Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Telefonlarımız uçuş modundayken, kişiselleştirebildiğimiz acil aramalar ve bildirimler dışında müdahale edilmediğimiz vakitler yaratıyoruz kendimize. Bunu neden uçmuyorken de kullanmayalım ki? Belki de şarj etmen gereken telefonun değil, sensin!
Biliyorum, şimdi söyleyeceklerimle birden o panik halini hissedeceksiniz. İşten çıktınız, belki eve dönüyor, belki arkadaşlarınızla buluşmaya gidiyorsunuz. Telefonunuzun batarya barında kırmızıyı gördünüz; yüzde 11’i işaret ediyor. Yanınızda şarj aletiniz yok, zaten yoldasınız. Soğuk soğuk terlemeye başladınız ve beyniniz “Eyvah, ne yapacağım?!” diye çığlık atmaya başladı. Durun ve derin bir nefes alın. Ve kocaman, büyük harflerle N E D E N diye sorun. Evet, neden? Şarjınız bitiyorsa ne olmuş ki? Esas sizin şarjınız ne durumda?
Çoğumuzun sıklıkla yaşadığı modern hayat senaryolarından biri bu… Pek, neden bu paniği hissediyoruz diye hiç düşündünüz mü? Ya da bu paniği veya özeni kendimize yansıtıyor muyuz? Kişisel şarjımızın bitmeye yakınlaştığı an bir aksiyon alıyor muyuz? Veya daha fenası, kişisel şarjımızın bitmekte olduğunu fark ediyor muyuz? Hayır dediğinizi duyar gibiyim.
Modern hayatlar, metropolde yaşamak, yetişkin olmak, sürekli bir yapılacaklar listesi takip etmek, kendimizle kalabileceğimiz kısıtlı anları bile TikTok, Reels içerikleriyle geçirmek bize ne kadar şarj olma alanı sağlıyor? Sürdürülebilirliğin öneminin kavrandığı çağımızın yeni ürünü elektrikli araçların bile şarj olma noktaları var şehir içinde, peki bizim var mı? Yok. Belki bazılarımız kendimize happy place'ler oluşturmuşuzdur, ama bunu başaranların sayısı oldukça az.
Pandemiden beri terapinin öneminin en nihayetinde böylesine kavranmasının sebeplerinden biri de bu. Kendimize iyi davranmak adına modern çağın önümüze sunduğu bir “yapılacaklar listesi” olarak yaklaşıyoruz terapiye bile. Oldukça fazla para harcayıp tamam diyoruz, kendim için bir şey yaptım. Fakat tam zamanlı işimizin öğle arasında gittiğimiz terapinin ardından bu aldığımız çıktıları gerçekten özümsüyor muyuz? Ödevlerimizi yerine getiriyor muyuz?
Cevabı belirsiz onlarca soru sorduğumun farkındayım, bu yazının amacı da buydu elbette. Fakat tek bir kesin cevap var, o da şarj olmamız gerektiği. Peki, bunu nasıl yapacağız? Evet, uçuş modu ile.
Uçuş modu, ismiyle müsemma, yine modern hayatlarımızın bir parçası olan uçak seyahatlerinde hayati tehlikeleri minimize etmek adına üretilmiş bir mod. Fakat bir yandan oksimoron, bir yandan da çift anlamlı. Uçakta hayatımızı korumak için telefonlarımızı aldığımız bu mod, bizleri uçuşlar dışında da hayatlarımızı korumaya çağırıyor. Telefonlarımız uçuş modundayken, kişiselleştirebildiğimiz acil aramalar ve bildirimler dışında müdahale edilmediğimiz vakitler yaratıyoruz kendimize. Bunu neden uçmuyorken de kullanmayalım ki?
Bugün bir profesyonel tavsiye arayışıyla danışacağınız her içerik platformu, her kanaat önderinin kaliteli bir uyku için uyumadan en az birkaç saat önce dijital ekran kullanımını bırakmayı salık verdiğini göreceksiniz. Boşuna değil, sağlıklı bir uykuya yol açtığı gibi bunu gündelik hayatlarımıza da serpiştirmek bizlere uyku vakitleri dışında da şarj olma alanları yaratıyor.
Çıktılarımız ne mi olacak? Zihnimizi düzenleyecek, zihnimizin kitaplık raflarının tozunu alacağız. Hayatın perde ardında kalmış pozitif cephelerini görmeye başlayacağız. Üretkenliğimiz artacak ve yaratıcılığımız gelişecek, ki bu da çoğumuzun esas derdi olan modern hayatlarımızın temposunu hızlandıracak. Ve en önemlisi, sağlıklı zihin eşittir sağlıklı beden denklemine ihtiyacı olanı vereceğiz. Öyleyse ne duruyoruz? Haydi, telefonlarımızı 15 dakikalığına uçuş moduna alalım.