Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Kendinize karşı ne kadar adilsiniz? Zor zamanlarda kendinizi acımasızca eleştiriyor musunuz, örneğin? Peki, başkalarına şefkat gösterip kendinizi ihmal ettiğiniz oldu mu hiç? Özşefkatin iyileştirici gücünü keşfetmek için, kendimize dost olmayı öğreten Mindfulness Institute’un kurucusu Prof. Dr. Zümra Atalay’a kulak verin.
Şefkatin kelime anlamından söze girmek istiyorum. Bu erdemi merhametten ayıran özellikler neler?
Şefkat, Türkçede çoğunlukla “acıma” veya “merhamet” anlamında kullanılıyor ama ben bilimsel olarak kullanılan uluslararası anlamından bahsetmek istiyorum. Compassion, yani şefkat kelimesinin kökenleri “com” ve “pati” Latincede “acının beraberliği” anlamına gelir. Acının beraberliği de aslında herkesin acı çekebileceği veya acının evrensel olması demektir. Yani, zor durumda olan kişi o an için acı çekse de acı sürekli el değiştirir, kişiye özel değildir. İşte bu yüzden, şefkat merhametten çok farklı bir kavram. Çünkü merhamette, en azından bizim kültürümüzde söylenen formunda bir hiyerarşi mevcut. Peki, nasıl bir hiyerarşiden bahsediyoruz? Örneğin; bir kişi acı içindeyse ve diğer kişi ona merhamet gösteriyor, ona yardım ediyorsa, genellikle yardım eden kişinin o an için acı çeken kişiden daha güçlü ve daha üstün olduğu algısı vardır. Ancak aslında acının hiyerarşisi yoktur, şefkatin de öyle. Yani veren kişi, alan kişiden daha üstün değildir. Örneğin; koskocaman bir tahta parçasını bazen çok daha küçük bir tahta parçası ayakta tutabilir. Bu bir destektir, destek olmak için diğer kişiden daha üstün olmamız gerekmiyor. Her canlı başka bir canlıya destek olabilir, şefkat gösterebilir; çünkü acı evrenseldir.
Peki, özşefkat hakkında neler söyleyebilirsiniz? Şefkat ve özşefkat arasında bir fark var mı?
Bazen kuramcılar özşefkat ve şefkati ayrıştırsa da ikisi birbirinden farklı değil bence. Özşefkat bireyin zor zamanlarda kendisine karşı gösterdiği tutum; acıyı, zorlanmayı deneyimleme biçimine dair bir öneri aslında. Açılımı, zorlukların yaşandığı anda kendimize nezaketle yaklaşabilmek. Şefkat de diğerlerinin acısına, zorlanmasına karşı bir tutum ancak şefkatimiz kendimizi kapsamıyorsa, gerçek bir şefkatten söz edemeyiz. Şefkat, özünde acının gelip geçici, öznel ve evrensel doğasını anlamaktan geçiyor. Bunun içinde bir başkasına yardım ederken, kendimize adil davranmak da var. Bir başkasının acısını hafifletmek için elimizden geleni yaparken, kendimizi de gözetmemizi gerektiriyor. Özşefkat dediğimiz şey de bu zaten.
Belirsizliklerle dolu bir dönemde özşefkatin ruh halimize olumlu etkilerinden bahseder misiniz biraz?
Belirsizlik içinde konforlu olabilmek, ilk olarak yaşananlar üzerinde kontrolümüz olmadığını kabul etmekten geçiyor. Çünkü belirsizliğin hüküm sürdüğü bir ortamda en önemli unsur, güvendir. Tam da bu yüzden, gelecekle ilgili her şey belirsizken, âna güvenmek, şimdiki anda kalmak gerekiyor. Ânın içinde zaten her şey olması gerektiği gibi; her şey belli, net ve şeffaf! Belirsiz olan şey ise ânın bir adım ötesi. Ama bu, yaşam boyunca belirsiz değil mi zaten? Dolayısıyla, yapabileceğimiz tek şey ânın zemininin bizi taşıyacağına güvenmek, merkezimizde kalmak.
Peki, kişinin başkalarına şefkatli olup özşefkati ihmal ettiği durumlar oluyor mu hiç?
