Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.


Veganlığın popülaritesi düşmeye devam ederken “flexitarian” beslenme yükselişe geçiyor.
On yıl önce veganlık, yalnızca bir beslenme biçimi değil; bir kimlik, bir kültür ve hatta bir gelecek vizyonu olarak görülüyordu. O zamanlar pek çok kişi, özellikle de büyük şehirlerde yaşayan gençler, bitki temelli ürünlerin hızla çoğalmasıyla birlikte geleceğin mutfağının kurulduğuna inanıyordu. Raflar vegan peynirlerle doluyor, zincir restoranlar bitkisel bazlı ürünlerini menülerine ekliyor, sosyal medya ise “bitki gücü” sloganlarıyla çalkalanıyordu. O dönem, veganlığı yıllar önce benimsemiş olanlar bile bir zamanlar marjinal görülen bu yaşam tarzının neredeyse ana akım hâline gelmesine şaşırıyordu.
Ne var ki bu yükseliş beklenmedik bir hızla başladı ve aynı hızla da söndü. Bugün, hem ABD’de hem Avrupa’da hem de Avustralya’da vegan restoranların kapandığını, market raflarında vegan alternatiflerin kaybolduğunu ve bitki temelli ürünlere yönelik talebin dramatik biçimde düştüğünü görüyoruz. Vegan olduğunu söyleyen tüketici sayısı pek çok ülkede önemli ölçüde azalmış durumda. Peki, bir zamanlar geleceğin kaçınılmaz parçası olarak görülen veganlık, neden popülaritesini kaybetti?
Veganlığın gerilemesinin en önemli nedenlerinden biri ekonomik koşullar. Pandemi sonrasında artan fiyatlar, özellikle genç ve orta gelirli tüketicileri daha ucuz protein kaynaklarına yöneltti. Süt, peynir ve etin bitki temelli alternatifleri hâlâ pahalı; hatta çoğu zaman hayvansal muadillerinden birkaç kat daha pahalı. Hâl böyle olunca, bütçesi sınırlı olan tüketiciler için veganlık erişilebilirliğini kaybediyor. Birçok vegan restoran sahibinin söylediği gibi, etik hassasiyeti yüksek olan kitle, ekonomik olarak ise güçlü değil. Bu da, bu işletmelerin sürdürülebilirliğini zorlaştırıyor. Melbourne, New York ve Londra gibi şehirlerde onlarca vegan restoranın kapanması, bunun en görünür sonucu.
İlginç olan şu ki vegan ürünlere ilginin azalması, insanların bitki temelli gıdalara tamamen sırt çevirdiği anlamına gelmiyor. Aslında yeni trend, veganlık gibi katı değil; “az et, çok bitki” anlayışı. Flexitarian (bitkisel beslenmede esnek olan) kitle hızla büyüyor. Tüketiciler, vegan restoranlara gitmek yerine, evlerinde et tüketimini azaltıyor, bitkisel ürünleri hayvansal ürünlerle harmanlayan yeni hibrit trendleri benimsiyor.
Birçok işletme de bu değişime uyum sağlıyor. Tamamen vegan menüler yerine, bitkisel ağırlıklı fakat et seçenekleri de sunan formatlara yöneliyorlar. Bu yaklaşım, daha geniş bir müşteri kitlesi anlamına geliyor. Böylece veganlıkla örtüşen beslenme alışkanlıkları giderek biçim değiştiriyor. Bir dönem abartılı bir şekilde yükselen 'vegan' kimliği, artık yerini daha sessiz, daha kişisel ve daha pragmatik bir duruşa terkediyor. Katı kurallar, sert sınırlar ve ahlaki üstünlük iddialarının yerine daha ılımlı, daha dengeli bir yaklaşım geliyor.
Bugün insanlar, gezegen ve sağlık için kendilerini daha sürdürülebilir bir denge noktasına çekiyorlar. Yani veganlığın popülaritesi düşse de, bitkisel beslenmenin önemi hâlâ sürüyor.