Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Özlem Avcıoğlu, dünyanın dört bir yanına uzanan yollarda yaşadığı en kıymetli deneyimlerini “Geziyorum Öyleyse Varım” kitabında bir araya getirdi.
Hayat bir yolculuksa, her seyahat bu yolculuğun bize sunduğu en özel duraklardan biri. Kimi zaman bir kartpostaldan gelen uzak şehirlerin büyüsü, kimi zaman ise ilk kez atılan adımların heyecanı, insana kendini yeniden keşfetme fırsatı sunar. Seyahate dair her şey, özgürlük hissinden yeni ufukları keşfetmeye kadar pek çok anlam taşır. Seyahatler sadece gidilen yerleri değil, aynı zamanda kendimizi daha yakından tanımamızı sağlar. Özlem Avcıoğlu’nun hikayesi, seyahatin kendisi için bir yaşam biçimine dönüşmesiyle başlıyor. Avcıoğlu, Geziyorum Öyleyse Varım adlı kitabına dair her şeyi Vogue Türkiye ile paylaştı.
Seyahati çok seven bir anne babanın tek kızıyım. Düşünün, babam benim doğumuma Los Angeles’tan son anda zar zor yetişmiş! Annemle babam her buldukları fırsatta seyahate çıkardı. Ben, teyzem ve anneannem ile kalırken annem ve babamdan gelen New York, Paris, Roma kartpostallarına bakardım. Bu kartpostallarla büyüdüm dersem, yalan olmaz.
İlk seyahatimi dört yaşındayken İsviçre’ye yaptım. Hatta hayal meyal hatırladığım ilk anım da bu seyahate dairdir. Özellikle otelde geceleri yastığımıza bırakılan çikolatalar. Sonrasında tüm yazları yurtdışında yaşayan dayım ve ailesiyle birlikte Avusturya, İsviçre ve Almanya’da geçirmeye başladık.
Gezmek, görmek, gördüklerimi paylaşmak benim hayatımda hep vardı. 1990’lı yıllarda bu paylaşımı dergi ve gazete aracılığı ile yapıyor, yerli ve yabancı mecralara yazılar yazıyordum. New York’ta yaşadığım süre içinde 2 sene NYU’da fotoğraf eğitimi almam, kendi yazılarıma kendi fotolarımın eşlik etmesi ile devam etti. 2008 yılında dijitalin önemini kavrayıp travelmodus.com’u kurdum. Lüks seyahat tavsiyeleri üzerine bir guide travelmodus.com… Her şey o kadar hızlı değişiyor ki seyahat guide’ları kitap olarak artık bu değişime ayak uyduramıyorlar. Sonra sosyal medya her şeyin önüne geçmeye başladı. Yani gördüğünü aktarmak ve onun kalıcı olmasını sağlamak lazım. Kitap benim için çok değerli. Çok değerli bir yemek kitapları koleksiyonum var örneğin. Her şeyimi dijitalde yapan bir kişi olarak, kitapta akan sular duruyor benim için. Basılı kitap bambaşka… Onu elinde tutmak, sayfaları çevirmek ve koklamak ayrı bir haz. Bu yüzden ben de kalıcı bir şey yapmak istedim. Hem kalıcı hem de gençlere yol gösterici olsun…
Seyahat insanı özgürleştiriyor, kendini tanımasını sağlıyor, sabrı ve toleransı öğretiyor. Problemlerle karşılaştığınızda hızlıca çözme yeteneğinizi geliştiriyor. Aynı zamanda merakı kamçılıyor. Yeni ufuklar, yeni keşifler, yeni dünyalara götürüyor. Ufkunuzu genişletmek ve yeni şeyler üretmek istiyorsanız konfor bölgenizin dışına çıkmak zorundasınız.
Ben hayatta ne isteyip ne istemediğimi, neyi/kimi sevip sevmediğimi seyahatler sayesinde öğrendim. Kısaca kendimi seyahatlerde tanıdım. Çünkü seyahat aynı zamanda, kişinin beklenmedik olaylara ne derece göğüs gerebildiğini gösteren bir süreç. Özellikle de yalnız başıma yaptığım seyahatler buna daha çok yardımcı oldu.
Öncelikle benim ben olmamda etkili yerler var. Doğduğum ve uzun süreler yaşadığım 4 şehir. İstanbul, Bodrum, New York, Paris… Kitapta anlattım. Ayrıca beni derinden etkileyen Arizona, Utah gibi Kızılderili toprakları, Kyoto şehri, İzlanda, Burma, Varanasi gibi yerler de kitapta yer alıyor.