Toplumsal baskılardan, toplumdaki algılanma biçimimizden dolayı çoğu zaman başkalarına şefkatli davranmaya mecbur hissediyoruz. Ancak başkasına bakım verirken temel sorumuz şu olmalı: Bunu yaparken kendime karşı ne kadar adilim? Özşefkat için genelde şöyle bir örnek veririm: “Seni seviyorum, seni önemsiyorum ama aynı zamanda kendimi de önemsiyorum. İkimiz eşitsek eğer, senin kendi tarafını tutmanı anlayabilirim ve ben de kendi tarafımı tutmayı seçerim.” Bunu söyleyebilmek bencillik değil, bir erdem. Zira özşefkati bencillikten ayıran unsur, farkındalık. İlişkilerde şunu sıkça gözlemliyorum; saçını süpürge eden anne, kendisini fazlasıyla adayan sevgili veya eş, bir süre sonra tükeniyor ve bu durum ilişkiye zarar veriyor. Karşı taraf, “Ben senin bunlara ihtiyacın olduğunu bilmiyordum ki!” diyebiliyor. Öte yandan şöyle bir cevap alabiliyor: “Ben de ihtiyacım olduğunu bilmiyordum.” Dolayısıyla buradaki temel niyet, özşefkat olmalı. Kendimize karşı şefkat duyarak aslında ilişkilerimizi de koruma altına almış oluyoruz.
Geçtiğimiz yıl rafa çıkan Şefkat: Zorlayıcı Duygu ve Durumlarla Yaşayabilme Sanatı adlı kitabınızda geçen önerilere de değinir misiniz biraz? Şefkati duygudan eyleme dönüştürmek için neler yapabiliriz?
Özşefkati haddinden fazla konuşup eyleme geçiremediğimiz bir gerçek. Zira eyleme geçmek, “haydi şunu yap, bunu yap” diyerek olmuyor; özşefkat, altında yatan süreçleri, acının doğasını anlamaktan geçiyor. Dolayısıyla özşefkati yaşamımıza entegre edebilmenin en önemli yolu, farkındalık. Şefkat gösterebilmek için başta acı çektiğiniz, zorlandığınız, zorlayıcı bir duygu veya durum içinde olduğunuzu o anda fark etmeniz gerek. İkinci adım ise kendinize olabildiğince nazik davranmak. Zira özeleştiri, özşefkatin en büyük düşmanı. Kendimizi eleştirirsek, bir daha acı çekmemize neden olan şeyleri yapmayacağımızı düşünüyoruz. Halbuki araştırmalar, özeleştirinin bizi motive etmediğini, aksine motivasyonumuzu kırdığını gösteriyor. Acının ne olduğu konusunda da kendimizi eğitmemiz, özşefkatin şartlarından biri. Acı, içinden geçtiğimiz durum ve bu çoğunlukla bizim seçimimiz değil. Acı çekmek ise durumu nasıl deneyimlediğimizle ilgili. Bunu ise seçme ve değiştirme şansımız var.
Hayatta aniden gelişebilecek olumsuzluklar karşısında direnç geliştirmek için kendimize hatırlatmamız gereken birtakım değerler var mı?
Zorlandığımız zamanlarda ilk eğilim, kendimizi yalnız hissetmek oluyor. Diğer insanlara göre daha şanssız, daha ezik veya daha kötü durumda olduğumuzu düşünür; kimi zaman ruhsal ve fiziksel olarak bir izolasyon sürecine gireriz ya hani? Kendimizi bu yanlış algılardan uzaklaştırmalıyız. Burada en büyük destekçimiz, acının ne kadar ortak olduğu gerçeği. Dünyada herkesin şu veya bu konuda zorlanabileceğini idrak etmek ve buradaki ayrımın ben veya sen değil, ortak bir acı olduğunu fark edebilmek çok önemli. Yani, acı çekerken kendimizi diğer insanlardan farklıymış gibi algılama eğilimimizi, buradaki illüzyonu görmemiz şart.
