Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Gözlerimizi ve algılarımızı açıp hissetmeye davet ediyor İstanbul bizi. Biz de şehri bize en iyi anlatanlardan biri olan Saffet Emre Tonguç'a soruyoruz rotamızı.
Fotoğraf: Halit Bilen
Gözlerimizi ve algılarımızı açıp hissetmeye davet ediyor İstanbul bizi. Tarihi dokusu üzerine katman katman işlenen yaşanmışlıklarıyla her köşe başında farklı bir hikayeye ortak oluyoruz. Durup kafamızı kaldırmamızı, hızlı adımlarımızı biraz yavaşlatıp fark etmemizi bekliyor. Biz de şehri bize en iyi anlatanlardan biri olan Saffet Emre Tonguç'a soruyoruz rotamızı; "Nasıl hissedelim, nasıl yaşayalım bu şehri?" diye.
Seyahatler hayatınızın merkezinde yer alıyor. İyi bir seyahat nasıl planlanmalı sizce? Küçük bir anı defterine notlar almak gibi önerileriniz olur mu okuyucularımıza?
Seyahat etmek benim için bir yaşam tarzı. İster ilk seferim olsun ister defalarca gittiğim bir yer, hep yeni şeyler keşfetmek, görünenin arkasındakileri görmek, zamanın ruhunu yakalamak amacım. Bıkmadan ve yenilenerek hikayeler anlatabilmemin sebebi de bu herhalde. Zaten amaç bir yere varmak değil, aslında hep yolda olmak. Yolun seni yenilemesine ve geliştirmesine izin vermek. Fiziksel olarak farklı bir coğrafyada olmaktan öte ruhsal bir yolculuk bahsettiğim. Her yolun dönüşünde yeni bir ben ile evime dönebilmek. Bu sebeple bir seyahat planlarken fazla eşya taşımayı sevmiyorum yanımda. Önemli olan yolda biriktirdiklerim. 35 yıllık deneyimimi ve birikimimi aktardığım Saffet Emre Tonguç uygulamasına güncel bilgileri aktarmak, anı yakalamak ve kendi arşivimi canlı tutmak için cep telefonum her zaman yanımda olmalı. Bu hızlı dünyada benim fotoğraflarım ve yazılarım hep telefonumda.
Yazarlarının yıllar içinde birikmiş ve süzülmüş bilgisinin ürünü olan rehber kitaplar da seyahatlerde oldukça faydalı oluyor. Güvendiğiniz bir rehberin yazdığı kitap size gezdiğiniz yeri her açıdan tanıma fırsatı verir. Geçmişini, bugününü, sırlarını, hikayelerini... Rehberlik bir bakıma da yol arkadaşı olmaktır. Size hem yolu açar, onu tanıtır hem de kendisi de öğrenir. Böyle bir bilgi birikimden çıkan kitaplarla bir yeri gezmek kesinlikle büyük bir ayrıcalıktır. Ben sosyal medyanın gücüne inandığım için, daha çok insana ulaşmak adına bu alanda kendimi hep güncel ve aktif tutmaya çalışıyorum. Zaten Türkiye’nin ilk sesli online tur uygulaması Piri’nin ilk rehberliğini de ben üstlenmiştim. Halen dünyanın değişik yerlerini benim sesimle gezenlerden memnuniyet mesajları alıyorum.
Seyahat planlarken beklentileri belirlemek çok önemli. Örneğin amacınız dinlenmek mi yoksa gezmek mi? Tarihi yerler mi ilginizi çekiyor, gözde mekanlar mı? Gittiğiniz yer hakkında kısa bir araştırma yapıp kendi ilgi alanlarınıza göre bir taslak çıkartırsanız bence faydalı olur. Ama çok net programları tercih etmem ben çünkü anın getirdiği sürprizler en unutulmaz anılar olur genellikle. Tesis seçiminde de bu kriterler çok önemli. Çünkü beklentileriniz karşılanmadığında en iyi yer bile sizi mutsuz edebilir.
Betonlaşmanın her yanımızı sardığı dikey yapılaşmanın tam karşısında duruyor dikkate aldığınız siluetler. Siz ne düşünüyorsunuz bu ikililik hakkında?
