Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Dezso markasıyla Sara Beltran, doğa öğelerinin oniks ve kuvars gibi değerli taşlardan mücevher ikizlerini şiirsel bir dille tasarlıyor.
Sara Beltran zoru başaranlardan. Deniz kabukları, palmiyeler ve köpekbalıkları gibi doğal ilhamlara sade ama bir o kadar estetik bir dokunuşla stil katıyor; Latincede “arzu” anlamına gelen Dezso’nun anlamı gibi, markası bizlerde arzu uyandırıyor. Beltran, 2006 yılından bu yana başta oymacılık ve kakmacılık olmak üzere Hint mücevher zanaatlarını değerlendirerek tasarlıyor. Geçtiğimiz aylarda New York’ta açtığı, kendi imzasını taşıyan özel objelerle döşeli yeni adresi bahanesiyle sohbete dalıyoruz.
Dezso 2006 yılında doğdu ve ilk adresine geçtiğimiz aylarda yeni kavuştu. Bize New York’ta yer alan bu galeriden bahsedebilir misiniz?
Kendisi de adeta bir mücevher gibi olan, çok özel bir yer ve bana çok iyi hissettiriyor. Mekan konusundaki zevklerim çok titizdir; şu anda duvarlar Farrow and Ball arşivinden mavi ve siyah renkteler. Bugüne kadar yaptığım en özel parça da burada yer alıyor; ham hâli 120 kiloyken elde oymacılık işleminin ardından 12 kiloya düşen ve imzam diyebileceğim polki elmaslarıyla süslediğimiz; istiridye kabuğu formlu kristal kuvars avize. Ayrıca koleksiyoneri olduğum antika Çin yüzüklerini, siyah lake yer döşemesini çerçevelemek için kullandık. Mexico City’de bir antika pazarında keşfettiğim, elde oyulmuş çok özel bir kırmızı ejderha ise galerimde başrolde. İçeriye girdiğinizde sanki okyanus suları altındaki bir mercan resifine adım atıyorsunuz. Karanlık ve seksi bir atmosfer yarattık.
Bu galeride yer alan mücevherlerin yanı sıra tıpkı bahsettiğiniz avize gibi bazı objelerin de tasarımları size ait. Yaratıcılığınızı başka bir alana değil mücevhere yansıtmak istediğinizden hep emin miydiniz?
Evet, mücevher hep ilk aşkımdı ve Dezso markasının da kalbi hep mücevher olacak. Annem çok zarif bir kadındır ve aynı zamanda inanılmaz bir sanatçıdır. Babam ona hep en güzel mücevherleri alırdı ve bu mücevherler beni büyülerdi. Ama ben iç mekan tasarımını ve zanaatkarlarla yakın çalışmayı çok sevdiğim için kendimi farklı projeler üzerine kafa yormaktan alıkoyamıyorum. Yani Dezso’da gittikçe daha fazla mobilya, dekoratif obje ve heykel tasarımlarıyla karşılaşabilirsiniz!
Markanız kurulduğundan bu yana mücevher platformu çok değişti, bu kadar çok marka ya da sosyal medya dahi yoktu. Kariyerinizde karşılaştığınız zorluklar ya da önemli mihenk taşları nelerdi?
Evet, şimdi dünya çok farklı. Markamı geliştirirken her adımı keyifle attım ve yaşadıklarımın hiçbirini zorluk olarak nitelendirmedim. Yaptığım işe tutkuyla bağlıyım ve markam da yaşam tarzımın bir yansıması. Benim hayata en büyük meydan okumam, sanırım New York’tan ayrılıp Hindistan’a tam zamanlı olarak yaşamaya gidişimdi. Orada üç ay kadar kalır, mücevherlerimi yaparım diye düşünmüştüm ama bu seyahat hayatımı sıra dışı bir hale dönüştüren üç yıla uzadı. Son 15 yıldır Hindistan, yaşamımın bir parçası. Hindistan’da öğrendim ki her ne tasarlamak istiyorsam hepsi elde yapılabiliyordu ve benim de tam olarak istediğim buydu. O zaman sosyal medya yoktu ama şimdi sosyal medya sayesinde çektiğim fotoğraflar aracılığıyla çok güçlü bir görsel dil oluşturdum. Tasarımların kendisi kadar içeriklerini de yaratmayı çok seviyorum.
