Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Modanın gezegeni en çok kirleten sektörlerden biri olduğu gerçeği artık bir sır değil. Peki, bu bir kader mi? Yoksa değişim çarkını pozitif yönde ilerletmek mümkün mü? Modanın güçlü etkisiyle markalar ve modaseverler sürdürülebilir deneyim çağına geçiş yapıyor.
Modanın gezegeni en çok kirleten sektörlerden biri olduğu gerçeği artık bir sır değil. Peki, bu bir kader mi? Yoksa değişim çarkını pozitif yönde ilerletmek mümkün mü? Modanın güçlü etkisiyle markalar ve modaseverler sürdürülebilir deneyim çağına geçiş yapıyor.
Markaların çok boyutlu sürdürülebilir deneyimler sunduğu bir moda ekosistemi hayal edelim. Kimi tüketici ve markalar için hâlâ bir hayal gibi görünse de işin aslı öyle değil. Modada sürdürülebilirlik söz konusu olduğunda şüphesiz ilk akla gelen şey çevre dostu moda nesneleri oluyor. Halbuki modanın çevreye duyarlılık ve sürdürülebilirlik kıstasları sadece satılan ürün üzerinden değil, aynı zamanda tüketiciye yaşatılan alışveriş deneyimleri üzerinden de mümkün. Markalar da bizimle aynı fikirde olacak ki, onlar da (özellikle pandemi sonrası ve iklim krizi etkileriyle daha da bilinçlenen markalar) modanın sürdürülebilir bir döngüde olması için yeni deneyimsel sürdürülebilirlik adımları atarak sektörün dengesini koruyor. Bu amaç doğrultusunda modanın etik markaları ekolojik inisiyatifi ön planda tutan bir vizyonla eko-bilinçli konsept mağazalarda tüketicilerini sürdürülebilir deneyimlere hızla adapte ediyor. Keza moda sektörü, çevresel ve sosyal açıdan sorumlu uygulamaların istisnadan ziyade statüko hâline gelmesiyle her gün yeni adımlar atıyor. Kimi markalar bu deneyimi mağazanın mimari öğeleriyle, kimisi de mağaza içi sürdürülebilirlik destekli panel ve aktivasyonlar gibi etkileşim dozu yüksek etkinliklerle yapıyor. Peki, konu sürdürülebilir deneyimler bütünü olduğunda moda sektörü ne gibi aksiyonlar alıyor? Modaseverlerin bu konudaki talepleri neler? Sürdürülebilir deneyimler perakende paradigmalarına yeni öğretiler sunarak değişime zemin hazırlayabilecek mi? Aklımızda yanıtlanmayı bekleyen sorular eşliğinde İstanbul’dan Paris’e, New York’tan Londra’ya moda endüstrisinde örnek model teşkil eden eko-bilinçli deneyim alanlarını mercek altına alıyoruz.
Moda endüstrisinde çevre dostu bir ticareti desteklemek için artan bir hareket var. Keza alışveriş deneyimini her anlamda sürdürülebilir kılmak adına etik ve zanaatkar moda perakendecileri sektörü yeniden yapılandırıyor. Bu hususta birçok marka, modayı sürdürülebilirlikle birleştirme taahhüdünü çoktan açıkladı bile. Ancak bu eylem hem ürün, hem de ürünün sunulduğu ortam bağlamında çok boyutlu nasıl ele alınabilir?
Şeffaf üretim süreci, organik malzeme kullanımı ve etik işgücü uygulamalarıyla bilinen Fransız sneaker markası Veja 2004 yılında kuruldu. Modanın her adımında sürdürülebilir olması gerektiğini savunan markanın kurucu ortakları François-Ghislain Morillion ve Sébastien Kopp’un 2010 yılında sürdürülebilirlik ilkesini temel alan Centre Commercial butiği açması hiç de sürpriz olmadı. Butikte satılan ürünler kadar butik mimarisinde de sürdürülebilir öğelere çokça yer verilmiş. Örneğin; mağaza içinde Enercoop tarafından sağlanan yenilenebilir yeşil ışık kullanılıyor. Endüstriyel görünümlü duvarlar ile geri dönüştürülmüş bilgisayar ekranlarından yapılan mikro mozaik zemin, mağaza içindeki sürdürülebilir ürünler kadar çevre dostu. Öyle ki Centre Commercial, lüks ve köklü modaevlerinin hakim olduğu bir mahallede sürdürülebilirlik kurallarını yeniden yazacak gibi duruyor. Ayrıca mağaza, sürdürülebilir projeler kapsamında yazarlar ve tasarımcılarla işbirliklerine ev sahipliği yapıyor. Keza butik mağaza yerel, sosyal ve çevresel girişimleri birleştiren kolektif bir alan. Sébastien Kopp, MAN Magazine’den Gino Delmos’a verdiği röportajda; “Modaya, çevreye ve sosyal hayata olan bağlılığımızı bir araya getirebileceğimiz bir alan istedik. Başından beri Centre Commercial’i bir mağazadan daha fazlası olarak gördük” diyerek ekliyor: “Centre Commercial, taahhütlerin bir karışımıdır; bu oluşum bir markanın ötesinde, bir harekettir.”