İstanbul benim aşkım diye söylüyorum hep. Ama bu kör eden bir aşktan öte her şeye rağmen bir aşk. Kültürler, insanlar gelmiş geçmiş; kuşatmalar, depremler görmüş bu topraklar. Her gelen bir öncekinin üzerine kendi getirdiklerini eklemiş, ortaya birbirinden ayrılmayan bir sentez çıkmış. Asıl zenginliğimizin temeli de bu olmuş. Son dönemlerde maalesef şehir planlamadaki hatalardan çok daha karmaşık bir hal alsa da eski ve yeni hep bir arada bu şehirde. Bu iki taraf hep bir dans halinde ve şehrin karakteri olmuş bence. İstanbul’un özündeki tarihi, dokuyu, güzellikleri görüyorum ben. Gören gözlerle de paylaşmak istiyorum. Çünkü bu yüksek tempolu şehirde yaşarken bir şeyleri atlamak çok kolay. Ben de işte o duraksama anlarını yakalamak istiyorum şehirdeki. Benim gözümle, o muhteşemliği herkes görsün istiyorum. O sebeple drone çekimleri bence mükemmel bir bakış açısı veriyor. Adeta bir kuş gibi süzülürken İstanbul’un üzerinden, biraz uzaktan bakmak daha romantik bir hava katıyor. Böylece İstanbul masalsı yüzünü sergiliyor. Karlı vakitler de öyle değil mi? Çirkinlikler biraz örtülünce muhteşem bir manzara sunuyor bu şehir bize.
Değiştirme imkanınız olsa İstanbul’a dair değiştirmek isteyeceğiniz üç şey ne olurdu?
Trafiği, kalabalığı ve modern yapılaşma adı altında şehri boğan beton yığınını biraz azaltmak isterdim. Belki biraz da saygısızlığı, sevgisizliği değiştirmek isterdim. Yaşadığımız yeri tanımadan ve sevmeden, birlikte yaşadığımız insanlara saygı duymayı başaramadan huzur olmuyor maalesef. İnsanların tahammülleri azaldıkça önyargıları da artıyor gibi geliyor bana. Yaşadığımız şehrin sokaklarında birer yabancı gibi kaçıyoruz birbirimizden. Bir arada olmanın tadını unutuyoruz sonra zamanla. Zor geldikçe bu haller hayal dünyası çağırıyor insanı, nostalji düşüyor kalbime bazen. Eski mahallelerdeki güven duygusunu, bir aile gibi olmanın tadını hatırlıyorum. Veya Beyoğlu’nun o kozmopolit halini hayal ediyorum. Zengin fakir demeden İstiklal’de yürümek için özenle bir bayram çocuğu gibi hazırlanan o nesli. Sokakta görünce birbirine selam verenleri... Bunların hepsi bizim özümüzde olan şeyler. O sebeple özlemi var içimizde. Kitaplarımın satır aralarında, sosyal medya paylaşımlarımda hep bu duygular saklı. Bir tek şehir değil, bizi de hatırlatmak istiyorum okuyan herkese. Umarım bir gün yeniden bir arada yaşamanın güzelliklerini hatırlarız.
Fotoğraf: Halit Bilen
Favori semtiniz neresi İstanbul’da? Ya da İstanbul’a bakmayı en sevdiğiniz nokta?
Boğaz’ın en güzel semtlerinden, çocukluğum geçtiği Kandilli ile üniversite yıllarımın mekanı, şu anda oturduğum Rumeli Hisarı benim bu şehirdeki sığınaklarım. Annem hala Kandilli’deki evimizde oturuyor. O eve her gittiğimde hem çocukluğuma dönüyorum hem de Boğaz’ı izlerken bütün yorgunluklarımı geride bırakıyorum. Aynı şekilde, evimden Rumeli Hisarı’nın manzarası eşliğinde İstanbul’u izlemeyi çok seviyorum. Bir iş yaparken her kafamı kaldırdığımda her haliyle gülümsüyor bana şehir.
Onların dışında sanırım çok bir ayrım yapmam mümkün değil. Sultanahmet’in, Beyoğlu’nun, Pierre Loti’nin, Kadıköy’ün veya Üsküdar’ın yeri bambaşka benim için. Hep derim, bir yeri söylesem diğer taraf eksik kalır. İstanbul, siz merak edip gezdikçe yeni yüzler, yeni hikâyeler ve yeni mekânlarla tanıştıran sonsuz bir hazine. Yeter ki ilgilenin ve dinlemesini bilin! Ben yaklaşık 30 yıldır yüzlerce kez Kapalı Çarşı turu yaptım ama çarşı beni hala şaşırtmaya devam ediyor.