Şu sıralar kullanmayı sevdiğiniz egzotik bir malzeme var mı?
Kesinlikle çok doğru bir sözcük tercihi, tanımlamak için ben de Dezso için egzotik derdim. Ben çizgimin şık, doğal, güçlü ve çok seksi olduğunu düşünüyorum. Her zaman yeni malzemeler arayışındayım ama bence Hindistan’da tanrı Ganesha’ya sunulan bebek hindistancevizleri özellikle çok farklı. Onları pırlantalarla mıhlamayı seviyorum.
Dezso’nun stili için yazlık diyebilir miyiz? İdeal bir yaz tatili ve ona eşlik eden gardırobunuz nasıl olurdu?
Ben işlerim için “yazlık” değil, daha çok “okyanustan esinlenen” derdim çünkü stilimin bu ilham ile Art Deco çizginin çok sofistike bir karışımı olduğunu düşünüyorum. Okyanusa yakın olmayı seviyorum; rahat ve özgür hissetmemi sağlıyor. Yakın bir zamanda Bodrum’a gittim ve çarpıldım. Çok yakın bir arkadaşım olan Güneş Mutlu bana yerel köşelerini gösterdi ve ben Bodrum’a âşık oldum. Capri’yi de severim. Tulum ise benim için çok özel bir yerdir ve 20 yıldır hep gider gelirim. Hayalimdeki yaz tatili günlük hayatım gibidir; kendime zaman ayırmayı severim ve kendimle ilgilenmek benim için çok önemlidir. Markam için çalıştığım kadar özel anlamda kendi üzerimde de çalışırım. Seyahatlerimde yanıma sınırlı sayıda kıyafet alırım. Plaja gidiyorsam çok basit ama şık kıyafetleri tercih ederim, siluetimi tanımlayan mücevherlerimdir.
Seyahat, ilham ve üretim sürecinizde büyük rol oynuyor. Türkiye’deki keşiflerinizden ve en yeni parçalarınızdan bahsedebilir misiniz?
Son birkaç yıldır Türkiye’de bulundum. Türkiye ile aramda bir bağ var gibi hissediyorum çünkü insanlar çok sıcakkanlı ve samimi, bu açıdan Meksikalılara benziyorlar. Benim için ilham, sahilde hindistancevizi kabuklarını toplamak ve onlara kristal kuvarstan oymalar yapmak kadar kolay. Örneğin; Ocak ayında bir yenilenme için arkadaşımın Tulum’daki Casa Violeta adlı oteline gittim ve beş gün boyunca yalınayak sadece sahilden odaya, odadan sahile gidip geldim ve otelden hiç çıkmadım. Evde olmak gibiydi ama o özgürlük hissi bana esin kaynağı oldu. Sadece yürüyüş yaptım, okyanus beni büyüledi, hindistancevizleri topladım ve onlardan bazılarını geçen hafta Hindistan’da isli kuvars kullanarak referans aldım. Bundan söz etmişken, Jaipur’daki oymacıları izlemekten son derece keyif alıyorum. 2008’den beri oturup onları izlerim ve her defasında yaptıkları işin ne kadar özel olduğunu fark ederim. Onlar olmadan bugün ben olmazdım. Onlara gerçekten hayranım ve saygı duyuyorum. Fotoğraf çekmenin ve tabii ki deniz kabuğu toplamanın da benim için ne kadar ilham verici olduğunu söylememe gerek dahi yok!