Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Fit vücutlar, hokka burunlar, badem gözler, keskin çene hatları… Mükemmelliğin peşinde, aynada olur olmaz kusur ararken, celebrity’lerle karşılaştırırken mi buluyorsunuz kendinizi? Vogue Türkiye konular editörü Cansu Varol İzmirli, “Öyleyse bu yazı, hepimize gelsin” diyor.
Kendinizin daha iyi bir versiyonu olmayı hayal ettiniz mi hiç? Daha genç. Daha güzel. Daha kusursuz. Tek bir enjeksiyon DNA’nızı kopyalayacak; yeni bir hücresel bölünme başlatarak başka bir versiyonunuzu ortaya çıkaracak. Karşınızda, Cevher.
Başta kendimizi, sonra herkesi -istemli veya istemsiz- tabi tuttuğumuz gerçek dışı güzellik standartlarını eleştiren The Substance filminden bu vaat sizi de cezbetti mi? Aynı teklifle karşı karşıya kalsaydınız, siz ne yapardınız? Yapımın baş kahramanı Elisabeth Sparkle (Demi Moore) gibi sorgusuz sualsiz basar mıydınız enjeksiyonu? Evet’ler çoğunlukta gibi... Zira onunki gibi banyoda, spot ışıkları altında devleşen sözde kusurlardan kurtulmanın en kestirme yolu bu olsa gerek. Kazayakları, düşük göz kapakları, ince çizgiler, kırışıklıklar, sarkıklar, selülitler ve çatlakları tek celsede elimine ettiğinizi düşünsenize… Sizin de böyle şikayetleriniz var mı? (Çekinmeyin; bizim de var.) Peki arada bir ayna karşısında hayıflanacak kadar mı, cildi şakaklardan yukarı çekip facelift’li yüzün provasını yapacak kadar mı, yoksa bıçak altına yatacak kadar mı meşgul ediyorlar zihninizi?
Kişinin kusur olarak algıladığı birtakım fiziksel özelliklerinin zihnini fazlasıyla meşgul etmesi durumunun bir teşhisi var tıpta: Beden dismorfik bozukluğu (BDB), öz imajı zedeleyecek kadar güçlü bir etkiye sahip. BDB’den mustarip birey, olumsuz nitelendirdiği, gerçekte dışarıdan fark edilemeyecek kadar küçük özelliklerini öne sürerek kendini çirkin hatta itici olarak tanımlayabiliyor. Kusurları gizlemek için günde üç ila altı saat mesai harcıyor. Daha ağır vakalarda bu, günde sekiz ila on saati bulabiliyor. Obsesif kompulsif bozukluk (OKB) ile çoğu zaman kesişen belirtiler gösteren rahatsızlığa kaygı bozukluğu, depresyon ve yersiz bir utanç duygusu da eşlik edebiliyor.
Bu, işin son raddesi elbette. Ancak güzellik takıntımızın geldiği noktayı anlamak için istatistiklere bakmak yeterli. Uluslararası Estetik Plastik Cerrahi Derneği’nin açıkladığı verilere göre, estetik müdahalelerin sayısı geçtiğimiz yıl dünya genelinde 35 milyona ulaşmış. Cerrahi operasyon başvuruları son dört yılda yüzde 40 artmış. Üstelik başvuranların yüzde 86’sını kadınlar oluşturuyor. Yağ aldırma, göğüs büyütme, karın gerdirme, göz kapağı kaldırma ve burun estetiği başı çekerken, invazif olmayan işlemlerde botoks ve dudak dolgusu ilk sıralarda geliyor.
Rakamlar dış görünüşümüzün bir öz değer kıstası haline geldiğini gösterir nitelikte. Nitekim dijital çağda yaşıyoruz; fit vücutlar, gergin ciltler, dolgun dudaklar, hokka burunların çağı bu. Bıçak altına yatmasak da mükemmellik peşinde her gün bir yenisi çıkan güzellik trend’lerinden, türlü vaatlerde bulunan yaşlanma karşıtı kremlerden, influencer’ların, celebrity’lerin filtreli ciltlerinin sözde sırrı olan viral ürünlerden medet umuyoruz. Kendine güzel bakmak, daha iyi görünmek suç değil elbette. Sıkıntı, bunların kıstas üzerinden yapılması ve güzelleşme arzusunun tatmin edilemez bir takıntıya dönüşmesinde. Amerikan Psikiyatri Birliği’nin tanı kılavuzuna göre, takıntı dediğimiz şey, çoğunlukla anksiyete ile baş gösteren, sürekliliğiyle zihni ele geçiren istemsiz ve olumsuz düşünceler. Güzellik özelindeki takıntılarsa, sırasıyla mantığa uymayan karşılaştırmaları, yersiz kıskançlıkları, sosyal anksiyeteyi ve tüm bunların bir patolojiye dönüştüğü BDB’yi beraberinde getirebiliyor.
