Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Müzayedelerde elde edilen yüksek satış rakamları ve kimsenin dilinden düşmeyen NFT’ler bir yana dursun, sanat alanında yeni bir akım dikkatleri topluyor.
İzleyiciyi içine alan, hatta etkileşim imkanı tanıyan “immersive art” denilen mekansal sanat yerleştirmelerinin Türkçe karşılığı henüz olmadığından ben bu yazı kapsamında “çevreleyen sanat” tanımını kullanacağım. Sanat eserine bakmaktan tüm duyu organlarıyla deneyimlemeye geçiş sağlayan çok boyutlu bu sanat biçimi her türlü izleyiciye hitap ediyor. Çocuklar da bu oyunsal deneyimden keyif alabiliyor, sanatseverler de.
Pek çok kişi için yeni olan çevreleyen sanat yerleştirmelerini birkaç örnekle anlatmaya çalışacağım. Bir mekanı kaplayan renk projeksiyonlarıyla zemin, duvar, tavan ile birlikte konum algısını kaybettiren bir James Turell eseri; duvarlara ve mekanda yer alan izleyicilerin üzerine yansıtılan çiçek görsellerinin açılmasına şahit olup, dokunmaya çalıştığınızda hızla solduğunu gözlemleyeceğiniz bir Teamlab eseri… Belki de çevreleyen sanatı anlatmanın en kolay yolu Türkiye’de hemen hemen herkesin aşina olduğu Refik Anadol’un mekansal işlerinden bahsetmek. Galeri sergisini ziyaret etmiş olanlar, renkli veri dalgalarının kapladığı odalara girip yürüyüp bu yeni sanat akımını deneyimleme şansına erişmiş demektir. Bunlar sanatçının kendisi tarafından mekana özel olarak tasarlanmış, bu mecra için üretilmiş sanat eserlerine örneklerden birkaçı. Bu alanda pek çok şirket olsa da Pace Gallery ve Steve Jobs’ın eşi olarak bilinen Laurene Powell Jobs’ın kurduğu Superblue bu akımın en saygı göreni. İlk olarak Miami ve Londra’da açılan Superblue mekanlarına Nisan ayında New York’ta bir yenisi daha katılacak. James Turrell, JR ve Nick Cave’in de aralarında bulunduğu, sanatçı olarak diğer sanat dallarında kendini kanıtlamış isimlerle işbirliği yapması Superblue’yu benzerlerinden ayrıştırıyor.
Bir de Teamlab gibi yalnızca bu alanda iş üretip öncülük eden sanatçı toplulukları var. Hatta benim hatırladığım ilk çevreleyen sanat tecrübem, Teamlab’in Borusan Contemporary binasındaki sergisinden. Bundan tam altı sene önce, yani çevreleyen sanat yerleştirmeleri daha şimdiki kadar gündemde değilken bu akılda kalıcı deneyimi İstanbul’daki sanatseverlere yaşatan Borusan Contemporary’nin yenilikçi niteliğini tebrik etmek lazım.
Çevreleyen sanat yerleştirmelerinin popülerliğinden bahsettik, şimdi de gelin bunun nedenlerine bakalım. Öncelikle sanattaki dijitalleşme akımının bir uzantısı olduğu yadsınamaz. Bu alandaki her eser dijital denemez ama hemen hemen hepsinin kurgusunda teknoloji bir şekilde rol oynuyor. Bir de işin paylaşılabilirlik boyutu var. Yayoi Kusama’nın meşhur camlarla kaplı sonsuzluk odalarının (infinity rooms) veya Refik Anadol’un Dolapdere’deki galeri sergisinin önünde oluşan uçsuz bucaksız sıraların altında yatan biraz da günümüzdeki sosyal medya çılgınlığı. Sanatı tümüyle deneyimleme isteği mi yoksa daha çok ilgi çekici deneyimleri sosyal medyada paylaşma isteği mi bu yeni sanat anlayışını körükleyen? Bunu ayırt etmek zor.
Peki, bu sanat mıdır? İşin orası hâlâ tartışılıyor. Çevreleyen yerleştirmelerin sanattan çok eğlence sektörü unsuru olduğunu savunanlar olsa da yeni sanat akımlarına şiddetle karşı çıkmak tarihte çokça gördüğümüz bir eğilim. Marcel Duchamp, 1917 New York’unda, Society of Independent Artists’in açılış sergisinde gösterilmek üzere sunduğu R. Mutt adlı meşhur pisuarı kurul tarafından sanat eseri olmadığı iddiasıyla reddedilmişti. Günümüzde sanattaki hazır nesne olgusunun ve kavramsal sanatın öncülerinden kabul edilen bu eser, kendi döneminde tepkiyle karşılanmıştı. Değişen hayatla birlikte sanatın kapsamı da sürekli olarak evrilmek durumunda. Ne de olsa sanat hayatın ta kendisi.
Bana kalırsa çevreleyen sanat eserlerinin hepsini bir tutmamak lazım. Daha önce bahsettiğimiz özgün örneklerden farklı olan, Van Gogh gibi eski dönem sanatçıların eserlerini projeksiyonla mekana yansıtan çevreleyen sanat yerleştirmeleri var. Bunlar yalnızca uyarlama ve dolayısıyla kendi başlarına sanat değeri taşımıyor. Bunun yanında sanatçıların mekanlara özel olarak tasarladıkları deneyimler bu uyarlamalardan çok farklı. Sanatçının üretimi, izleyiciye aktarmak istediği, görselliğin arkasında yatan düşünce ve verilmek istenen mesajın niteliği önemli olan. Sanatçıların tasarladığı deneyimler neden çizip boyadıkları kadar sanatsal sayılmasın ki?
Deneyim bazlı çevreleyen sanat eserlerinin sanatı demokratikleştirdiğini ve daha geniş kitlelere yaydığını da unutmamak gerekir. Müzayedelerde adı geçen sanatçıların eserlerini alıp duvarında seyretme keyfi küçük bir zümreye aitken, uygun görülen bilet fiyatını ödeyebilecek ve bu eserler aracılığıyla sanatçıların eserlerini deneyimleyebilecek çok daha büyük bir kesim var. Dolayısıyla da bu, topluma hitap eden sanat mekanları vesilesiyle sanatçıları ve mesajlarını çok daha geniş bir kitleye ulaştırabiliyor. Bu şekilde düşünüldüğünde konunun pek çok boyutu var. Artısıyla eksisiyle sanat gündemine dâhil olmuş olan bu yeni sanat akımının kabul görüp görmeyeceğini ancak zaman gösterecek.