Her yıl 1,5 milyon ton alüminyum içecek kutusu çöpe atılıyor. Peki ya bunlar, gelecek yıllarda tadını çıkarabileceğiniz güzel bir şeye dönüştürülebilirse? Evet, bir kişinin çöpü başka bir kişinin hazinesi olabilir. Londra merkezli BOTTLETOP için durum tam da böyle. “İnsanlar ve gezegen için” mottosuyla 2002 yılında kurulan marka, kalıplaşmış normları reddeden, sürdürülebilir kaynaklı moda aksesuarları yoluyla zanaatkarlığı destekleyen bilinçli bir moda markası. Markanın kurucu ortakları Cameron Saul ve Oliver Wayman ikilisinin, insanları ve gezegeni güçlendirme misyonuyla çıktığı yolculuk, Kenya’da geri dönüştürülmüş metal şişe kapaklarından çantalarla başladı. Marka kurulduğu günden beri, sürdürülebilirliğe odaklanan, farklı kültürlerden gelen zanaatkar üretim teknikleri ve sürdürülebilir kaynaklı, geri ve ileri dönüşümlü malzemeler kullanarak, endüstriyel tasarımı çağdaş sanatla harmanlayan İngiltere’deki en ilginç aksesuar markalarından biri hâline geldi. Bununla birlikte tüketicilerine 360 derece sürdürülebilir bir deneyim sunmak için Aralık 2017’de Regent Street’de açtıkları amiral gemisi mağazası; 3D yazıcılar ve geri dönüştürülmüş okyanus plastiklerinden yapılmış dünyanın ilk atıksız mağazası olma unvanına da sahip. Peki, mağazada sürdürülebilirlik referanslı tuğlalar nasıl örüldü? Mağazanın inşasında geri dönüştürülmüş plastik şişeler filamentlere dönüştürüldü ve daha sonra robotlara bağlandı. Robotlar 3D malzemeyi duvar panellerine katman katman yazdırdı. Zemin malzemesi geri dönüştürülmüş araba lastiğinden ve tavanı 3500 adet geri dönüştürülmüş alüminyum kutudan yapıldı. Kurucu ortak Oliver Wayman, Fashion Network’ten Sandra Halliday’e verdiği bir demeçte konuyla ilgili; “Müşterinin gerçekten yeni bir dünyaya girmiş gibi hissetmesini sağlamak için yola çıktık” diyerek sürdürülebilir deneyime verdikleri öneme vurgu yapıyor.
McKinsey & Company’nin bir araştırmasına göre, tüketicilerin üçte ikisi moda endüstrisinin iklim değişikliği üzerindeki etkisini sınırlandırmanın artık daha önemli hâle geldiğini düşünüyor. Öyle ki moda tüketicisi artık doğaya duyarlı tüketim deneyimleri yaşamak istiyor. Markalar ise artık paradigmayı değiştirmenin işbirliği anlamına geldiğinin bilincinde. Bu bağlamda örnek olabilecek New York merkezli mağaza Figure Eight bir alışveriş alanından çok daha fazlası… Burası; sanatçılar, şefler, çevre aktivistleri, yazarlar ve tasarımcılarla gerçekleştirdiği paneller ve aktivasyonlar gibi etkileşimli, sürdürülebilirlik temalı etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Markanın kurucu ikilisi Nicole Marra ve Tina Bhojwani; Gucci, Alexander McQueen, Bottega Veneta, Saint Laurent, Dolce & Gabbana ve Donna Karan gibi moda devlerinin üst düzey yönetici kadrolarında modanın kurumsal merdivenlerini tırmandıktan sonra kendilerini bir sürdürülebilirlik kavşağında kafa kafaya koyarken bulanlardan. Soho’da sürdürülebilir lüks bir platform olarak hizmet veren Figure Eight, yeni sürdürülebilir keşiflere alan açmayı amaçlıyor. Tina Bhojwani, Vogue Hindistan’dan Priyanka Khanna’e verdiği röportajda; “Sürdürülebilirliğe 360 derecelik bir yaklaşım getirdik. Ana fikir, bir müşterinin uzaydaki duyusal deneyiminin her yönüne bakmaktı. Figure Eight mağazasının her öğesi, bilinçli tasarım ve sürdürülebilirlik söz konusu olduğunda ayrıntılı bir şekilde düşünülmüştür” diyor. Küresel tedarik zinciri yönetiminde kadının sesini yükseltmeyi amaçlayan proje Fashion Makes Change ya da küresel iklim topluluğunu bir araya getiren ve modanın iklim üzerindeki etkilerinin tartışıldığı Climate Week NYC gibi etkinliklerin izdüşümleri, modanın sürdürülebilir yönüne ayna tutuyor.
