Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Geçmişle bugünün uyumunu sunan Mevaris'in kurucusu ve kreatif direktörü Fatoş Altınbaş ile merak ettiklerimizi konuşuyoruz.
Stilimizi oluştururken ihtiyacımız olan o son dokunuşu sağlayan ışıltılar genellikle takı ve mücevherlerden gelir. Ruhumuzun bir yansıması ya da güçlü bir ifade şekli olarak üzerimizde mutlulukta taşıdığımız bu aksesuarlar çoğu zaman bir hikayeyi, anıyı ya da bize hissettirmesini beklediğimiz duyguyu da içinde barındırıyor. Bu bazen anneannemizinkine benzeyen geleneksel bir küpe oluyor, bazen heykelsi duruşuyla tek başına iddialı bir parça. Geçmişle bugünün uyumunu sunan Mevaris'in kurucusu ve kreatif direktörü Fatoş Altınbaş ile konuşuyoruz merak ettiklerimizi.
Öncelikle biraz kendinizden ve markanız Mevaris’ten bahseder misiniz bize, nasıl başladı bu yolculuk?
Kurucusu ve kreatif direktörü olduğum Mevaris markası, Kapalıçarşı’da geçirdiğim uzun çalışma yıllarımın ve yaptığım akademik araştırmaların neticesinde doğdu. Kapalıçarşı’nın 550 yıllık kültür mirasının zanaatsal ve simgesel yansıması ile ortaya çıkan mücevherler Mevaris’in ilk koleksiyonu Heritage’ı ortaya çıkardı ve sonrasında marka yurtdışı ve yurtiçinde yolculuğunu sürdürmeye devam etti.
Mevaris, eski Osmanlıca ‘Miras’ anlamına geliyor. Bu ismi seçmemin nedeni Kapalıçarşı’ya yüklediğim anlamda gizli. Markam, benim ailemden ve Kapalıçarşı’dan aldığım kültür ve sanat mirasını yansıtıyor. El işçiliğinin teknoloji ile birleştiği Mevaris mücevherlerini dünya çapında bir platformda sunma arzum da Mevaris’in oluşumunu güçlendiren motivasyonlardan biri. Bu uğurda yazdığım Stones of the Grand Bazaar kitabım ise İtalyan yayınevi Rizzoli’den basılarak tüm dünyada satışa sunuldu.
İş hayatımın yanında, Altınbaş Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nde doktor öğretim görevlisi ve mütevelli heyeti başkan danışmanı olarak görev yapıyorum.
Mücevher kültürü son yıllarda hayli değişti ve tasarımlar klasik görünümlerden günlük stile adapte olabilecek şekilde değişti. Gelenek ile çağdaşlığı birleştiren koleksiyonlarınız nasıl şekilleniyor?
Mevaris’te koleksiyonlarımızın, Osmanlı İmparatorluğundan günümüze, Kapalıçarşı’dan gelen mücevher kültürü mirasını yansıtmasına, aynı zamanda da modern tasarımlar olmasına özen gösteriyoruz. Mücevherler, modadan bağımsız, değerini sizin ona yüklediğiniz anlamdan alan, maddi değeri dışında maneviyat barındıran nesnelerdir. Biz de tasarımlarımızı geçmişten gelen ilhamla günümüze ve geleceğe uyarlıyor, modern adımlarla ilerliyoruz. Yakut, zümrüt, safir, elmas ve pırlanta gibi değerli taşların kullanıldığı özel ürünler ortaya çıkarıyoruz. Bu taşları günümüzün tasarım anlayışıyla birleştiriyor ve modernize ediyoruz.
Bu sezon bir de enerjisini yazdan alan renkli aksesuarlar görüyoruz. Neon renkler ve güçlü formların yer aldığı bu koleksiyon nasıl şekillendi?
2020 yılında yaşadığımız pandemi sonrası, küresel olarak yaşadığımız karamsarlık, mutsuzluk, kayıplarla gelen üzüntüler, kısıtlanmaların verdiği mutsuzluklarla gelen depresyon duygusunu aşmanın yolu doğadan ilham almaktan geçiyordu. Biz de doğanın en güzel renklerini mücevherlerimize yansıttık. Yeni başlangıçları simgeleyen ve Mevaris markasının sembolü olan yeni ay motifini renklerle buluşturarak renkli yeni başlangıçların hayatlarımıza katacağı mutluluğa dikkat çekmek istedik.
Gülcan Arslan’la da keyifli bir işbirliğiniz devam ediyor. Bir araya gelişiniz nasıl oldu?
Gülcan Arslan, enerjisinden ve aurasından çok etkilendiğim, aynı zamanda zarafetini, doğal güzelliğini beğendiğim bir isimdi. Mevaris’in renkli mücevher koleksiyonuyla yansıtmak istediğimiz umut, yaşam sevinci, enerji, neşe ve mutluluk duyguları, Gülcan’ı doğal güzelliğiyle birleştiğinde müthiş bir enerji doğdu.
Yakın tarihte gerçekleştirmeyi planladığınız projeler olacak mı?
Mücevher, zamansız ve çok değerli olmasıyla farklı bir sektör. Amacımız uluslararası olarak Türkiye mücevher sanatını dünyaya duyurmak. Bu yolda her fikri değerlendiriyoruz.
Mücevherde markalaşma çok önemli hale geldi. İnsanlar satın aldıkları mücevherin kalitesine güvenmek, taşların geldiği yeri bilmek, tasarımlarına inanmak istiyorlar. Bu nedenle markaların tasarım mücevherleri de revaçta. Avrupa’da mücevher markaları daha oturmuş durumda. Hedefim Türkiye’den de bi mücevher markası çıkarmak. Bunun için çok çalışıyoruz.
