Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Liverpool takımıyla özdeşleşen bu cümle, aslında iklim krizi ve içerisinde bulunduğumuz çağın giderek karmaşıklaşan problemleri için de yegane çözüm yolunu işaret ediyor. Dünya Nuh’un Gemisi gibi; ya hep beraber batacağız ya da hep beraber çıkacağız. Paydaş Kapitalizmi, çıkma işini beraberce kotarabilmemizi sağlayacak anahtar olabilir.
Liverpool takımıyla özdeşleşen bu cümle, aslında iklim krizi ve içerisinde bulunduğumuz çağın giderek karmaşıklaşan problemleri için de yegane çözüm yolunu işaret ediyor. Dünya Nuh’un Gemisi gibi; ya hep beraber batacağız ya da hep beraber çıkacağız. Paydaş Kapitalizmi, çıkma işini beraberce kotarabilmemizi sağlayacak anahtar olabilir.
Kompleks bir hâl alan hayatımızla birlikte sorunlarımız da giderek karmaşıklaşıyor. Böylesi karmaşık sorunları çözebilmek içinse, daha önce denenmemiş, çoğunlukla da alışılmışın dışında yöntemlere başvurmak gerekiyor. Birçokları için tüm sorunların kaynağı olan “kapitalizm” sistemiyle, yan yana yürümeyi ifade eden “paydaş” kelimesinin bir araya gelişi; tam da bu zamanın ruhuna yakışır, şaşırtıcı bir birliktelik.
2020’de gerçekleştirilen Dünya Ekonomik Forumu’nda, forumun kurucu başkanı olan Dr. Klaus Schwab tarafından tekrar gündeme getirilen Paydaş Kapitalizmi, şirketin hissedarlarının faydasını önceleyen ve kapitalizm denilince aklımıza gelen model olan hissedar kapitalizminin sınıfta kaldığı noktaları ve yarattığı olumsuz etkileri giderecek yeni bir yol olarak öneriliyor.
Aslında her şey güzel başlamıştı
Ekonomist Milton Friedman, şirketlerin başat görevlerinin kârlarını maksimize etmek olduğunu ve böylece tüm toplumun yararına bir kalkınma gerçekleşebileceğini düşünürken, insan doğasının dürtülerini ve doğurabileceği sonuçları belli ki öngörememişti. Günümüzde ise, tüketiciler ve hissedarlar dışındaki kitleler olarak, şirketlerin kâr uğruna bizden ve çevreden aldıklarının peşindeyiz. Bu durumda şirketlerin tedarikçisinden çalışanına, müşterisinden işçisine; tüm çalışanlarını ve yarattığı çevresel etkiyi, karar süreçlerine dâhil etmesini ve iş yaparken onların da yararını gözetmesini salık veren Paydaş Kapitalizmi gündemimize giriyor.
1973’te gerçekleştirilen Dünya Ekonomik Forumu’nda, Davos Manifestosu içerisinde vurgulanan bu kavram, etkinliğin 50. yılında güncellenerek günümüze taşındı, gelecek 50 yılın odak noktası olarak gündeme getirildi. Paris İklim Anlaşması ve Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın salık verdiği hedeflerin gerçekleştirilmesi için alternatifsiz bir yöntem olarak sunulan Paydaş Kapitalizmi; şirketler için artık vazgeçilmez hâle gelen çevresel, sosyal ve kurumsal yönetişim yaklaşımını da destekleyen bir model. McKinsey’nin Paydaş Kapitalizmi raporuna göre; hissedarlarına yönelik kısa vadeli kâr maksimizasyonunu değil, uzun vadeli değer yaratımı amacını güden ve bunu yaparken tüm paydaşların ihtiyaçlarını gözeten şirketlerin, uzun vadede değerlilikleri büyük oranda artacak. Peki, bu akıma ayak uydurmak isteyen şirketlerin ne yapması gerekiyor?
McKinsey Paydaş Kapitalizmi Raporu’nda şirketler için beş tavsiye yer alıyor: 1. Yönetim kurullarını karar alma süreçlerine dâhil etmek. Mümkünse bu yönetim kurullarının sadece hissedarlardan değil, farklı iş kolları ve uzmanlık alanlarından kişilerle donatılmasını sağlamak. En azından böylesi uzmanlardan oluşan bir danışma
kurulu yaratmak. 2. Çevresel hedefleri belirlemek ve takip etmek: Somut, ulaşılabilir ve ölçülebilir hedefler ortaya koymak ve bu ilkeleri yerine getirmeyi taahhüt etmek. 3. Alt yüklenici ve tedarikçi uygulamalarını iyileştirmek: Şirketin merkezi yapısı dışında çalıştığı kurumların ve bu kurumlardaki çevresel ve sosyal şartların iyileşmesini önemsemek, sağlamak. 4. Tüketicilerin uzun vadeli ihtiyaçlarını düşünerek hareket etmek: Üretilen hizmet ve ürünlerle tüketicilerin hayatlarında uzun vadede olumlu etki yaratmayı amaçlamak. 5. Çalışanlara yatırım yapmak: Günümüzün en değerli bileşeni olan insan kaynağına yatırım yapmak ve nitelikli iş gücü için çalışılması arzulanan bir iş yeri hâline gelmek.
Birçoklarının yukarıda saydığımız tavsiyeleri okuduktan sonra “Hadi canım oradan, hangi şirket buna kalkışacakmış” dediğini duyar gibiyim ama -birçoğu gelişmiş Avrupa ülkelerinden olsa da- başarılı iyi örnekler var. Bunlardan biri, çevresel etkisini iyileştirmeyi taahhüt eden ve enerji kaynaklarının yüzde 85’ini 10 yıl içerisinde yenilenebilir enerji kaynaklarına dönüştüreceğini açıklayan Orsted Enerji. 2008 yılında enerji kaynaklarının yüzde 85’i kömür olan şirket, çevresel etki taahhüdüne planlanandan bir yıl önce, yani 2017’de ulaşmış. Bu süreçte ise gelirini yüzde 43, karını yüzde 140, şirket değerini ise yüzde 472 artırmış. Diğer bir örnek ise LEGO. Kurduğu vakıfla çocuk gelişimi ve yaratıcılığı üzerinde oyunun rolüne yönelik araştırmalar yapan firma, kârının yüzde 25’ini bu araştırmalar için ayırıyor.
Artık hepimiz birer bütünün parçası olduğumuzu ve tek başımıza bu yıkımdan sağ çıkamayacağımızı keşfetmiş durumdayız. Stabil sistemlerin işimizi görmediği apaçık ortada. Sürdürülebilir kalkınma için içerisinde bulunduğumuz sistemlerin toplumun tüm katmanlarıyla, yani paydaşlarıyla, sürekli yeniden değerlendirilmesi; yaşadıkları sistemin de toplumlar kadar dinamik olması gerekiyor. Dayanıklılığını esnekliğinden alan, sürdürülebilir bir dünya ve toplum için sistem dönüşümü, sonlu bir süreçten ziyade sürekli gelişen, akışkan bir model öneriyor. Statik eğitimlerden geçen zihinlerimiz için anlaşılması zor olsa da, bu akına ayak diremek güç. Önümüzdeki günler, bir paydaş olduğumuzu hatırlayıp ihtiyaçlarımızı ortaya koymanın zamanı olacak.