Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Gupse Özay’ın kendi tecrübelerinden yola çıkarak yazdığı, başrolünde oynadığı, yönetmenliğini ise Kıvanç Baruönü’nün yaptığı Lohusa bugün vizyona giriyor.
Filmi 2200 kişilik (umarım hastalanmam) Zorlu PSM salonunda izledim geçtiğimiz günlerde gerçekleşen galasında. Daha önce yine Gupse Özay’ın yazdığı ve başrolünde oynadığı Eltilerin Savaşı’nı da o salonda izlemiştim hatta, tesadüf bu ya! Neyse, öncelikle her zaman olduğu gibi yine bir filmi sinemada izlemenin önemini anlamış bulundum. Salondaki coşkuyu, kahkahayı, alkışı anlatmak zor. Tabii zaman zaman hadi artık bitmedi mi alkışlamanız derken de bulmadım değil kendimi.
Gupse Özay ilk bebeği Jan Asya’yı dünyaya getirdikten sonra aynı anda iki senaryo üzerinde çalışırken konsantre olamadığını fark ediyor. Bir yandan da lohusalığının en zor günlerinde, diyor ki, “Ben bildiğim yerden gideyim, şu an yaşadıklarımı yazmaya başlayayım.” İyi ki de öyle yapıyor. Kendisi control freak’lik düzeyinde, çevresinden asla yardım istemeyen bir anne modeli. Anne olmadan önce de öyle olduğunu söylüyor, yardımcısı olmasına rağmen bebeği bir an olsun yalnız bırakamıyormuş mesela. Filmde canlandırdığı Burcu’da da bu özellikler mevcut, ancak sadece kendisinden yola çıkarak yazdığı biri değil, etrafında gördüğü başka anne modellerini de katıyor Burcu’nun içine Gupse Özay bu karakterini geliştirirken.
Evli ya da değil, bir kadının gündelik hayatında yaşadığı türlü soruna işaret ediyor Lohusa. Hayat hızla akarken verdiği kararın arkasında durup her şeye yetişmeye çalışan, yardım istemeyen ama mesela en yakınındaki kişi olan, sessiz yakarışlarını ilk duyması beklenen kocasının bile görmezden geldiği, asla empati görmeyen kadınlara. Kendine ve çevresine dürüst olamayan, sürekli eleştiren ama eleştirilmeyi kabullenemeyen. Güldürürken düşündüren bir yapısı gerçekten de var bu filmin. Kahkahalar ise sadece kalabalık bir salonda, filmin oyuncu ve yapımcılarının onları çok seven yakınları tarafından bir gala gecesinde izlenmesinden kaynaklı değil. Ortaya koyduğu dertler gerçekten herkesin hayatında bir karşılık bulabildiğinden. Bana kalsa 100 dakikalık süresini belki bir 80’e, 85’e indirebilirdim: bana neden çocuk yapmadığımı hatırlatan, bazen de biraz kendini tekrar ettiğinden, ama hakikaten bu samimi dili, yurdumdan şehirli kadın hikayelerini ve gündelik hayatı ekranda görmeyi özlediğimden çenemi kapıyor ve ben de coşkuyla alkışlıyorum Lohusa’yı.
Filmin Özay dışındaki kadrosundan da bahsetmek isterim. Eşini canlandıran Onur Gürçay muhteşem. Fiziksel komedide karı koca zirve yapıyorlar gerçekten. En yakın arkadaş Fulya, Esra Ruşan ve momfluencer İlayda, Hazal Türesan; mantığını kaybetmeyen, abartıya kaçmamayı başaran hatasız oyunculuklar sergilemişler. Yan karakterler arasından en bayıldığım tip ve performanslardan biri de, sürekli bakıcısı kaçan karşı komşu Özge rolündeki Su Şanad’dan geldi, ne sıcacık ne fıkır fıkır bir insan. O sürekli değişen bakıcılardan Dilfuza rolündeki Ceren Morova inanılmaz, ekran süresi toplam 18 saniye filan ama öyle oturmuş ki rolüne!
Çocuğunun bir dediğini iki etmeyip onu el üstünde tutan, en kendi haline bırakan, herkese tuhaf gelebilecek yöntem ve öğretiler benimseyen, kocasından hiç destek görmeyen, kayınvalide yargısından payına düşeni alan, anne oldu diye sosyal hayatı biten, işe geri dönmeyi zaten anca rüyasında görebilen, bebeği ağlayıp etrafı rahatsız ediyor diye restoran, uçak terk etmek zorunda kalan, onun dışındaki tüm anneler en iyi en mükemmel diye düşünen, kendini sürekli eksik hisseden, hissettirilen tüm anne ve kadınlar için çekilmiş bu film. Biraz neşelenmek, gülüp eğlenmek için bence gidin, sinemada izleyin. Kız arkadaşlarınızla zaten her şey daha keyifli ama bence asıl kocalarınızla izleyin, çünkü artık bazı mesajlar alınmalı.