Artık mücevherler başlı başına bir stili belirliyor. Moda haftalarında çok güçlü tasarımlar dikkat çekiyordu. Mücevher trendleri nasıl bir noktaya gidiyor?
Mücevher trendleri, modayla paralel bir biçimde şekillenmekte. Bunun yanında mücevherler üzerimizde taşıdığımız ve anlam yüklediğimiz eşyalar olduğundan kişisel ihtiyaçlarımız doğrultusunda da kullandığımız nesneler. Dolayısıyla aslında zamansız stiller sektörde daha hakim.
Peki köklerinde eşsiz eserlerin yer aldığı Türkiye mücevher konusunda nasıl bir yerde?
Türkiye, İtalya’dan sonra dünyadaki en büyük ikinci mücevher üreticisiyken maalesef tasarım ve markalaşma sürecinde oldukça gerilerde. Kapalıçarşı’da 1461’den beri değerli ustalar tarafından kuşaktan kuşağa sürdürülen 550 yıllık mücevher ustalığı geleneği de ustaların kendi deyimleriyle “tarihe karışmak üzere”.
“Kapalıçarşı’nın Taşları” kitabında da geleneksel mirasımızın nesillere nasıl aktarılışını anlatıyorsunuz. Sizin aile geçmişiniz de buradaki önemli yapı taşlarından birini oluşturuyor. Kitap fikri ve süreci nasıl ilerledi?
“Kapalıçarşı'da El Yapımı Mücevherat Ustaları, Bir Dönüşüm Hikayesi” akademik kariyerimin yapı taşı olan ve doktoramı almamı sağlayan araştırma kitabım. Sonrasında geliştirerek ve İngilizce olarak yayınladığım “Stones of the Grandbazaar” kitabımla bir yandan Kapalıçarşı geleneğinin mücevherat ustalarına saygı duruşunda bulunmayı, diğer yandan da Kapalıçarşı’nın kıymetini hiç yitirmemiş dünyasına tekrar dikkat çekmeyi ve yeni nesillere anlatabilmeyi, en önemlisi de Kapalıçarşı’nın tarihi önemini uluslararası platformlarda paylaşabilmeyi amaçladım.
İlk kitabımda, 20. Yüzyılın son çeyreğinden ve 21. Yüzyılda daha da hızlı bir şekilde gelişen makineleşmeyi, bilgi sistemlerini ve tasarım alışkanlıklarındaki değişimler sonucu farklılaşan sektörde sanatlarını icra etmeye çalışan ve kültürel zenginliğimizin de son temsilcileri olan bu ustaları tanıtıyorum, Kapalıçarşı’ya duydukları derin bağlılığı ve küreselleşme karşısında verdikleri mücadeleyi anlatıyorum. Bu proje iki yıllık bir saha çalışmasıyla şekillendi.
İş dünyasında yer alacak genç kadınlar için tavsiyeleriniz olur mu?
İçinde yaşadığımız ve yaşam şartlarının gittikçe zorlaştığı dünyamızda en çok zararı yine kadınlar ve çocuklar görüyor ne yazık ki. Sadece 8 Mart'larda değil, her gün, uğradığımız ayrımcılıkların farkında olmalı ve eşit çalışma, yaşama, özgürlük gibi haklarımızı talep etmeye devam etmeliyiz. İş hayatında, birçok sektörde erkek egemen bir düzen olması kadınları caydırmamalı. Okul günlerinden ya da iş hayatına atılmaya karar verdiğiniz andan itibaren tutkunuz olan, yapmayı en sevdiğiniz şeyi bulmak, bu konuda kendini geliştirmek, durmaksızın öğrenmeye devam etmek iş hayatı için olduğu kadar kişisel gelişim için de vazgeçilmez olmalı diye düşünüyorum. Çok çalışmak, çalışarak yaratmak, vazgeçmemek, başladığım işi yarım bırakmamak faydasını gördüğüm özelliklerim. Üretken olmak kişisel mutluluk için de çok önemli.
İlham noktalarınızı da merak ediyoruz.
İlham aldığım kaynaklar, koleksiyonlarıma göre farklılık gösteriyor. İlk koleksiyonda, geçmişten, tarihte mücevher sanatından ve Kapalıçarşı’nın tarihi dokusundan ilham aldım, sonrasında Modern Koleksiyonu ile birlikte İstanbul’un modern yapıları, boğazın eşsiz manzaraları, martılar ilham kaynağımız oldu. Yeni ay sembolü, İstanbul’un en eski sembolü olarak ve yenilenmeyi, yeniden doğmayı sembolize ettiği için hikayemde ayrı bir yere sahip ve ikon tasarımımız. Yaratıcılık biraz da insanın anlık ruhsal durumu ile ilgili. Dolayısıyla sabit değil, değişken ve akışta…
Yeni koleksiyonumuz ise ilhamını yeni başlangıçları simgeleyen yeni ay sembolünün renklerle yeniden doğmasından alıyor. Özellikle son 3 yıldır içinden geçtiğimiz karanlık zamanlara renkli bir pencere açmak, ruhumuzu aydınlatmak, renklerin gücünü kullanmak ve hayatın güzelliklerini hatırlamak, doğaya dönmek ve renklerin büyüsünü kullanarak iyileşmeyi sembolize etmek amacında.
Son olarak, sizce her kadının mutlaka sahip olması gereken zamansız parçalar neler?
Mücevher vücudun süsüdür, güzellik aracıdır. Doğru bir kıyafet, doğru mücevherle tamamlandığında, bir kadına daha da güzellik katar. Su yolu pırlanta kolye, elmas taşlarından oluşan bir yüzük ve nazar boncuklu mücevherler zamansız parçalardır.