Diğer bir farkındalık ise yaşadığımız acıların, zorlanmaların içindeki geçmiş ve gelecek payıyla alakalı. Zorlandığımız anda zihin hemen o olayı yaratan geçmiş engellere yönelir zira. Ve bu durumun daha da kötü olacağına, çözüm bulunmayacağına dair gelecekle ilgili varsayımlarda bulunur. Temel niyetimiz, bu olasılıkları gözden geçirmek veya bunları yok saymak yerine aslında bu eğilimleri fark edip, acının yaşandığı âna odaklanmak olmalı. Bizi olumsuz düşünmeye iten bir başka eğilim ise, zorlandığımız durumla aşırı derece özdeşleşmek. Örneğin; başımız ağrıyorsa, o acıyla o kadar özdeşleşiyoruz ki bir baş ağrısı hâline gelebiliyoruz. Halbuki siz ağrınız değilsiniz, yalnızca bu anda ağrıyı deneyimleyen kişisiniz. Şu cümleyi sıklıkla tekrarlıyorum: Acıdan özgürleşmeyi dilemek yerine, acının içinde özgür olmayı dile. Yani, acıyla beraber yoluna devam et. Acıya rağmen değil, acıyla beraber yaşayabilmeyi göze al. Yaşamın diyalektiğini, yani zıtlıkların birlikteliğini fark etmek önemli. Hayatta acı ile tatlı, hoş ile nahoş bir aradadır her zaman. Ve tatlı zamanları anlamamızı mümkün kılan da acı zamanlardır.
Biraz da Nişantaşı’nda konumlanan Mindfulness Institute dahilinde sunduğunuz eğitimlerden bahsedelim. Ne tür değişimler hedefliyorsunuz?
Şefkati bir kavramdan tutuma çevirmeyi amaçlayan tüm kursların temelinde, “Şefkat bir beceridir ve bu nedenle öğrenilebilir” prensibi yatıyor. Örneğin; Mindfulness Temelli Şefkatli Yaşam (MBCL), fiziksel, duygusal, ilişkisel sağlık ve refahı artırmak için şefkat gelişimini destekleyen bilinçli farkındalık odaklı bir program. MBCL programını, Mindfulness Temelli Stres Azaltma Terapisi (MBSR) ve Mindfulness Temelli Bilişsel Terapi (MBCT) gibi temel eğitimler sonrası ileri seviyeli bir kurs olarak sunuyoruz. Tüm bu eğitimlerin amacı, öz veya başkalarına yönelik şefkati beslemek; utanç, özeleştiri, sosyal izolasyon, depresyon, endişe, travma ve kronik ağrıdan yakınan kişileri desteklemek. Bunların yanı sıra şefkat odaklı meditasyon programlarımız da var. Bünyemizde mindfulness teoreminin kuramcıları Erik van den Brink ve Frits Koster tarafından verilen kurslar için profesyonel bir çevirmenle çalışıyor, Türkçe dinlemek isteyenlere simultane çeviri sağlıyoruz.
Son olarak, evde kendi kendimize yapabileceğimiz birtakım pratik uygulamalardan söz eder misiniz?
Özşefkat, acının farkındalığı ve anlaşılması için önemli bir kavram. Zor durumlarda özşefkati hayata geçirmek için birinci adım, durmak. İkinci adım, zorlandığınızı fark etmek ve şu cümleyi söylemek: “Bu zor bir an, bu bir zorlanma ânı.” Ve üçüncü adım, kendinize iyi dileklerde bulunmak: “Güvende olmayı diliyorum. Zorlukların içinde de özgür olabilmeyi diliyorum.” Bu şefkat mantrasını söyledikten sonra eyleme geçmek, o zorlandığınız ânı deneyimleme biçiminizi değiştirecek.
Bedensel yöntemler de var. Zira zihin ve beden farklı dillerden konuşabiliyor ve bazen zihnimizin anlayamadığı şeyleri bedenimiz çok daha iyi kavrıyor. Zorlandığınız bir durumda elinizi kalbinize koymak, iyi dileklerde bulunmak ve kendinizi kucaklamak, etkili şefkat uygulamalarından. Öte yandan, kendinize ağır eleştiri yaptığınızda, bunu fark edip durmayı tercih edin. Ve tıpkı bir arkadaşınızın zor ânında ona davrandığınız gibi nazik davranın kendinize. Çözüm bulmaya çalışmayın, yalnızca o zor an içinde kendinizi dinleyin ve neden zorlandığınızı tekrar edin ve tüm bunları yargısızca yapın. Bir başkası için yapabileceğiniz şefkat uygulamalarından biriyse, iyi dileklerde bulunmak. Bu, tanıdığınız veya tanımadığınız bir kişi olabilir veya evrensel bir dilek olabilir. İyi dileklerde bulunmanın bize ruhsal ve hatta biyolojik olarak iyi geldiğini, bağışıklık sistemimizi güçlendirdiğini gösteren araştırmalar var. Yani herhangi bir kişiye bakıp içinizden, “Güvende olmanı diliyorum. Sağlıklı olmanı diliyorum. Huzurlu olmanı diliyorum” demek bile, ruhunuza düşündüğünüzden çok daha iyi gelebilir.