. Çünkü konuştuğunuz kişinin sadece söyledikleri yeterli olmaz. Kağıda yazı yoluyla bir şekilde aktarmaya çalıştığınız kişinin halleri, tavırları, bir konuyu anlatırken elini kullanışı, bakışı önemlidir. Çünkü bu veriler o kişinin var oluşuna dair çok fazla bilgi verir; onu ve hayata karşı tavrını anlamamıza yardımcı olur. Covid-19 sebebiyle uzunca bir süre dergiye içerik olarak ürettiğimiz söyleşileri de uzaktan video bağlantısıyla yapmak zorunda kaldık. Ancak artık söyleşileri yüz yüze yapmak istiyorum çünkü Zoom’un bana verdiği pencereden daha fazlasına ihtiyacım var. Karşımdaki kişiyi en kapsamlı şekilde anlayıp burada bu yazıyı okuyanlara da anlatmak istiyorum. Bu sefer yoğun bir program yüzünden Serkan Çayoğlu ile uzaktan yapacağımız video bağlantısının bekleme odasında hafif moralim bozuk bekliyorum bu yüzden. Fakat Serkan Çayoğlu yüzündeki gülümsemeyle ekranda belirdiğinde, enerjisi sanki o fiziksel olarak odaya girmiş kadar kaplıyor önümdeki bilgisayar ekranını. Onunla daha önce hiç tanışmadım ama onu tanıyormuşum gibi hissediyorum. Belki de o kendini herkesle aynı yere koyduğu ve herkesten farksız gördüğü içindir: “Ben annemin, babamın oğluyum. Almanya’da bir kasabada büyüdüm, normal bir okulu bitirdim, normal bir yaşamım oldu.” Ama sadece bu değil, güler yüzüne haksızlık etmeyelim.
Oyunculuk macerası üniversitede amatör bir tiyatro grubuyla başlamış. Hayalinde oyunculuğun o’su yokmuş. Wall Street’de uzman bir finansçı olmanın hayalini kurarmış hep. “En güzel şeyler de böyle oluyor işte. Sen planlamadığında. Ki planlayarak yaptığını düşündüğünde bile aslında sadece planladığını sanıyorsun. En zorlandığımız şeyi, akışına bırakma konusunu başarabilmemiz gerekiyor. İlla ki günlük kaygılar ve yapman gereken planlar var ama sen o planları yaparken başına gelebileceklere de hazır mısın?” diyor. Hayatına sonradan ve plansız giren oyunculuk şimdilerde onu en çok heyecanlandıran ve hayatının en büyük alanını kaplayan şey olmuş. O oyun hâlinin getirdiği “sürpriz” faktörünü çok önemsiyor. “Oyunculuğun verdiği heyecan ve monoton olmama hâli çok değerli. Benim çocukken deneyimlediğim hayat daha monotondu diyebiliriz. Annem sabah 5.30’da işe gider öğlen 2’de gelir, var olan düzeni sürdürürdü örneğin. Benim içimdeyse monoton yaşamak yoktu, hep bir yenilik olsun istedim hayatımda. Heyecanlanmak önemlidir. Mesela sette ‘3, 2, 1!’ dendiği an en çok heyecanlandığım anlardan biri hayatta. O an, karaktere geçebildiğin ânı temsil ediyor. Ve bunun bir sınırı yok, yönetmen sana dur diyene kadar o yarattığın ve yaratılan dünyanın bir parçasısın.”
Plan yapmaktan ve hayatta ona heyecan veren şeylerden konuştuktan sonra konu hedeflere geliyor. O her ne kadar plansızlığı savunsa da aslında hep bir hedefi var. Özel hayatında yaptığı seyahatleri bu genellemenin dışında tutabiliriz: “Plansız seyahat etmek en çok sevdiğim şey ve Özge’yle çok fazla seyahat ederiz. Laf aramızda Avrupa’da büyüdüğüm için Avrupa’ya benzemeyen yerleri gezmeyi seviyorum (Gülüyor). Seyahate çıkmadan önce bir plan yapmıyoruz, belli bir varış noktamız yok. Çünkü her an her şey değişiyor ve siz de gerçekten bilemiyorsunuz. Seyahate çıkınca havaalanından basit bir rehberini alırız o gideceğimiz yerin, oraya varmadan önce otel bile ayarlamayız. Bir gün Tayland’ın bir adasında tekne bekliyorduk. Yanımızdaki bir grup arkadaş bulunduğumuz bölgede 10 günlüğüne bir ev tutmuşlar ama seyahatlerinin yarısına geldiklerinde çoktan sıkılmışlar oradan. Biz de aynı yere gelmiş, bir günlüğüne rezervasyon yaptırmıştık ve ertesi gün oradan ayrıldık. Bizi oraya bağlayan bir şey yoktu, kısacası plansızlığın avantajları da çok.”