Bir diğer sürdürülebilir moda deneyimine örnek; Nil Ertürk tarafından kurulan Lokal Hareket’in bir uzantısı Lokal Mağaza. Etik felsefelerle tasarım ve üretim yapan birçok markayı tek çatı altında buluşturan platform, sosyal medya hesabından tüketicilerine bilinçli öneriler sunarak yaşamlarını sürdürülebilir kılmanın yollarını sunuyor.
Lokal Mağaza’nın aynı zamanda yedi maddelik bir alışveriş manifestosu var. Ortaya çıkan deneyimler tüketicilerin hayatlarına dokunarak sürdürülebilirlik bilincini artırıyor diyebiliriz. Tüketicisinin deneyimsel alanlarına odaklanan bir diğer marka da WWF Market. Sosyal sorumlu marka geçtiğimiz senelerde Fix & Play adlı proje kapsamında bir atölye çalışması düzenlemişti. Üretim hatasına sahip ürünlerin ziyaretçiler tarafından onarılabildiği ve yeniden tasarlanabildiği bir deneyim mağazası olarak kurgulanan pop-up mağaza, moda gurularına onarım ve kişiselleştirme pratiklerini geliştirme imkanı sundu. “Defolu olarak
adlandırılan tekstil ürünlerinin eşsiz olduğuna inanıyoruz” ilkesini baz alan yaklaşımda marka; dört farklı istasyon ile katılımcılara elle onarım, dikiş makinesiyle dikim, nakış makinesiyle işleme ve sıcak baskı yöntemlerini deneyimleme fırsatı verdi.
GANNI, Kopenhag merkezli en çok bilinen lüks moda markası olabilir. 2009’dan beri Ditte Reffstrup ve Nicolaj Reffstrup tarafından yönetilen GANNI, birçok açıdan oldukça sorumluluk sahibi bir marka. Bilindiği gibi leopar desenli elbiseleri, cüretkar siluetleri ve havalı stili neredeyse birçok kişinin obsesyon görünümü olmuş durumda. Tüm bunların ötesinde markanın sürdürülebilirliğe olan bağlılığı, çok hassas bir çizgide duruyor. Marka, 2019’da başlattığı The Gameplan sorumluluk oyunu planı kapsamında, birçok alanda endüstride sürdürülebilirlik konusunda bütünsel bir deneyim benimsemeyi amaçlıyor. 2023’e kadar ulaşılması gereken toplam 44 hedefin 2020’de 15’ine ulaşan marka, 2021’in sonunda bu hedeflerin 30’unu tamamladı. Geçtiğimiz yaz Brooklyn’de sürdürülebilir bir mağaza açan GANNI, tasarım konsepti olarak çeşitli çevre dostu bileşenler kullandı. Bunlardan bazıları arasında; Danimarkalı cam sanatçısı Nina Nørgaard’ın geri dönüştürülmüş cam sofra takımları ve Danimarkalı tasarımcı Børge Mogensen’in ikinci el mobilyalarının yanı sıra Smile Plastics’in geri dönüştürülmüş plastik atıklardan yapılmış teşhir podyumları yer alıyor. Ayrıca geri dönüştürülmüş plastik manken standları, preslenmiş eski kumaştan yapılmış teşhir tepsileri, geri dönüştürülmüş Artek tabureleri ve önceki GANNI koleksiyonlarından arta kalan geri dönüştürülmüş kumaşlardan yapılmış kilimler de yer alıyor. Yani deyim yerindeyse burası bir GANNI “deneyim müzesi”.
Uruguaylı moda tasarımcısı Gabriela Hearst lüks modaevi Chloé’nin kreatif direktörü rolüne gelmesiyle marka için değişim çanları da çalmaya başladı. Dümene geçtikten sonra yarattığı her koleksiyonda şüphesiz çevreye duyarlı bir yaklaşım sergileyen tasarımcı marka vizyonunda da önemli yapılanmalara vesile oldu. Bu bağlamda marka B Corp Sertifikası alan ilk modaevi oldu. Gabriela Hearst, Chloé’den önce kendi adını taşıyan markasıyla 2019’da ilk “karbon nötr” podyum şovunu gerçekleştirdi ve yalnızca sürdürülebilir kaynaklı ve geri dönüştürülmüş malzemeler kullanarak Londra Mayfair’de Foster + Partners tarafından tasarlanmış sürdürülebilir deneyimlerle dolu bir butik açtı. Hearst, tasarıma yönelik faydacı, döngüsel yaklaşımını bir çiftlikte büyümekle ilişkilendiriyor. Evet, sürdürülebilir deneyimler dolu bir çağa girdik. Gidilecek daha çok yol var. Yolculuk bizlere daha neler öğretecek hep birlikte göreceğiz.