İstanbul’a farklı açıdan bakan fotoğraflarıyla yepyeni bir de kitabınız var Zeynep Şahin Tutuk ve Halit Bilen ile birlikte hazırladığınız. Biraz sizden dinleyebilir miyiz?
2019 yılında iletişim danışmanım Zeynep Şahin Tutuk ve fotoğrafçı Halit Bilen ile hazırladığımız Kanatlarımda İstanbul o kadar sevildi ki bir koleksiyon kitabı olarak ulaşılması güç bir baskıya ulaştı. Hemen ardından İngilizce Istanbul A Bird’s Eye View raflardaki yerini aldı. Kitabın Almancası Berflügelndes Istanbul'u da yeni bölümler ekleyerek, güncellenen görselleriyle hazırladık. Bunun üzerine yeniden bir kitap yapmaya karar verdik. Ve yine üç farklı bakış açısından süzülen bir İstanbul kitabı çıktı ortaya. Tıpkı İstanbul gibi bu kitap da farklı kuşakların, farklı mesleklerin, farklı birikimlerin sonucu. Bu kitabı hazırlarken çok yorulduk ama çok da keyif aldık. Halit Bilen’in yeni fotoğraflarıyla her seferinde yeniden şaşırdık bu şehrin güzelliğine. Umarım okuyucular da kitabı ellerine aldıklarında bizimle aynı heyecanı paylaşırlar. Kitabı 19 Mayıs’la 29 Mayıs arası bir tarihte çıkararak bu eşsiz şehri bize miras bırakanlara bir saygı selamı yollamak istedik. Cumhuriyet’imizin 100. yılına yaklaşırken fetihle armağan edilen, Kurtuluş Savaşı ile işgalden kurtulan İstanbul’un 100 nadide eserini anlatmak için daha güzel bir zaman düşünülemezdi.
Kitapta yer alan eserlerin çoğu aslında tanıdık gelecek size. Ama bizim amacımız hiç görmediğiniz açılardan görsellerle süslenmiş bir İstanbul masalı yazmaktı. İstanbul gerçekten çok özel ve kutsanmış bir şehir. Öyle bir tarih, öyle bir kültür harmanı var ki bu şehirde, her adımda büyüleniyorsunuz. İstanbul tek boyutlu bir şehir değil. Onu ilginç kılan da bu! Bu sebeple kitap önceliğimiz en klasikler oldu. 1. Tepeden başlayarak Tarihi Yarımada boyunca en ikonik yapıları seçtik. Sonra kültürel katmanları en güzel gördüğümüz Haliç çevresine dikkat çekmek istedik. Galata, Beyoğlu, Taksim derken Boğaz’ın birbirinden güzel köyleri ve parklarını, şehrin en güzel nefes alma duraklarını seçerek bu 100 mücevheri bir araya getirdik. Drone ile çekilmiş fotoğraflar kullandığımız için maalesef iç mekanları daha özel olan yapıları, örneğin sarnıçları kitaba dahil edemedik. Ama Kırk Çeşme Su Sistemi’ni temsilen Bozdoğan Kemeri’ni aldık kitaba.
Fotoğraflar da çok etkileyici görünüyor. Drone çekimleri de içeren eşsiz görüntüler var. Nasıl bir çalışmayla ortaya çıktı kitabınızdaki fotoğraflar?
Halit Bilen’le, Instagram’daki @bildrone hesabı sayesinde yollarımız kesişti ve fotoğraflarına hayran oldum. Öyle farklı açılar keşfedip öyle büyülü anlarda çekiyor ki fotoğrafları, son 33 yılını profesyonel olarak bu şehri anlatmaya adamış beni bile şaşırtıyor. Sanki İstanbul’u ilk kez görüyormuşum hissine kapılıyorum bazen. Uzun uzun onun kadrajından yansıyan şehri seyrederken buluyorum kendimi. Daha çok insan seyretsin, İstanbul aşıklarına armağan olsun istediğim için Halit’e “Hadi” dedim; o da heyecanla kabul etti. İlk günden son güne dek de aynı tutkuyla uğraş verdi.
