Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Dilara Koçak, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Orta Asya-Altı Koordinatörü ve Türkiye Temsilcisi Viorel Gutu ile hayata bakışı, sevdiği yemekler, yeni bir ülkede yaşamanın heyecanı üzerine konuştu.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Orta Asya Alt Bölge Ofisi Koordinatörü ve Türkiye Temsilcisi Viorel Gutu ile hayata bakışı, sevdiği yemekler, yeni bir ülkede yaşamanın heyecanı hakkında sohbet ettik. Sevgili Viorel hepimiz için çok önemli olan Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nı, tarımı ve ülkemizdeki gıda sektörüne bakışını samimi bir şekilde anlattı.
Öncelikle ofisimize hoş geldiniz. Bugün Ankara’da insanı tazeleyen, olağanüstü güzel bir hava var. En sevdiğim yemeği söyleyemem; çünkü genel olarak yemek yemeyi çok seviyorum. Her zaman yeni şeyler denemeyi severim, yeni lezzetler, yeni yemek çeşitleri ve mutfakları. Bu yüzden yeni şeyler keşfetmek benim için güzel bir şey ve Türkiye size bu tür keşifleri her zaman sunuyor. Mevcut olan her şeyi yemeye ve çeşitlilik oluşturmaya çalışıyorum. Bu durumun Türkiye'de her zaman hoş bir süreç olduğunu düşünüyorum.
Egzersiz de yapıyorum ama muhtemelen genetiğimden, büyükanne ve büyükbabamdan kaynaklı bir durum. Yemek hakkında konuştuğum zaman kimyacı olan babamı referans veriyorum. Annem de babam da kimya profesörü. Onlar yemek hakkında konuştuğunda, her zaman sağlıklı yaşamın anahtarının besin çeşitliliğine dayandığını söylerler. Ben de yediklerimizde ne kadar çok çeşitliliğe yer verirsek; sağlıklı olma ve hayattan zevk alma şansımızın da bir o kadar arttığına inanıyorum. Bu yüzden bence kilit nokta çeşitlilik ve dengeli bir yaşam tarzı. Bunun içine yemek, spor ve tatil de giriyor.
7 ve 11, yani çok aktif yaşlarda, iki oğlum var. Eşim de mutfakta vakit geçirmeyi çok sever.
Türkiye’de birkaç yıl önce menemeni keşfettim ve çok sevdim. Sabahları sofistike yiyecekler yerine, daha çok bana enerji verecek yiyecekleri tercih ediyorum; çünkü sabah kahvaltısını bize gün boyu enerji veren, hayatımızın çok önemli bir parçası olarak görüyorum. Ancak kahvaltı sonrasında mutlaka biraz egzersiz ve esneme hareketleriyle devam edilmeli. Senin de bildiğin gibi şu ara pek vaktim olmuyor, ama daha önceki işimde sabahları yüzüyordum. Bunun aynı zamanda sağlıklı beslenmenin bir parçası olduğunu düşünüyorum. Örneğin sabahları kahve ve tahıl gevreği de yardımcı oluyor, mesela tahıl gevreğini yoğurtla yerim.
Evet. Bazen meyve de yemeye çalışıyorum; ama bunu sabah saatlerinde değil de, daha çok gün içinde tercih ediyorum.
Esasen Türkiye ile olan hikayem bir yıl öncesine kadar FAO ile başlamadı. Türkiye’ye zaten 20 yıldan uzun bir süredir gelip gidiyordum; çünkü Moldova’da Türk ortaklarımla açtığımız restoranım vardı ve baklava üretiyorduk.
Moldova'da baklava üreten ilk bizdik. Ben ve ailem bu işi yıllardır yürütüyordu ama sonunda satmaya karar verdik. Ancak şunu söyleyebilirim ki Moldova pazarı, yaklaşık 12 yıl önce yaratılan bu iş sayesinde geleneksel Türk tatlılarıyla doldu. Ülkemde Bakan Yardımcısı olarak çalışırken, Moldova ile Türkiye arasındaki serbest ticaret anlaşmasını müzakere etmiştim. Moldova ile Türkiye arasındaki ticaretimiz ağırlıklı olarak tarımsal ürünlere odaklıydı. Tarım Bakanlığı’nı temsil ettiğim bu müzakereler, şu anda Ankara'daki Türkiye Hükümeti'yle de ilk temaslarımdan biriydi. Burada Türkiye Hükümeti’ndeki meslektaşlarımı ve süreç boyunca gösterdikleri profesyonellikleri ne kadar anlatsam az. Bazen bürokrasiler yavaş, zor ve karışık olabiliyor; hatta durum çözüm yerine problem üretmeye dönüşebiliyor. Ancak, itiraf etmeliyim ki, Türkiye Hükümeti'yle hiç böyle bir sorun yaşamadık. İlişkilerimiz hep yakındı ve süreçlerimiz hep hızlı ilerledi. Hatta bazen kendim de bu hıza yetişmek için ofisteki arkadaşlarıma, ana partnerimiz Tarım ve Orman Bakanlığı ve Türkiye Hükümeti’ndeki meslektaşlarımızla yürüttüğümüz çalışmalarımıza aynı hız ve kaliteyle yanıt vermemizi söylüyorum.
