Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Giysilerimizin büyük bir kısmının (ister pamuk ister yün ister deri olsun) doğrudan doğadan geldiğini düşünürsek bunun önemli bir bölümünü toprağı sürmemek, çok çeşitli ekinler yetiştirmek ve çiftlik hayvanlarının entegre edilmesi gibi yenilenebilir tarım uygulamalarına yönelmeyi kapsıyor.
Son yıllarda moda sektörü, sera gazı salınımının azaltılmasından (küresel tüm salınımların yüzde 4 ila 10’undan endüstrinin sorumlu olduğunu düşünürsek oldukça ivedi bir görev bu) ormansızlaştırma ve mikroplastik kirliliği gibi meseleleri ele almaya dek, çevre üzerindeki etkisini azaltma ihtiyacını kabullendi.
Fakat yakın zamanda Burberry, Gucci sahibi Kering ve LVMH gibi isimlerin geçtiğimiz yıl doğayı yeniden canlandırmak adına önemli biyoçeşitlilik girişimleri başlatmasının da etkisiyle odak noktası, modanın gezegen üzerinde olumlu bir etki bırakıp bırakamayacağına evrildi. Geçtiğimiz hafta, Sustainable Markets Initiative’in Prens Charles tarafından kurulan Fashion Taskforce’u “gerek iklim gerek doğa anlamında olumlu” bir endüstriye dönüşmenin ihtiyacını ana hatlarıyla ele alan Yenilenebilir Moda Manifestosu'nu yayımladı.
Burberry, Chloé ve Stella McCartney gibi önde gelen markaların yer aldığı söz konusu komite ilk olarak kaşmir, pamuk ve ipeğin yanı sıra geleneksel zanaatların canlı tutulmasıyla tanınan Himalayalardaki biyoçeşitliliği yeniden kazandırmak adına bölgede 1 milyon Euro’luk (830 bin sterlin) bir yatırım programı başlatıyor. “Birçok projeden oluşan bir dizinin ilk adımı bu” diyor Yoox Net-a-Porter CEO’su ve Fashion Taskforce’un başkanı Federico Marchetti. “Yenilenebilir modaya doğru ilerleme konusunda kararlıyız. Modanın olumlu bir etkiye sahip olabileceğine inanıyorum.”
"Yenilenebilir" son zamanlarda moda için bir tür trend sözcük hâline geldi. Özetle, ekosistemlerimizi kendisini toparlamasına izin verecek biçimde tazelemeği temsil ediyor; endüstrinin günümüzde kullandığı çizgisel ve çıkarıcı yöntemlerden uzaklaşıp daha döngüsel ve doğa temelli bir sisteme yönelmeyi tasvir ediyor. “Doğaya ve biyoçeşitliliğe yeniden yatırım yapıyoruz,” diyor Circular Bioeconomy Alliance’ın başkanı Marc Palahi. Kurum, “Yenilenebilir Moda Manifestosu” için Fashion Taskforce ile ortak çalıştı.
Giysilerimizin büyük bir kısmının (ister pamuk ister yün ister deri olsun) doğrudan doğadan geldiğini düşünürsek bunun önemli bir bölümünü toprağı sürmemek, çok çeşitli ekinler yetiştirmek ve çiftlik hayvanlarının entegre edilmesi gibi yenilenebilir tarım uygulamalarına yönelmeyi kapsıyor. “Yenilenebilir tarım geleceğin ta kendisi” diyor Textile Exchange’de Climate+ Strategy direktörü Beth Jensen. “Doğayla uyum içinde çalışmayı, biyoçeşitliliği artırmayı, su hakkındaki endişelerle ilgilenmeyi [ve] arazi sağlığıyla alakalı her şeyi kapsıyor. Malzemelerimizi, çevreden aldığından çoğunu çevreye potansiyel anlamda geri vererek sağlama becerimizi tasvir ediyor.”
Maggie Marilyn, Patagonia, Eileen Fisher ve Christy Dawn gibi büyüme yakalayan ve yenilenebilir tarıma odaklanan birkaç markadan biri. Yeni Zelanda merkezli marka şu sıralar dünyanın ilk iklim destekçisi pamuk çiftliği Good Earth Cotton ve iklim destekçisi merino yünü çiftliği Lake Hawea Station ile çalışıyor. Yakın zamandaysa önümüzdeki 18 aylık stratejisini özetleyen bir Yenilenebilir Tarım raporu yayımladı.