Sizi en çok heyecanlandıran yapı / çekim hangisi oldu bu kitabı hazırlarken?
Kitabı hazırlarken seçim yapmak gerçekten en zorlandığımız kısım oldu. Çünkü bu şehirden değil 100 mücevher 1000 mücevher yazsak yine az kalır. Beni her zaman şaşırtmayı başarıyor. Bazen yeni bir şey öğrenmeye gerek kalmadan aynı yere kim bilir kaçıncı kez bakınca farklı bir detay gösteriyor. Sanırım bu yüzden onu keşfetme ve anlatma tutkum hiç bitmiyor. Bu benim 28. kitabım; 17 tanesi İstanbul üzerine… Ama her defasında sanki ilk İstanbul kitabım çıkıyor gibi heyecanlandığımı fark ediyorum.
Ama yine de Tarihi Yarımada fotoğrafları beni özellikle çok heyecanlandırıyor. Çünkü şehrin karmaşası içinde kalmış o büyük binaları yukarıdan bir bütün halinde görmek bence çok büyüleyici bir şey. Örneğin Sultanahmet Meydanı’ndaki bütün yapıları bir arada görmeye, hem de o bütünlük içinde tek tek görkemli duruşlarını izlemeye doyamıyorum.
Özellikle İstanbul’da yaşayanlar günün telaşına kapılıp çevresini görmeden yaşıyor bu şehri. Kafamızı kaldırıp bu şehrin mücevherlerine bakmamızı sağlamak gerek. Bakış açımızı nasıl değiştirebilir, nasıl hissederiz bu şehri?
Ben her zaman şunu derim; “İstanbul’da yaşamayın, İstanbul’u yaşayın!” Çok ıskalıyoruz biz bu şehri. Dışarıdan gelip anın tadını çıkartmaya çalışanlar burada yaşayanlardan çok daha fazla keyif alıyor bu şehirden ve tabiri caizse tadı damaklarında kalıyor. Oysa bu şehirde yaşayanlar günlük koşturmacanın içinde İstanbul’u maalesef bir hapishane gibi görüyorlar. İlk fırsatta kendilerini dışarı atmak istiyorlar. Oysa ki bu zengin şehri keşfedecek çok fırsat var. Bir vapura binip Boğaz’ı gezmek veya adalara gitmek büyük bir ayrıcalık. İstanbul gibi 2 kıta üzerine kurulmuş, 3 imparatorluğa başkentlik etmiş bir şehrin bize vereceklerinin sonu yok. Bu konuda çocukların ve gençlerin dikkatini çekmek de çok önemli. Onları kazanırsak geleceğimizi kazanırız. Ben sosyal medyada devamlı içerik üreterek aslında daha geniş kitlelere ulaşma çabasındayım hep. Çünkü bilginin paylaştıkça değer kazandığını düşünüyorum. @saffetemretonguc hesabım, youtube kanalım ve tamamen ücretsiz indirebileceğiniz Saffet Emre Tonguç (SET) uygulamasıyla herkese ulaşmaya çalışıyorum. Ne de olsa yeni düzende sahne; dijital dünya. Bu amaçla, Serda Büyükkoyuncu ile birlikte çocuklar için de çizimli bir kitap yazdık. Farklı bir bakış açısı ile bu sefer 9-13 yaş arası çocukları şehrin 7 tepesinde maceraya davet ettik. Saffet ile Serda Gizem Peşinde, 7 Tepe 7 Sır adındaki serimizin ilk kitabı Karanlık Sular,İstanbul’un 100 Mücevheri kitabıyla birlikte satışa çıktı.
Tarihi yapıları, sokakları, girift kültürüyle İstanbul adım adım keşfedilmeyi bekliyor. Bu Pazar kendimizi dışarı attık diyelim? Küçük bir rota çizebilir misiniz bize? Saffet Emre Tonguç’un çizdiği yolu takip edelim.