Serkan’a hayatına dair hedefleri sorduğumda çok net şekilde cevap veriyor, ama hep plan ve hedef arasındaki nüansı hissettirerek: “Hayatta kendine bir hedef koyarsın ve bence heyecan veren şey o hedefe giden yolun kendisidir. O hedefin ne olduğundan bağımsız belki de... Benim hep bir hedefim var, nasıl gideceğimi bilemesem de o hep var. Düşünsene, oyunculukta da karşına canlandırman gereken bir karakter geldiğinde kafanda o karakteri nasıl oynayacağına dair, ona nasıl yaklaşacağına dair bir şey olur ama karakterle o ilişkiye girdiğin yolculukta karşına tahmin ettiğinden başka şeyler çıkar. Ama bu hâlâ bir hedefe sahip olduğun gerçeğini de değiştirmez. Hedeflerimden biri uluslararası filmlerde oynamak. Oynayacağım karakter benden ne kadar uzak olursa o kadar keyifli olur” diyor. O hep yeni bir şeyler yaratmanın peşinde. Serkan’ın hedefleri belli ama ona gidebilecek farklı yollara izin veriyor ve o yolları sonuna kadar keşfediyor diyebiliriz. Onunkisi biraz da yolda bulunan bir yol.
Mr. Vogue köşesinden konu açılınca beyefendiliğin de tanımını yapmak şart oluyor. Ona göre bir “beyefendi” kimdir, nasıl biridir diye sorduğumda; “Ailesine, eşine, sevdiklerine önem veren, onların iyiliğini düşünen, onların ihtiyaçlarını duyan ve onlara bu anlamda da destek olan… Kimin neye ihtiyacı varsa. Günün sonunda iyi bir insandır. Bu iyi insan olma hâli sağlıklı bir iletişim getirir insanın hayatına. İletişimi kolaylaştırır. İletişim kolaylaştığı zaman insanlar birbirini daha iyi anlamaya başlar. İletişim doğru olduğu zaman her şey daha da güzelleşir. Beyefendilik belki de budur. Diğer yandan bunun hanımefendisi - beyefendisi, bir cinsiyeti de yok, bu bir varoluş hâli. Herkes doğru iletişimi kendine göre kuruyor, herkesin kendi iletişim biçimi var ama kendisi için doğru iletişim biçiminin ‘o’ olup olmadığını da bulması ve anlaması gerek. Hayata ve kendine karşı açık ve net olduğun zaman kendini de aynı açıklıkta ifade edebilirsin. Hayatta duygularını dürüstlükle ifade edebilmen önemli. Tabii unutmadan; özür dileyebilmek de çok önemli ama içinden gelerek özür dilemekten bahsediyorum. Artık insanlar iyi geçinsin, birbirini kırmasın. Hayat göründüğünden kısa, bu klişe belki ama doğru. Bugün bir yere girdiğinizde birine gerçekten ‘nasılsın?’ dediğinizde, onunla gerçekten konuştuğunuzda, o kişinin gününün iyi geçmesini sağlayabilirsiniz. O kişi de böylece diğer kişilerin gününün iyi geçmesine sebep olabilir.”
Serkan biz video bağlantısını tam sonlandıracakken o kocaman gülümsemesiyle bana “Nasılsın?” diye soruyor. Basın danışmanı Miray araya girip; “Bu gerçek bir ‘nasılsın’dı” diyor. Bugün dünyada bir tarafta insan hakları ihlalleri, bir tarafta doğal afetler, bir diğer tarafta savaşlar yaşanırken hepimizin bize gerçekten “Nasılsın?” diye soran kişilere daha çok ihtiyacı var. Serkan Çayoğlu, bu kadar basit bir soruyla (ve tabii o büyük samimi gülümsemesini unutmayalım) dünyada pozitif bir değişim yaratıyor.