Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Nihat Özdal'ın İzmir'deki Ayzederant Galeri'de devam eden “Koku, Silinen Anılar” isimli sergisi, ziyaretçilerini koku duyusunun rehberliğinde bir deneyime davet ediyor.
Nihat Özdal'ın İzmir'deki Ayzederant Galeri'de devam eden “Koku, Silinen Anılar” isimli sergisi, ziyaretçilerini koku duyusunun rehberliğinde bir deneyime davet ediyor. Koku ile hafıza arasındaki ilişkiyi irdeleyen sergide, sanatçının hazırladığı farklı karışımları özel düzenekler içinde koklayabiliyor, mekânı adeta burnunuzla gezebiliyorsunuz.
Serginin çıkış noktası, geçmişin önemli bitkilerinden biri olmasına rağmen, zamanla insan eliyle tamamen yok olan Silphium Libya çiçeği. Özellikle Yunan ve Roma medeniyetlerinde büyük değer gören bu bitkinin en dikkat çekici kullanımları arasında tıbbi amaçlar bulunuyormuş. Lezzeti ve aroması nedeniyle mutfakta da baharat olarak tercih edilen Silphium Libya, ekonomik olarak oldukça değerliymiş, onu kontrol eden şehir devletlerine önemli gelirler sağlıyor, sanat eserlerinde ve paralarda tasvir ediliyormuş. Ancak, aşırı hasat ve habitat kaybı nedeniyle Silphium'un nesli tükenmiş ve maalesef günümüze ulaşamamış. Bu nedenle de bugün kokusunu tam olarak bilemediğimiz bir çiçek.
Roma döneminin doğa tahribatının henüz çok da konuşulmayan konular arasında olduğunu vurgulayan Nihat Özdal, tarım için kullanılmak üzere dönüştürülen binlerce kilometre doğal otlak alanlarının, bu bitkinin yok olmasındaki önemli bir etmen olduğunu söylüyor. “Hep merak etmişimdir, acaba Silphium nasıl kokardı” diyen sanatçının içeride “Silphium” adlı bir karışımı var ve ziyaretçilerini bu spekülatif hayaline ortak ediyor.
Kokunun hafızayla ilişkisini sergi başlığına da taşıyan Özdal’ın tasarladığı diğer karışımların ise “Ev”, “Kıyı Çiçekleri”, “İncir Ağacının Altındakiler” ve “Dünyazad’ın Elleri” gibi isimleri var. Yerleştirmelerinin, ziyaretçileri kişisel hafızalarının katmanlarına uzanlamalarını sağlayan bir etkisi olduğunu anlatan sanatçı, bu etkiyi şöyle açıklıyor: “Koklamak çok kişiseldir fakat benzer kokularla büyüyenleri, kendi tarihlerindeki benzer noktalara götürebilir. Özellikle sergiyi gezenler, ev ve kıyı çiçeklerinde benzer hafıza noktalarına gittiğini söylüyor.”
Özdal'ın koku ile ilgili çalışmaları sadece bu sergiyle sınırlı değil. Bu sene yedincisi gerçekleşecek koku festivalinin yöneticisi olan sanatçı, arkeolojik koku kaplarından oluşan bir koleksiyonun da sahibi. Roma, Memluk, Osmanlı ve yakın dönem koku kaplarını içeren bu koleksiyona ek olarak dünyanın çeşitli ülkelerinde koku üzerine çağdaş sanat performansları da yapıyor. Bu zengin malzeme birikimiyle gelecekte bir koku müzesi kurmak isteyen sanatçının ilgisi özel olarak da Fırat Nehri kenarında yetişen bir çiçeğe odaklanmış. “Yıllardır Mezopotamya Sümbülü üzerine çalışıyorum, bu endemik türün korunması ve doğal yaşam alanında varlığını sürdürmesi için çabalarımı sürdürüyorum. Nokta endemik bir tür, bu türe dikkat çekmek ve doğal alanında yaşamasını sürdürmesi için her yıl çiçeklendiği vakti ülkenin ilk ve koku festivali ile kutluyoruz. Yani bir bitki, tek bir çiçek bile öyle kıymetli ki… Bir bitki yok olursa onu nasıl hatırlarız, çiçeklerini yitirmiş bir dünya nasıl anımsanır,” diye soran Özdal, sergiyi bu tür bir merakın tetiklediğini anlatıyor.