“Daima gelişmeli ve daha iyi bir iş çıkarmanın yollarını aramalıyız,” diyor kurucu Maggie Hewitt markanın yaklaşımını anlatırken. “Maggie Marilyn’de misyonumuz modayı daha iyi bir dünya yaratmak üzere kullanmak; işletme olarak varlık nedenimiz bu. Organik pamuk, Sorumlu Yün veya Standart Yün kullanmaya devam etmek yeterli değil.”
Hewitt’e göre tedarikçilerle yakın bir ilişki kurmak, daha yenilenebilir bir sisteme geçişte büyük önem taşıyor. “Moda markaları ipliklerinin nerede yetiştiğini tam manasıyla anlayana kadar yenilenebilir tarımdan bahsetmemiz pek mümkün değil,” diyor ve iş birliğinin anahtar rol üstlendiğini ekliyor. “Tüm ilişkilerimiz ortaklık prensibiyle yürüyor; markaların toprağı nasıl işleyip ipliği nasıl üretmeleri gerektiğinin söylendiği bir süreç yok.”
Yenilenebilir çiftçiliğin kapsadığı pratiklerin çeşitliliğini düşününce, tüm tarafların hemfikir olacağı bir tanım bulmak zorlaşıyor. “Bu ve yenilenebilir olup olmadığınızı ölçecek mekanizma konusunda anlaşmak bizi gerçekten zorlayan aşamalardı. Fikri birliğine bağlanmış bir sertifikasyon süreci yok.” diyor Hewitt.
Yenilenebilir tarımın etkilerini ölçme meselesi, söz konusu karbon tutma veya iyileştirilmiş arazi sağlığının en çok takdir gören faydalarından biri kabul edilen atmosferden karbondioksit alma gibi konularla bilhassa önem kazanıyor. Eleştirmenler toprakta karbon tutmanın zorluklarını tanımlamanın yanı sıra hatalı karbon hesabına da değiniyor. “Tutulan spesifik karbon miktarına ve süresine bakmak istediğimizde, bu konuda hâlâ gelişmekte olan bilimsel bir fikir birliğiyle karşılaşıyoruz” diye açıklıyor Jensen. Yine de yenilenebilir tarımın genel anlamda sunduğu faydalar apaçık ortada. “Daha geniş bir açıdan bakıldığında, bunun doğru yol olduğunu gösterecek yeterince veriye ve ispata kesinlikle sahibiz,” diye ekliyor.
Yenilenebilir çiftçilik pratiklerinin de ötesinde, malzeme yenilikçileri de gezegen üzerinde olumlu bir etki bırakmak üzere çalışıyor. Newlight Technologies’in deriye yeni bir alternatif sunan AirCarbon malzemesinde metan ve karbondioksidi eritilebilen bir moleküle dönüştüren deniz organizmaları bulunuyor. “AirCarbon ile ürünlerin tutulan karbondan üretilebileceğini gösteriyoruz,” diyor Newlight Technologies CEO’su Mark Herrema. “Her parçanın, aksi takdirde havaya karışacak karbondan üretildiği bir moda endüstrisi düşünecek olursak… Bu oldukça ilgi uyandırıcı bir hedef.”
AirCarbon’ın halihazırda karbon negatif olması harika bir detay olsa da ölçeği genişletmek zor bir iş. Fakat Nike ile yeni ortaklıkları bir başlangıç. “İnsanlar hâlâ Aircarbon’ı ilk kez duyuyor ve öğreniyor,” diyor Herrema. “İvme kazandıkça çok daha fazla talep oluşturacağını umuyorum.”
Moda endüstrisinin olumlu bir etki bırakma yollarını araması önemli olsa da biyoçeşitlilik projelerine, yenilenebilir tarıma ve biyo-temelli malzemelere yapılan yatırımların gerçek bir fark yaratması zaman isteyecek. Diğer yandan modanın sera gazı salınımını hızlı bir şekilde azaltması ve aşırı tüketim sorunuyla baş etmesi de gerekecek. “Sihirli bir değnek göremiyorum” diyor Hewitt. “Doğal ipliklerimizi nasıl yetiştirdiğimiz, giysileri nasıl satıp dağıttığımız ve döngüsel ekonomide işleme biçimimiz gibi farklı unsurların bir araya gelmesi lazım.”
Moda gelecekte gezegen üzerinde gerçekten olumlu bir etki bırakabilir mi? “Yolumuz uzun ama modanın olumlu bir etkisi bulunamayacağını düşündüğümüz gün, ‘O hâlde ne anlamı var?’ diye soracağız” diyor Hewitt. “Yapabileceğimize inanmasaydım bunun için çabalamazdım.”