Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Günler uzuyor, bahar yaklaşıyor ve aylar süren karantinanın ardından yeni keşfedilen bir özgürlük çağına girmek üzereyiz. İşletmeler kapılarını yeniden açmaya hazırlanırken, 2021 kuşkusuz bir restoran rönesansına da tanık olacak. Herkesin ağzında ise şu soru var: “Önce nereye gitsek?”
2021'deki ilk yemeğinizi mi hayal ediyorsunuz? Yalnız değilsiniz. Karantinaların yavaş yavaş kaldırılmasıyla, Instagram'da uzun bir süre kendine yer bulan pişirme günlerini de geride bırakmaya hazırlanıyoruz. Tabii kontrollü olarak. Birçoğumuz ev yemekleri repertuarımızı genişletirken, konaklama endüstrisi baş döndürücü bir darbe almış durumda. Peki güzel haberler de yok mu? Ufukta değişim var elbette. İşlerin Covid-19 öncesi statükoya dönmesi biraz daha uzun sürecek olsa da, özgürlük artık o kadar yakın ki neredeyse tadına bakabilirsiniz.
Restoranlar kapılarını teker teker açmaya hazırlanırken, dünyanın en heyecan verici yemek noktalarından bazılarında rezervasyonlarınızı güvence altına almak için şimdiki zamandan daha iyi ne olabilir? Berlin'den Osaka'ya, 2021'de gezmeye değer restoranlar ise burada.
Dışarısı graffiti çalışmalarıyla kaplı olan 893 Ryōtei, içeri girdiğinizde Japon mutfağının en harika lezzetlerini sunuyor misafirlerine. Koyu mermer tezgahlar ve aydınlatmalarıyla da değişik atmosferini pekiştiriyor bu mekan.
Danimarka başkentinin göz kamaştırıcı sahil bölgesi Christianshavn'da bulunan bu restoran, gastronomik ilhamını bitişikteki Galleri Krebsen'de sergilenen dönen sanat eserlerinden alarak, ilk önce gözlerimizle yediğimiz asırlık deyimi güzelleştiriyor.
Şef Greg Baxtrom’un birinci sınıf mutfak özgeçmişi, inanılmaz tatlar ve mütevazı atmosfer sizi buraya çekmek için yeter de artar bile. Olmsted, New York’un eşsiz mekanlarından biri zira hırslı ama cana yakın, lezzetli ama uygun fiyatlı bir duruşa sahip.
Tenka no daidokoro (ulusun mutfağı) olarak adlandırılan, Japonya'nın en büyük ikinci şehri, kendi kendini ilan eden tüm destanlar için bir çekim merkezidir. Şehrin canlı pazarlarında yürürken, havanın ağır ve bölgenin sevilen sokak yemekleriyle hoş kokulu olduğunu fark edeceksiniz. Gerçekten unutulmaz bir akşam arayanlar, Osaka'nın en çok aranan restoranlarından biri olan Michelin yıldızlı Yonemasu'da bir hayli önceden rezervasyon yaptırmalı.
İstanbul'un dünyaca ünlü pazarı Kapalıçarşı'da 1901'de açılan Pandeli, pek çok elementi bir araya getiriyor. Ağız sulandıran mezelerden görkemli yahnilere ve mükemmel deniz ürünlerine kadar göz kamaştırıcı bir Anadolu lezzetleri seçkisi sunarken, bunun yanı sıra parıldayan Boğaz'ın ve uzaktaki ünlü Galata Köprüsü'nün nefes kesen manzarasını da hoş bir mola sunuyor.
Sakin bir akşam arayanlar için pek doğru bir alternatif değil zira The Palomar, gürültülü ve eksantrik bir ortam sunuyor. Palomar’ın İsrail esintili tabaklarının hepsi çok lezzetli ama dışarıda yemek yemeyi gerçekten ne kadar özlediğinizi fark etmenizi sağlayacak şey ise öne çıkan ambiyansı.
Roma'nın Arnavut kaldırımlı sokakları arasında pizza ateşli bir Eat Pray Love esintili kendini keşfetme yolculuğunu küçümsemesek de, Toskana’nın bu canlı başkentindeki durağı da ihmal etmemeniz gerekir. Şehrin en eski binası olan Pagliazza'da yer alan iki Michelin yıldızlı Santa Elisabetta'ya yönetici şef Rocco De Santis başkanlık ediyor. Gelenek ve yeniliği birleştiren De Santis, klasik Napoliten ragù gibi İtalyan temellerini alıyor ve zengin, kültürel dokusuna ihanet etmeden modernize ediyor.
Bu popüler restoran adını Rusya'nın ulusal ambleminden alsa da, Şef Hezret-Arslan Berdiev, daha eklektik bir menü adına geleneksel Slav yemeklerinden vazgeçiyor. Berdiev, gerçekten çarpıcı yemekler yaratmak için Asya, Latin ve Avrupa öğelerini birleştiriyor ve tıpkı menü gibi Birch'in iç mekanı da bu farklılığı yansıtıyor.