Öncelikle belirtmek istediğim bir konu var; İstanbul’u keşfetmek için mazeret üretmeyin! Çoğu insan İstanbul’u yaşamanın pahalı bir şey olduğunu düşünür ve bunu tembelliğine mazeret olarak kullanır. Oysa dünyanın en muhteşem su yolu olan Boğaz’ı her gün Eminönü’nden kalkan ve eskilerin “dilenci vapuru” dediği vapurla gezebilirsiniz. Elinizde size bu konuda yardımcı olacak iyi bir de rehber kitap varsa değmeyin keyfine. Bu durumda ihtiyacınız olan tek şey görüp yaşadıklarınızı paylaşacağınız kafa dengi bir dostun yanınızda olması. Lütfen bir İstanbul kart ve bir müze kart alın. Bu ikisi cebinizdeyse gidemeyeceğiniz yer, giremeyeceğiniz müze yok demektir. Şehrin sokaklarında kaybolun, kaybolun ki daha yakından tanıyasınız. Benim için hayat bir keşif yolculuğu ve bu yolculuğun en heyecan verici anları da hep bu şehrin sokaklarında saklı.
Bu sebeple ben seçim yapmak yerine size birkaç öneride bulunacağım. Benim listemin başında Sultanahmet Meydanı ve çevresi gelir. Çok klasiktir ama İstanbul’un kalbidir bu bölge. Tarih boyunca da böyle olmuştur. İmparatorlukların ihtişamını yansıtan Topkapı Sarayı, Hipodrom ve dikilitaşlar, Ayasofya ve Sultanahmet camileri ilk akla gelenler olsa da burada her adımınızda tarihin bir sayfası açılır önünüze.
Çok keyif aldığım bir başka İstanbul klasiği, Pierre Loti’de keyifle bir kahve yudumlamak. Oryantalist Fransız yazarın çok sevdiği ve günümüzde adını taşıyan kafede siz ağaçların altında serinlerken Haliç altın bir boynuz gibi uzanır önünüzde. İstanbul’a bir tepeden bakmanın keyfini yaşarsınız. Buraya gelirken mutlaka Eyüp Mezarlığı’nın içinden geçen yoldan yürüyerek gelirim kafeye. Mezarlığın dinginliği içinde yavaş yavaş tepeyi tırmanıp bu nostaljik mekanın havasına hazırlayın kendinizi.
Taksim’den başlayıp Tünel’e kadar İstiklal Caddesi boyunca yürümek İstanbul’un karşı tarafını anlatacak size. Karşı taraf derken Tarihî Yarımada merkez olduğu için eski adıyla Pera karşı sayılır. Her daim popüler olan bu semt tarih boyunca kozmopolit yapısıyla tanınmış. Hala da kucaklayan ve birleştiren özünü detaylarda hissetmek mümkün. Caddenin üzerindeki insan kalabalığının ötesinde o eski binalar, pasajlar ve nostaljik tramvayı ile geçmişin izlerini günümüze taşıyor.
Boğaz’da yürüyüş için en güzel rotalardan biri kesinlikle Arnavutköy ile Rumeli Hisarı arasındaki sahil şeridi. Benim de her fırsatta yürümek için tercih ettiğim bu yolda Boğaz’ın hem havasını hem de muhteşem manzarasını içinize çekmek bence büyük keyif. Yol üzerinde Bebek veya Rumeli Hisarı’ndaki kafelerde bir çay molası vermeyi ihmal etmeyin.
İstanbul’un hemen yakınındaki Prens Adaları da şehirden kaçmak isteyenlerin ilk aklına gelen adreslerdendir. Her biri ayrı güzel ve keyifli benim için. Büyükada’da bir bisiklet kiralayıp Çankaya Caddesi boyunca 19. ve 20. yüzyıllarda yapılmış, çoğu bakımlı bahçelerde yer alan evlerin önünden geçerek Dilburnu’na varmak, Aya Yorgi Kilisesi’ne tırmanırken dilek tutmak kadar, daha sakin seçenekler olarak Heybeliada ve Burgazada’nın sokaklarında kaybolmak size İstanbul’da olduğunuzu unutturacak.
Daha çok klasik var ama son bir tane daha eklemem gerekirse o da Kadıköy Çarşı’da gezmek ve Moda Burnu’na yürümek olur. Bu sefer Anadolu yakasından bakarsınız hem Tarihî Yarımada’ya hem de Pera’ya. İskele Caddesi’nden Haydarpaşa selamlar sizi. Yeldeğirmeni denize açılan sokaklarında sürprizler saklar.
Bütün bu mekanlarda gezerken benim size önerim, basıldığı günden beri kült kitap kabul edilen İstanbul Hakkında Her Şey’i alın elinize ve siz de benim gibi kapılın bu şehrin büyüsüne.