Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Masum bir sağlıklı beslenme serüveni, bir tabak sebzenin veya bir yeşil smoothie’nin hayatınızı ele geçirmesine sebep olabilir mi? Sağlıklı beslenme saplantısının faydadan çok zarara dönüştüğü ortoreksiya nervosa sendromu ile tanışın.
Fotoğraf: Tom Shirmacher
Geçen senenin ortalarıydı. Sağlıklı ve dengeli bir diyetle kilo verme çabası içerisindeydim. Gri alanlarla pek arası olmayan “ya hep ya hiç” diyen beynim, diyetime harfi harfine uymama yardımcı olurken, bir gün ofisteki kafede kendimi poğaçalara kötü kötü bakarken bulmama sebep oldu. Bu yuvarlak, yağlı ve lezzetli hamur parçaları benim için yasak meyve kategorisine girmişti. Zaman içerisinde pide, hamburger, makarna gibi asla yemeyeceğim şeyleri yiyenleri de şaşkınlık ve bir tutam dehşet ile izlediğimi fark ettim. Artık ben de bir sağlıklı yaşam manyağı olmuş, nurtopu gibi bir “birinci dünya problemi”yle modern zamana ayak uydurmayı başarmıştım. Ancak neredeyse adını daha önce hiç duymadığım ortoreksiya nervosa tanısına uymak üzere olduğumun farkında bile değildim.
Kişisel deneyimlerim ucuz atlatılmış bir dönemsel takıntılar zinciri de olsa, sağlıklı yaşam saplantısı konusunda yalnız olmadığımı biliyorum. Günümüzde şeker, un gibi bir besin grubunu bir süreliğine bırakmadıysak, üç gün boyunca ayılıp bayılana kadar sebze suyu içmediysek, diyetlerinden hiç ödün vermeyen veganlara imrenmediysek, Instagram hesaplarımızda kinoalı, avokadolu, çiğ sebzeli bir şeyler paylaşmadıysak sosyal olarak var olmamız pek de mümkün değil. Ancak bir nevi diyet FOMO’suna sebebiyet veren çevre baskısının çok önemli olduğu bu noktada mesele zayıflık veya fitlik değil. Mesele sağlıklı yaşam. Hem de dibine kadar. Amerikalı Dr. Steven Bratman, 1997 yılında ortoreksiya nervosa adını verdiği yeme bozukluğunu “Sağlıklı yemek yemeye sağlıksız bir şekilde saplantılı olmak” olarak tanımlıyor. Instagram’da #rawfood’un bir buçuk milyon, #healthyliving’in sekiz milyon, sağlık delisi anlamına gelen #healthfreak’in 146 bin kere paylaşıldığı düşünülürse, ortoreksiya yani sağlıklı yeme takıntısı, anoreksiya ve bulimiyanın aksine sosyal olarak çok daha kabul edilebilir bir durum. Zaten sağlığın fazlası nasıl zararlı olabilir ki?
Bu konuda sayısız makale ve birkaç kitap da kaleme almış olan Dr. Bratman, sonu gelmez bir saf, sağlıklı beslenme arayışının kişinin hem psikolojik, hem de fiziksel sağlığında çok ciddi problemlere yol açabileceğinin altını çiziyor. “Ortoreksiya yemek ile kişi arasında var olan, kişinin kendini cezalandırması ile birlikte, yenilebilecek besin grubunun gittikçe azalmasına yol açan dengesiz ve zehirli bir ilişki. Bu ilişki sonucunda sağlıklı yemek kişinin her gününün, her dakikasının merkezi oluyor. Sağlıklı beslenme kendine olan güveninin, kendini iyi hissetmesinin ana kaynağı haline geliyor. Bu da hem sosyal olarak soyutlanma, hem de birtakım fiziksel rahatsızlıklara neden olabiliyor.” Dr. Bratman, hastalarında ortoreksiya olup olmadığını saptayabilmek için basit bir soru geliştirmiş: “Kardeşinin düğününe gidip, yanında kendi hazırladığın bir şeyler götürmeden, düğünde olan yemeği yiyebilir misin?” Cevap hayırsa tehlike çanları çalıyor demektir. Ünlü beslenme uzmanı Dilara Koçak’ın da benzer bir gözlemi var: İstediği besinleri bulamayacakları için planladıkları tatillere çıkmaktan vazgeçen hastalarla bile karşılaştığını söylüyor.
