Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Wintour’un Vogue’daki liderliği süresince hayata geçirdiği dikkat çekici başarıları mercek altına alıyoruz.
Anna Wintour, 1981 yılında Vogue’da başladığı kariyerinde, moda dünyasında benzersiz bir etki yarattı ve uzun yıllardır derginin yönünü belirleyen en önemli figürlerden biri oldu. Günümüzde, Condé Nast’ın Küresel Baş İçerik Sorumlusu (Chief Content Officer) olarak WIRED, Vanity Fair, GQ, AD, Condé Nast Traveler, Glamour, Bon Appétit, Tatler, World of Interiors, Allure, Teen Vogue, Ars Technica ve Them gibi markaların editoryal süreçlerini global ölçekte yönetmeye devam ediyor. Aynı zamanda Vogue’un Küresel Editoryal Direktörü rolünü sürdüren Wintour, Vogue Amerika’nın günlük dijital ve basılı operasyonlarının yönetimini yeni bir editöre devretti. Bu yeni içerik lideri, Vogue’un tüm uluslararası edisyonlarındaki içerik liderleri gibi doğrudan Wintour’a bağlı çalışıyor. Bu yapı değişikliğiyle, Wintour Vogue’daki odağını genişleterek sadece tek bir yayın değil, tüm Condé Nast markalarının küresel içerik vizyonunu şekillendirmeye yönelmiş durumda. Yazının devamında Wintour’un Vogue’daki görev süresince imza attığı başarılarını inceliyoruz.
Fotoğraf: Peter Lindbergh, Vogue, Kasım 1988
Anna Wintour’un Amerikan Vogue’daki ilk hamlesi, modanın yönünü kökten değiştirecek kadar güçlüydü. Kasım 1988 tarihli Wintour’un ilk sayısının kapağında, planlanan model Izabella Scorupco yerine, genç ve nispeten tanınmamış bir model olan Michaela Bercu yer aldı. Üstelik Bercu’nun üzerindeki kombin, o güne kadar Vogue kapağında alışılmışın çok dışındaydı: Model, taşlarla süslenmiş bir Christian Lacroix Haute Couture ceketin altına bir Guess jean şort giymişti. Bu, yüksek modanın geleneksel kodlarına meydan okuyan bir görüntüydü. O dönem için bu kadar sıradan bir parçanın, Vogue gibi prestijli bir derginin kapağında yer alması söz konusu bile değildi. Ancak bu, Wintour’un bilinçli bir kararıydı. Moda dünyasının değişmekte olduğunu hissediyor, sokak stilini ve gerçek hayatı podyuma taşımanın zamanının geldiğine inanıyordu. Bu kapak, onun moda anlayışındaki devrimin ilk adımıydı: Vogue artık sadece elit bir kesime değil, herkese hitap edecekti. Anna Wintour’un bu ikonik kapağı, moda dünyası için adeta bir dönüm noktasıydı.
Fotoğraf: Rafael Pavarotti
1990’ların başında Anna Wintour’un Vogue’daki editoryal vizyonu, model dünyasında devrim yarattı. Naomi Campbell, Linda Evangelista, Christy Turlington, Cindy Crawford ve Claudia Schiffer gibi modelleri derginin kapaklarında döngüsel olarak kullanmaya başladı; bu isimler yalnızca güzel yüzler ya da podyum figürleri olmaktan çıkarılıp birer küresel ikon, yani marka haline getirildi. Wintour’un stratejisi, modelleri moda çekimlerinin pasif özneleri olarak değil, stilin ve zamanın ruhunu yansıtan güçlü figürler olarak konumlandırdı. Bu yaklaşım, “süpermodel” kavramının doğmasına öncülük etti; artık modeller sadece moda dünyasında değil, reklam kampanyalarından talk show’lara, müzik kliplerinden sinema dünyasına kadar ana akım medyanın da merkezindeydi. Wintour’un bu hamlesi, moda dergilerinin algısını değiştirdiği gibi, model kariyerini de yepyeni bir endüstri haline getirdi.
Fotoğraf: Annie Leibovitz, Vogue, Nisan 2014
Anna Wintour’un Vogue’daki liderliği, modayı yalnızca kıyafet ve trendlerden ibaret olmaktan çıkararak onu güçlü bir kültürel anlatı aracına dönüştürdü. Wintour, Madonna’yı 1989’da kapağa taşıdığında bu yaklaşımın ilk sinyalini verdi; ilerleyen yıllarda Rihanna, Lady Gaga, Kim Kardashian, Beyoncé ve hatta eski First Lady Michelle Obama gibi farklı alanlardan güçlü figürler Vogue kapaklarında yer aldı. Bu tercihler, yalnızca ünlüleri ön plana çıkarmakla kalmadı, aynı zamanda modanın sosyal, politik ve sanatsal yansımalarını da gündeme taşıdı. Artık Vogue, sadece bir stil rehberi değil; zamanın ruhunu yansıtan, kimlik, güç, kadınlık ve çeşitlilik gibi temalar üzerine söz söyleyen bir platform haline geldi. Wintour’un pop kültürle kurduğu bu köprü, modayı daha erişilebilir ve daha anlamlı kıldı.