Aynı zamanda şiir de yazan sanatçının “Koku” isimli bir de sanatçı kitabı var. İnsana sözcükler yerine koku notaları verilseydi nasıl yazardık sorusundan hareketle oluşturulan kitap bir koku şişesiyle birlikte satılıyor. “Asıl kitap aslında şişedeki, ama geleneksel kitap formundan uzaklaşmak istemeyenler için sözcükleri de eklemek istedim,” diyen sanatçının yazdığı bir diğer kitap da Coğrafi Keşifler öncesi Anadolu mutfağı yemekleri üzerine. Yenilebilir çiçek tarifleriyle ilgili kitabını ise hâlen yazmayı sürdürüyor.
Dalış, çağdaş sanat, koku, tekstil, mimari, gastronomi gibi birçok alanda birden çalışan sanatçıyı ve yaptıklarını gözlemledikçe insan bu kadar farklı disiplinlerle ilgili durmaksızın bir üretim halinde olmasına şaşırıyor. En son Adıyaman’da düzenlediği bienalin açılışında aynı masada otururken yemek yemediğini fark ettiğimde nedenini sormuş ve yalnızca kendi topladığı meyveleri veya kendi avladığı hayvanların etlerini tükettiğini söylediğinde ilk anda şaşırmıştım ancak düşündükçe yaptığı bütün uğraşların hayata karşı ortak bir tavırla ilgili olduğunu anladım. “Göbeklitepe ve diğer taş tepelerin keşfi bize avcı toplayıcı atalarımızın aslında ne kadar estetiğe düşkün olduğunu gösterdi. Bu bence gastronomi alanında vardı. ‘Coğrafi Keşifler Öncesi Anadolu Mutfağı’ kitabımda ağaçlardan toplanan meyveler ile avlanan hayvanların ne kadar lezzetli olabileceği ile ilgili tarifler var. Tarımın bize pek çok değeri unutturduğuna inanıyorum. Bunlardan en önemlisi özgürlük duygusu. Toprağa bağlılık, mülk edinme hırsı binlerce yıldır bitmeyen kavgaların ve savaşların esas nedeni, oysa ağaçlardan topladığımız meyvelerle de karnımızı doyurabiliriz,” diyen Özdal, hayata ve bu disiplinlerle karşı bütünlüklü tavrını bu şekilde detaylandırıyor.
İzmir’de Kemeraltı Antikacılar Çarşısı’nda bulunan Ayzederant Galeri’deki “Koku, Silinen Anılar” sergisini 17 Aralık’a kadar ücretsiz gezmek mümkün. “Bilgelik tapınağı” anlamına gelen galerinin isminin de güzel bir hikayesi var. 19. yüzyılda yaşamış şair ve dilbilimci Bedros Tıngır’ın Buca’daki evinin girişine astığı “Ayzederant” kelimesi içerinin bir tür bilgi ve dilbilim merkezi olarak kullanılmasına işaret ediyor. Ermenice, Yunanca, Latince, Arapça, Farsça, İtalyanca, İngilizce, Fransızca ve Sanskritçe dillerine hakim olan Tıngır, burada uluslararası olarak kullanılabilmesini hayal ettiği Şehleray adında bir dil icat ediyor. Özdal, Tıngır’ın ve yaşadığı evin, kendi galerisine nasıl ilham olduğunu ise şöyle anlatıyor: “Bedros Tıngır böyle bir mekanı 200 yıl önce İzmir’de açmış. 200 yıl sonra biz de yeniden açmış olduk. Üç yıldır sergiler yapıyoruz. Sergilerde galerinin anlamından gelen ‘bilgelik’ yol göstericimiz.”