Henüz Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından yeme bozuklukları listesine resmi olarak eklenmemiş olsa da, son yıllarda vakaları artan ortoreksiyanın anoreksiyanın, bulimiya ve obezitenin yanına yakın bir tarihte ekleneceği konuşuluyor. Ortoreksiya hastaları arasında sadece organik kavun yiyerek yaşamaya çalıştığı için ölümden dönenler, alerjisi olmadığı halde glüten alerjisi olduğu yalanını söyleyen ve hayatının her anını beslenmesini kontrol etmeye, ne yiyip ne pişireceğini düşünmeye adayan kişiler var. The Blonde Vegan blogu ve Instagram hesabı ile sağlıklı beslenme dünyasının celebritylerinden biri haline dönüşen Amerikalı Jordan Younger, ortoreksiya nervosa hastalığının en bilinen vakalarından. Bir zamanlar abartılı detokslar önermesi ve “temiz beslenme” adını verdiği ve neredeyse sadece sebze yiyerek yaşamasına sebep olan diyeti ile ünlenen Younger’ın sağlıklı yeme takıntısı 2013’te yaptığı beş günlük arındırıcı sebze-bazlı diyetle başlamış. Beş gün sonunda kendini çok daha zinde ve mutlu hissetmesi ile birlikte bitki bazlı vegan olmaya karar veren Younger için bir süre sonra ruhsal tatmin sadece diyetine uyan besinleri yiyebilmekten geçmeye başlamış. Hatta Younger, aynı benim kafedeki poğaçalardan korkmam gibi, birtakım besinleri “korkunç yemekler” adı altında bir listede toplamış. Aşırı katı diyetinin fiziksel ve psikolojik semptomlarını uzun süre görmezden geldiğini söyleyen genç blogger, New York’ta başına gelen bir olayın gözlerini açmasına yardımcı olduğunu anlatıyor. “Bir arkadaşımla kahvaltı etmek için Central Park yakınlarında bir juice bar’a gitmeye karar verdik. Ancak gittiğimizde içerisinde hiç meyve olmayan, sadece yeşil sebzelerden oluşan bir juice kalmadığını öğrendim. Evet, yiyebileceğim başka raw food opsiyonları, içebileceğim başka smoothie'ler vardı. Ancak planlamadığım bir şeyi tüketmem mümkün değildi.” Panikleyen ve iki kilometre ötedeki başka bir juice bar’a giderek sonlanan bu tipik ortoreksiya hikayesinin ardından, Younger psikolojik destek almaya başlayarak yaşam tarzını rahatlatma ve normale döndürme kararı alıyor. Blogunun adını da The Balanced Blonde olarak değiştiriyor.
Hemen paniğe kapılmayın: Her yılbaşı sonrası yaptığınız detoks veya yaşamınızı intoleransınız olmadığı halde glütensiz sürdürme çabanız ortoreksiya olduğunuz anlamına gelmiyor. Ancak ilerde olabileceğiniz ihtimalini de yok etmiyor. Dr. Bratman’a göre, bir çeşit obsesif kompulsif beslenme bozukluğu olarak da tanımlanabilecek bu sendroma hayatın her alanında uçlarda yaşayanlar ve aşırı kısıtlamalı diyetler yapanların ortak kesişim kümesinde daha sık rastlanıyor. Genellikle sadece organik, Paleo veya vejetaryen beslenenler sağlıklı yaşam takıntısı hastalığına yakalanmıyor. Ancak sadece meyve ile beslenen frutaryenler için aynı şey geçerli değil. Dr. Bratman, “Aşırı dengesiz ve sağlıksız olan frutaryen diyetini benimsemiş olmak için gerçekten sağlıklı beslenme konusundaki saplantının tehlikeli bir boyuta gelmiş olması gerek” diyor. Sağlıklı yaşam merkezi Espace Privé Chenot D-Life’ın genel koordinatörü Demet Erciyes, merkeze gelenler arasında ortoreksiya eğilimi olduğunu düşündüğü kişilere, tanıyı koymak için kişinin yaşam tarzına dair daha detaylı bilgi edinmeye çalıştığını söylüyor. Şehirli yaşamın sağlıksızlığı içerisinde kişilerin sağlıklı beslenmeye daha çok tutunmaya çalıştığını ve on sene önceye göre vakalarda artış olduğunu söyleyen Erciyes’e göre bu artışın sebeplerinden biri sağlıklı beslenme konusundaki bilgi kirliliği. “Vücudumuzu dinleyeceğimize, bize mükemmel diyetin ne olduğunu söyleyen öneriler arasında kaybolmamak çok zor” diyen Younger da, bunu doğruluyor. Ancak tabii ki çok katı bir diyet yaparak da sağlıklı olabilmek imkansız değil. Bitki bazlı ve vegan yiyecek opsiyonları sunan restoran Bi Nevi Deli’nin ortağı ve yıllardır bitki bazlı diyete sadık kalan Belkıs Boyacıgiller, kendini çok takıntılı bulduğu durumlarda kaçamak yapmaktan korkmadığını söylüyor. Ve gülerek ekliyor, “Her sağlıklı kritere uymaya çalıştığımda geriye yenilebilecek tek opsiyon olarak internette dolaşan meşhur bir tabak buz kalıyor.” Instagram’da sağlıklı beslenme hesaplarının bölünerek çoğaldığı 2016 yılında tabii ki işlenmiş, hormonlu gıdalardan, kötü yağlardan uzak durmaya çalışmak boynumuzun borcu. Önemli olan bu sağlıklı beslenme macerasında dengeyi kaçırmamak, poğaçadan korkmamak.