Ne kadar plan da yapsanız son anda hep beklenmedik şeyler olabiliyor. Geçtiğimiz nisan ayında bir arkadaşımla Colombia, Costa Rica seyahatine gitmek için aylar öncesinden biletlerimizi aldık. Ama arkadaşım ayağını kırdı bu yüzden yürümenin minimum olduğu daha çok araba ile yol gidilen İzlanda’ya çevirdik rotamızı. Yine New York ve ardından Jamaica için başka bir plan yaptım bu sene. Her şey ayarlandı. 20 gün öncesinde New York’tan beraber gideceğimiz arkadaşım, “Ya birileri ile konuştum U2’nun Las Vegas’ta yeni açılan Sphere’deki konseri muhteşemmiş” deyince, biz de Jamaica biletlerini Las Vegas ile değiştirip bir de bu seyahate Dead Valley’i de ekledik son dakikada. Son hafta bile planlar değişebilir, o yüzden en güzeli kendini akışa bırakmak bazen.
Dünya dopdolu ve şaşırtıcı. Bilinmeyenle tanışmak için keşfetmek, orada yaşayanların gözünden görmek, onların kültürlerini tanımak, aldığı ve tattığı şeyleri denemek, yani lokal olmaktan daha güzeli yok. Aslında seyahatin özünde bu var: Seyahat ettiğim yere ait yemek kültürünü de tanımak, tatmak isterim. Yemek, içmek seyahatin çok önemli bir parçası… Her gittiğim ülkenin kendi lokal yemeğini yer, içkisini içerim. O ülkede kaç gün kalırsam kalayım; kahvaltı dahil sadece lokal tatları tercih ederim. Japonya’ya ilk 90’lı yıllarda gittim ve Tokyo’daki balık pazarında yediğim taptaze suşiyi unutamam hala mesela.
Kitabımı okuyanlara söylemek istediğim; kendilerine yatırım yapmaları. Kendi önceliklerini hep ön plana koymaları. Rota önemli değil. Gezip görsünler, yeni kültürler tanısınlar, yeni şeyler tatsınlar, yeni yerler keşfetsinler. İlla da bilindiğin peşinden gitmesinler. Araştırsınlar, yeniliklere açık olsunlar.
İlk kez gideceğim bir destinasyon için Wallpaper, Monocle, Conde Nast Traveler UK ve USA edisyonları ile Travel and Leisure dergilerine bakarım. Gittikten sonra ise bir lokanta ya da dükkânda tarzını beğendiğim, gözüme kestirdiğim bir lokale nerelere gittiğini sorarım. Onun deneyimlerini öğrenirim. Bu sayede çok şey öğrenmiş, hiçbir yerde bulamayacağınız bilgi ve yerlere ulaşmışımdır.
Bilmediğim bir şehre gidiyorsam; modern sanat müze ve galerileriyle, önemli mimari yapılarını araştırırım… Müzeler ve mimari o yer hakkında size çok şey söyler. Hiç bilmediğim ülkelerde bazen concierge servisi iyi olan otel gruplarını da tercih ediyorum. Zira size hem en iyi bilgiyi verirler hem de zaman kaybettirmezler. Concierge benim için önemli. Bildiğim bir şehre yeniden gidiyorsam; en son açılan otel, lokanta, müze, galeri ve sergileri tek tek web sitelerine girerek araştırırım.
Yeni yerleri görme heyecanını ve konforu bir araya getiren cruise yolculukları, son yıllarda seyahat trendleri arasında hızla yükseliyor. Global anlamda 2025 ve 2026’nın “cruise yılı” olacağı öngörülüyor. Bu pozitif gelişmeler, tüm cruise şirketlerini yeni limanlar ve yeni rotalar geliştirmeye teşvik ediyor. Cruise tatili denilince akla hep aile ya da arkadaşlarla planlanan bir seyahat geliyor. Gerçekten de aile ve arkadaşlarla yapılacak keyifli bir tatil seçeneği. Ancak, her geçen gün tek başına seyahat eden misafirlerin sayısının arttığı bir gerçek. Geçtiğimiz yıla kıyasla tek başına seyahat edenlerin oranında yüzde 23’lük bir artış söz konusu. Bir diğer yeni trend ise Coolcation. Küresel ısınma artık destinasyon seçiminde çok etkili olacak. Örneğin, Avrupa o kadar sıcak olmaya başladı ki yazın insanlar İtalya, Fransa, Yunanistan yerine daha serin, bunalmayacakları destinasyonları tercih etmeye başlayacaklar. Kuzey ülkeleri, Alp Dağları, İzlanda gibi... Tabii ki en önemli trend sürdürülebilirlik çalışmalarını önemseyen yerlerde konaklama ve karbon izimizi mümkün olduğu kadar azaltma.
Önceliğim ikinci kitabımı hazırlamak. Yazmaya başladım bile; 2025 sonuna doğru raflarda olur inşallah… Ve tabii ki bol bol yeni destinasyonlara seyahat. Mesela, 2025 planlarım içinde Meksika’nın görmediğim bölgeleri, Namibia, Lofoten ve Faroe adaları, İskoçya, Jamaica ve Costa Rica var. Hatta Antarktika….