Anna Wintour’un liderliğinde Vogue, sadece moda dünyasının değil, aynı zamanda ticari başarının da zirvesine ulaştı. Özellikle Eylül sayıları, derginin yıl içindeki en önemli ve en çok beklenen baskıları haline geldi; 2007 yılındaki Eylül sayısı tam 840 sayfa ile rekor kırdı ve bu sayfanın 727’si reklamlarla doluydu. Bu devasa sayı, moda endüstrisinin büyüklüğünü ve Vogue’un bu alandaki etkisini gözler önüne serdi; hatta bu olağanüstü çalışma, The September Issue adlı belgeselde detaylı şekilde ele alındı. Wintour’un vizyonu sayesinde lüks moda markaları, reklam bütçelerini Vogue’a ayırarak dergiyi pazarlama stratejilerinin merkezine taşıdı. Chanel, Gucci, Louis Vuitton gibi prestijli markalar, Vogue sayfalarında yer alarak sadece ürünlerini tanıtmakla kalmadı, aynı zamanda derginin prestijinden ve Wintour’un otoritesinden güç alarak hedef kitlelerine doğrudan ulaştı.
1995 yılında Met Gala’nın organizasyonunu devralan Anna Wintour, bu etkinliği küçük ve nezih bir bağış toplama gecesinden, küresel modanın en prestijli ve en çok konuşulan olayına dönüştürdü. Wintour, galayı her yıl mayıs ayının ilk pazartesi gününe taşıyarak takvime stratejik bir yerleştirme yaptı ve konuk listesini o kadar sıkı seçti ki, Hollywood’un en ünlü isimleri bile davetiyelerini almak için adeta yarışır hale geldi. Onun yönetiminde Met Gala, sadece moda dünyasının Oscar’ları olarak anılmakla kalmadı; kırmızı halıdaki aşırı gösterişli kıyafetler, yaratıcı temalar ve sürpriz konuklarla internetin en çok konuşulan etkinliği haline geldi. Rihanna’dan Beyoncé’ye, Lady Gaga’dan Kanye West’e kadar pek çok ünlü isim, Met Gala’da sadece kıyafetleriyle değil, moda ve pop kültür arasındaki sınırları zorlayan performanslarıyla da adından söz ettirdi. 2014 yılında Metropolitan Museum of Art’ın Costume Institute’u, Anna Wintour’un moda dünyasındaki etkisini onurlandırmak için ‘Anna Wintour Costume Center’ adını aldı. Met Gala ise bu enstitünün en önemli bağış toplama gecesi olarak Wintour’un vizyonuyla küresel çapta yankı uyandıran bir moda fenomenine dönüştü.
Anna Wintour, moda endüstrisinin geleceğini şekillendirmek için genç tasarımcılara büyük destek verdi; bu amaçla CFDA ile birlikte Vogue Fashion Fund programını başlatarak Amerikalı yeteneklerin önünü açtı. Proenza Schouler, Alexander Wang, Joseph Altuzarra gibi isimlerin yanı sıra, daha pek çok genç tasarımcıya maddi destek ve görünürlük sağlayan bu program, moda dünyasında yeni yıldızların parlamasında kritik rol oynadı. Wintour ayrıca Vogue dergisinde genç ve bağımsız tasarımcıların koleksiyonlarına yer vererek, onların sadece sektörde değil, geniş pazarlar ve küresel alanda tanınmasını sağladı. Bu girişimler sayesinde, tasarımcılar daha hızlı büyüyüp uluslararası arenada söz sahibi olurken, moda endüstrisi de sürekli olarak yenilikçi ve dinamik bir yapıya kavuştu.
Fotoğraf: Getty Images
Lauren Weisberger’in romanı ve 2006 yapımı The Devil Wears Prada filmi, Anna Wintour’u popüler kültürde ikonik bir figür haline getirdi. Filmde Miranda Priestly karakteri, Wintour’un soğuk bakışları ve yüksek, neredeyse ulaşılmaz standartlarından esinlenerek yaratıldı ve “zor patron” imajını simgeledi. Anna Wintour, bu benzerliğin farkında ve hatta geçen yıl The Devil Wears Prada müzikalini izlemeye giderken Prada giymesiyle bu duruma adeta esprili bir gönderme yaptı.Film sayesinde Wintour’un etkisi ve Vogue’a olan ilgi daha da arttı, böylece moda dünyasının en güçlü figürlerinden biri olarak kültürel hafızada sağlam bir yer edindi.
Anna Wintour, moda dünyasının tartışmasız “kraliçesi” olarak kabul ediliyor ve etkisi sadece sektörde değil, küresel ölçekte de hissediliyor. Time dergisinin prestijli 100 en etkili insan listesinde birçok kez yer alan Wintour, 2017 yılında İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth tarafından moda ve gazeteciliğe yaptığı olağanüstü katkılardan dolayı Britanya İmparatorluk Nişanı Komutanı (DBE) unvanıyla onurlandırıldı. Bu prestijli ödül, onun sadece bir editör değil, aynı zamanda kültürel ve endüstriyel bir ikon olduğunu da simgeliyor.
Anna Wintour Condé Nast’ta Odağını Değiştirirken Vogue Amerika Yeni Bir Editoryal Lider Arayacak