Dürüst olmak gerekirse, Türkiye'yle uzun yıllar temaslarım olduğu için böyle olacağını başından beri biliyordum; ancak burada bu kadar çok seyahat edeceğimi – neredeyse haftanın birden çok - ve her seferinde yeni bir şey keşfedeceğimi hayal bile edemezdim. Bu gerçekten çok büyüleyici. Türkiye hem insanları, hem tarihi hem de geleneksel mutfağı ile hayatın tadını çıkarabileceğiniz çok şey sunuyor.
“Gıda ve Tarım Örgütü” adı verilen bir organizasyondan bahsediyoruz ve adı zaten bizlere çok şey söylüyor. Ancak biraz açarsak, organizasyonumuz; gıda güvenliği, açlık, iklim değişikliği, iklim değişikliğine uyum, ormancılık, balıkçılık gibi meselelere değiniyor. Gıda güvenilirliği, gıda kaybı ve israfı özelinde olmak üzere tarım, gıda ve doğayla ilişkili birçok konuda da çalışmalarımız mevcut.
FAO’yu anlatmanın bir çok yolu var; ama bana kalırsa FAO, dünyanın bir yerinde var olan bilgiyi, ihtiyaç duyulan diğer yerle paylaşan geniş bir platform. Bununla teknik bilgi, tecrübe, teknoloji ve yaşam tarzıyla ilgili bilgilerin paylaşılmasını kastediyorum. Böylelikle üye ülkelerimiz bir nevi bu platformda bilgi paylaşan “donör”ler; çünkü her ülkenin kendine has bir zenginliği ve küresel kalkınmaya katkısı var. Ülkeler sadece donör değil, bir diğer ülkeden bilgi alarak “faydalanıcı” da oluyor. Hatta gelişmiş ülkeler daha uzak ülkelerden bitkiler ve başka adapte olan türlere ulaşıyor. Bu bir açıdan da evrime katkı.
Ve tabii ki herkes için daha iyi bir yaşamın temini çalıştığımız konular arasında; çünkü, ne yazık ki dünyanın çeşitli yerlerinde hala yardıma muhtaç birçok insan var ve bizler onlara geri kalanlardan daha fazla yardım etmeliyiz.
“Sürdürülebilirlik"in çok önemli bir kelime olduğuna ve hayatımızdaki çeşitliliği geleceğe bakışımızı da içine katarak anlatmaya çalıştığına inanıyorum. Çalışmalarımıza destek veren biri olarak sen de biliyorsun ki, sürdürülebilirlik aynı zamanda iklimsel, çevresel, ekonomik, sosyal ve kültürel gibi farklı perspektifleri de kapsayan birçok şeyin birleşimi olarak ortaya çıkıyor.
Ancak, barış olmadan sürdürülebilirliğin mümkün olmadığına inanıyorum. Sürdürülebilirlik ve ona bağlı gelişmekte olan sorunları uzun uzun konuşabiliriz; fakat bunların hepsi sadece barışın sağlanmasıyla mümkün. Bu sebeple gezegendeki tüm çatışmalarla ilgilenmeli ve ayrışmalara dikkat etmeliyiz. Bunların çözülmesiyle ulaşılan barış, ancak bizi sürdürülebilirliğe götüren ilk adım olacaktır. Daha sonra bireylerin yemek bulmalarına, sağlıklı ve rahat bir yaşam sürebilmelerine dair ihtiyaçlarına ve benzer problemlere odaklanabiliriz. Sürdürülebilirlik demek, geleceğe yönelik iyi ve olumlu duyguları, görüşleri paylaşmayı öğrenmek, özellikle çocuklarımızın ve gelecek nesilllerin bizden de iyi bir yaşama sahip olmalarını sağlayabilmek demek.
Daha iyi bir yaşam için birlikte çalışmaya devam etmekten çok mutluluk duyduğumu bir kez daha ifade etmeliyim. Sevgili Viorel bize vakit ayırdığın için çok çok teşekkür ederim.