Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Vogue Türkiye güzellik ve wellness editörü Zeynep Akdoğan, Four Seasons Hotel at the Bosphorus’da kendine özel programlanan wellness ritüelini deneyimledi. Bakın kendini nasıl hissetti?
Şehir trafiğinin had safhada olduğu bir Cuma sabahı, Beşiktaş’ta Boğaz’ın kıyılarını mesken edinen Four Seasons Hotel’e varıyorum. Giriş katında bulunan The Spa’nın dev kapılarından girdiğim anda sessizlik neredeyse yüzüme çarpıyor. Dışarıda vızır vızır geçen vapurların, arabaların gürültüsünden eser yok burada. Yalnızca huzur var. Beni karşılayan spa’nın müdür yardımcısı Nedret Erbilgiç, yalın stili, misafirperverliği ve sıcak tebessümüyle buraya hakim sükûnu bir elbise gibi giyinmiş sanki. Mütevazı ve samimi tavrı, randevuma yetişme telaşımı anında unutturuyor. Mis kokulu bitki çayı ikramından sonra yarım gün sürecek bakım programımı özetleyerek türlü konforları içerisinde barındıran lüks soyunma odasına yönlendiriyor beni. Kaliteli yapı malzemelerinden ikinci ten hissi yaratan yumuşak dokulu bornozlara ve duvarlarda sergilenen tablolara buradaki her ayrıntı, zarif ve özgün bir deneyim yaratmak üzere düşünülmüş. Elde edilen sonuç, geniş spa’nın her metrekaresine yayılan saf ve rafine bir sadelik.
İlk durak, geleneksel Türk Hamamı. Bornozumu kapının eşiğinde çıkarırken çıplaklıktan süregelen hassasiyet ve kırılganlık, içeriye adım attığım anda toz olup buhara karışıyor. Yalnızca bana ayrılan hamamda kendimi üçüncü kuşak natır Pınar Melise’nin hünerli ellerine teslim ediyorum. Tenimden adeta ipek bir kumaş gibi süzülen termal su, tarif edilemeyecek nitelikte, nazik ve yumuşacık. Üstelik benim gibi çok sıcak su sevmeyenlerdenseniz, bunu belirtmenize dahi gerek yok. Zira, su derecesi tam kıvamında, ılık ile sıcak arasındaki o ince çizgide, kusursuzca ayarlanmış. Sert, orta veya hafif olmak üzere tercihe göre yapılan kese ile tenimin tüm çevresel kirliliklerden, ölü hücrelerden ve kuruluktan arındığını hissediyorum. Onu takip eden köpük masajında ise gözlerimi kapatıp melodik köpük seslerine, su şıkırtılarına veriyorum kendimi. Ancak hamam deneyiminin hiç şüphesiz en kıymetlisi, bitişteki saç yıkama ritüeli. Bazen bir koku, bazen bir tat, bazense bir dokunuşla hatırlamak isteyip de hatırlayamadığınız anılar canlanır ya zihninizde? Ritüelin özündeki güven duygusundan mı, Pınar Hanım’ın şefkatli ellerinden midir bilinmez, çocukluğuma dönüyorum bir an. Henüz küçük bir kızken, rahmetli ananemin saçlarımı yıkadığı, tarayıp ördüğü eski günleri yeniden yaşıyorum sanki; şükrediyorum.
Deneyimin ikinci evresinde Abhyanga Masajı var. Isıtılmış organik yağlarla yapılan, Yağ Masajı olarak da bilinen bu terapinin hedefi, vücudu tepeden tırnağa tüm olumsuz enerjilerden arındırmak ve yaşam enerjisini yükseltmek. Kıdemli masaj ve cilt bakım terapisti Komang Yanthi özelliklerini anlatırken, tam da ihtiyacım olan şey, diyorum kendi kendime. Beden ve zihin yorgunluğumun yanı sıra pandeminin ağırlığını da üzerimden alacak bu masaj, bana zaman ve mekan kavramlarını unutturacak kadar da uzun; 60 ila 120 dakika sürüyor. Isıtılmış masaj yatağına boylu boyunca uzanıyorum ve terapinin alametifarikası, parmakların dansı niteliğindeki koreografik vuruşlara bırakıyorum kendimi. Stresin bir noktada yoğunlaşarak kasları kilitlediği ense, boyun ve sırt gibi bölgelere odaklanan yüksek basınçlı hareketler, uzuvlar gevşedikçe nazik dokunuşlara bırakıyor kendini. Mutluluk dediğimiz şey anlık bir histen ibaret. Kan dolaşımımın hızlandığını, sinirlerimin yatıştığını, eklemleriminse gerginlikten, ağrı ve sızılardan arındığını hissederken deneyimlediğim duygu ancak böyle özetlenebilir. Fondaki meditatif tınılar ise yardımcı rollerde; zihnimi dingin ve huzurlu diyarlara götürmekte etkili.
Yoğun saç masajıyla biten bu deneyimin büyüsüne kapıldığımı fark eden terapistim beni bu dünyadan hiç ayırmadan, usulca ve sessizce programın son aşamasına, cilt bakımına geçiyor. Metropollerde yaşayanlar, sigara içenler ve sık seyahat edenler için Biologique Recherche ürünleriyle yapılan VIP O2 adlı bu özel bakım, mikro-dökülme, oksijenlenme ve bio-enerji masajlarının müthiş bir kombinasyonu. Bir başka deyişle, benim için biçilmiş kaftan. Miselar suyu ve kirlilik karşıtı ürünlerle iki bölümden oluşan incelikli temizleme ritüeli, tazelik ve ferahlık aşılıyor cildime. Ardından, tene nefes aldıran ve sağlıklı bir parlaklık katan oksijenlenme işlemi giriyor devreye. Uygulanan ürünlerin lüks dokuları bir yana, bir saatlik bakımın ortalarında yapılan maske de takdire şayan. Öyle ki, Masque VIP O2 adlı Biologique Recherche ürünü, cildime temas ettiği anda alışveriş listemin en üst sıralarına yerleşiyor. Nemlendiriciden onarıcı seruma, yüz mist’inden güneş koruyucusuna ve dudak balm’ına uzanan geniş bir ürün seçkisiyle cildim, boynum ve dekolte bölgemin yenilendiğini hissediyorum. Bakımdan çıktığımda kelimenin tam anlamıyla pamuk gibiyim. Dinlenme odasında bitki çayımı yudumlarken, zihnimdeki tek düşünce, ‘iyi ki!’. İyi ki gelmişim; çünkü ben buna değerim.