Suçlu kim? Cevap, hiçbirimiz ve hepimiz. Çünkü en güzeline özeniyor, özendiriyor, özendiriliyoruz. Güzelleşmenin sonu yokken, karşılaştırma yapmaktan boğuluyor, ısrarla kusursuzluğu hedef alıyoruz. Biz Hailey Bieber’ın cildine imrenirken, kimi de bizim cildimize imreniyor. Kimi plastik cerrahlara teslim oluyor, kimi BeautyTok’larda kendini kaybediyor. Toptan mustaribiz. Öyle ki, genç nesil de güzellik takıntısının içine doğuyor artık. Z kuşağının güzellik ve bakım ürünlerine yılda iki bin dolardan fazla harcadığını biliyor muydunuz ya da bazı markaların çocuklara yönelik renkli kozmetik ürünler tasarladığını? Uzman dermatologlar, tehlikelere karşı uyarırken, akne yatkınlığı gibi durumlar haricinde gençlerin kozmetiklerden uzak durması gerektiğini vurgularken oluyor bütün bunlar.
Umut veren gelişmeler de var neyse ki. 2017’de Fransa, 2022’de Norveç, çocuk ve gençlerin zihin sağlığını korumak için photoshop’lu reklam görsellerine bir damga vurulmasını zorunlu kıldı. Psikologlar bunun algıda büyük fark yaratmayacağı görüşünde olsa da doğru istikamette atılan doğru bir adım bu. Popüler kültüre etkisi büyük celebrity dünyasında da radikal değişimler söz konusu. Alicia Keys yıllar önce makyajı bıraktığını açıkladı örneğin. Onu, kırmızı halıya sıfır makyajla çıkmaya başlayan Pamela Anderson izledi. 57 yaşındaki yıldızın makyajsız yüzü öyle ilham vericiydi ki, Proenza Schouler’ın gururu oldu; kampanyalarını süsledi. Bir diğer yanda, Hollywood’un olgun kadın fobisine rağmen herhangi bir kozmetik işlem yaptırmayı reddeden, kendini fotoşoplayanlara ateş püsküren Kate Winslet vardı. Courtney Cox ise erittiği dolgularına dair “Domino etkisi gibi” diyordu. “Tuhaf görünmeye başladığını göremiyor, biraz daha yaptırıyorsun. Çünkü kendine normal görünüyorsun.”
Bu kadınları takdir ediyor ama takıntıdan da arınamıyoruz diyenlerdenseniz, öncelikle güzelleşmenin yalnızca kendiniz için yaptığınız bir şey olduğunu hatırlayın. Örneğin, dolgu yaptırmadan evvel düşünün: Bir celebrity’nin dolgun dudaklarına veya birilerinin eleştirilerine takılıp almış olabilir misiniz o randevuyu? Öyleyse, iptal edin. Şayet elinizde telefon, estetik uygulamaları araştırırken veya aynada olur olmaz kusur ararken bulursanız kendinizi, çıkın evden; sevdiklerinizle, dostlarınızla sosyalleşin. Negatif düşünceleri zihninizden uzaklaştıracak bu eylem, insanların size verdiği değer ve saygının görünümünüzden değil davranış ve karakterinizden geldiğini hatırlatacak size. Son tüyo, karşılaştırma yapmaktan kaçınmak. Çünkü kendinizi karşılaştırdığınız kişi de kendini başkalarıyla karşılaştırıyor; sizinle aynı hisleri paylaşıyor muhtemelen. Bu durumda sizin ona, bir arkadaşınızın da size yaklaşacağı gibi davranın ve şunu hatırlatın kendinize: Hepimiz biriciğiz; hepimizin özgün bir hikayesi var. Güzellik takıntısı başa çıkılmaz bir hale geldiğinde ise bu rahatsızlıkları tedavi eden bilişsel davranışçı terapiye başvurmaktan çekinmeyin. Unutmayın; yalnız değilsiniz.
The Substance 2024 Cannes Film Festivali’nde tam 13 dakika ayakta alkışlandı. Yalnızca usta oyunculuklara ve başarılı yapıma mıydı bu sevgi seli? Sanmıyoruz. Popüler kültürün erişilmez güzellik standartlarından mustariplere, çok güzel olsa da kendini eksik ya da kusurlu hissedenlere, aramızdaki Elizabeth Sparkle’lara geldi bu alkış. Mesajı, en az filminki kadar netti: “Ben de!”