Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Birbirine paralel yaşam öykülerinde yarattıkları imgesel eserlerle 20. yüzyılın ikonik isimleri Hilma af Klint ve Piet Mondrian, Tate Modern’de ezoterik bir diyalog içinde.
Hiç tanışmadılar, yolları kesişmedi. Ancak aynı dönemde birbirlerinden habersiz şekilde önce doğa ve manzara resimleri yaptılar; ardından geometriyle derinden ilişki kurdular. Renk ve formlarla kurguladıkları dilde, dünyanın ötesindeki güçleri araştırırken doğaya bağlandılar. Deneysel figüratif resimleri 1900’lerin başlarında soyut resimde “somutlaşırken”, birbirinden bağımsız iki farklı ifade ortaya çıkıyordu. Londra Tate Modern’de 20 Nisan’da açılışı yapılacak Hilma af Klint and Piet Mondrian: Forms of Life sergisi, bu iki ikonik isimle diyaloğa girerek soyut resme getirdikleri yeni yaklaşımları gözler önüne seriyor. Birbirine benzemeyen ancak ortaklıklar barındıran bu iki ressam, manzara resimlerinin yanı sıra botanik çizimlerle başladıkları kariyerlerine, güçlü soyut resimleriyle devam ederek ve burada ısrarlı, istikrarlı bir tutum izleyerek, kendilerine özgü bir dil kurdular. Diğer yandan ruhaniyet ve mistisizm, bu iki ismin de ilgi alanı olarak kaldı. 19. yüzyılın sonlarında gerçekleşen bilimsel buluşlar, radyoaktivite, röntgen, elektron gibi gözle görülemeyen maddelerin ve sistemlerin keşfinin fiziki yaşama getirdiği alternatif bakış ve türlü endüstriyel gelişimlerin sonucu olarak toplumsal değişim, iki ressamın felsefi teorilere merak salmasına sebebiyet verdi. Dolayısıyla, insanın duyularının ötesinde bir gerçekliğin olasılığı, iki ressamın da ifade biçimlerine yön verdi. 250’den fazla resim, çizim ve arşiv materyallerini içeren sergi de bu vesileyle, sanat tarihinde bir dönemin DNA’sını yansıtan af Klint ve Mondrian’ın “yaşamsal biçimlerine” ev sahipliği yapıyor.
Piet Mondrian, Composition in colour A, 1917
Hilma af Klint’in şimdiye dek İngiltere’de gerçekleşen en geniş kapsamlı sunumunu izleyiciye ulaştıran serginin odağında, sanatçının 1907 yılında ürettiği devasa resimleri The Ten Largest serisi yer alıyor. Sergi aynı zamanda af Klint’in, ölümünden en az 20 yıl sonra görülmesini vasiyet ettiği ve sırasıyla 1908 ile 1913-1915 yılları arasında ürettiği Evolution ve Tree of Knowledge gibi mistik resimlerini de barındırıyor. 1862 yılında Stockholm’de doğan ve Royal Swedish Academy of Fine Arts’ın ilk kadın öğrencisi unvanını taşıyan sanatçının spiritüalizm ve doğayla ilişkisi resimlerinin başat özelliğini oluşturuyor. Hatta 1904 yılında, doğaüstü güçlerle yaşadığı bir buluşma esnasında, ruhani uzamı resmediyor: 1915’e değin üzerinde çalıştığı altı farklı ve büyük ebatlı resimden oluşan seri The Paintings for the Temple başlığıyla “yaşamın yeni felsefesi”ni ortaya koyuyor. Hayatta olduğu süre boyunca yalnızca erken dönem doğa resimleri sergilenen sanatçının, soyut resimleri uzun süre saklı kalıyor. Ta ki, 1944’te vefat eden sanatçının bir resmi, 1986 yılında Los Angeles County Museum of Art’ta (LACMA) gerçekleşen bir sergide görülene dek... İsveç’te bundan 10 sene önce yapılan solo sergisinin ardından, 2018’de New York Guggenheim Müzesi’ndeki retrospektifi ise rekorlar kırıyor. Zira müzenin 60 yıllık tarihinde en çok gezilen sergi olma özelliğini koruyor.
Hilma af Klint, The Evolution, The WUS Seven-Pointed Star Series, Group IV, No.15, 1908. Hilma af Klint Foundation İzniyle
Diğer yandan, Piet Mondrian’ın en bilinen eserlerine yer veren Hilma af Klint and Piet Mondrian: Forms of Life sergisi, sürpriz şekilde sanatçının 1907 yılında ürettiği Red Cloud ve 1911 tarihli Evolution gibi figüratif resimlerine de alan açıyor. Mondrian’ın da felsefi tarafını irdeleyen sergi, sanatçının, evrenin temel gerçekliğini minimal ve açısal resimlerle ortaya koyduğu savını öne çıkarıyor. Diğer yandan sanatçının erken işlerinde betimlediği çiçek resimleriyle doğayla olan yakın bağının izini sürerken, geometrik formlara geçişini bir süreç olarak izleyiciye açıyor. 1872 yılında Amersfoort, Hollanda’da doğan Mondrian 20 yaşında Amsterdam’a taşınarak Royal Academy of Visual Arts’ta eğitim alıyor. 1909 yılında dünyanın önde gelen müzelerinden Stedelijk Museum’da o dönem yapmış olduğu izlenimci manzara resimleri sergileniyor. Ardından Paris’e taşınan sanatçı, kübizmden ilhamla deneysel resimler yapmaya başlıyor ve soyut resme geçişi bu dönemde hızlanıyor. 1917’de Hollanda’ya dönerek, temel renkleri ve geometrik biçimleri merkeze alan De Stijl akımının önde gelen kurucu isimlerinden biri oluyor. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından tekrar Paris’e dönerek, kendi ismiyle özdeşleşen soyut dikdörtgenlerin temel renklerde siyah konturlarla geometrik kompozisyonlarını yapmaya başlıyor. Bir süre Londra’da da yaşadıktan sonra New York’a taşınıyor, renk çizgileriyle deneysel çalışmalar yapıyor ve 1944 yılında, bu kültür başkentinde hayata gözlerini yumuyor. Aynı yıl içinde hayata veda eden bu iki sanatçının tüm ortaklıkları, tuhaf şekilde birbirine paralel yollarda geziniyor.
Londra Tate Modern’de gerçekleşen Hilma af Klint and Piet Mondrian: Forms of Life sergisi, 3 Eylül tarihine dek açık olacak.