Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Dünyanın en eski tenis turnuvası Wimbledon devam ederken tarih boyunca dönüşümleri kucaklamış sporun günümüzde bir estetiğe dönüşerek yüksek modaya, sokak stiline, Z kuşağına, sanata ve sinemaya etkisini alkışlıyoruz.
Tenisin, oyuncuların korseler, yerlere kadar uzanan etekler hatta küçük şapkalar giydiği günlere uzanan son derece gösterişli bir moda tarihi var. 1884 yılında ilk Wimbledon kadınlar şampiyonu Maud Watson, kupasını beyaz uzun etek ve korseden oluşan görünümüyle kaldırdığında, tenis stilinin bugün hâlâ geçerli giyim kodlarının sinyalini vermişti. O dönemler, spordan öte bir yaşam biçimi olarak görülen tenis, aristokrat çevreler için bir nevi sosyalleşme ve eğlence aracıydı ve zaman içinde kendi stilini, hatta gardırop sistemini oluşturdu. Wimbledon turnuva yönetimi 1890’dan itibaren bütün sporcular için tepeden tırnağa beyaz kıyafet kuralını benimsedi ve bugün büyük ölçüde korunan katı bir geleneği başlattı. Tenis kıyafetleri spor performansına katkıdan çok, şıklık ve zarafetle ilişkilendiriliyordu. Asaletin, saflığın simgesi kabul edilen beyaz, sporcular için de pratik bir tercihti.
Fotoğraf: Getty Images
Moda tarihinde birçok örneği olduğu gibi teniste de genelgeçer giyim kuralları sporcular tarafından birçok kez sorgulandı. Öte yandan bu sporun en prestijli turnuvası Wimbledon, beyaz giyinme şartını en katı biçimde sürdürmeye devam etti. Beyazın ekru ve krem rengine çalan tonlarını dahi saf dışı bırakan kurala göre sporcular, kortta ayakkabıdan şapkaya bembeyaz giyinmek zorundaydı. 2013 yılında Roger Federer’in turuncu renkli ayakkabıları fazla hareketli bulunarak yasaklandı. 2017’de Venus Williams’ın beyaz kıyafetinden görünen pembe askılar sansasyon yarattı ve tenisçi, hakemlerin müdahalesi sonucu kıyafetini değiştirmek zorunda kaldı. 2018 yılında Serena Williams’ın, Fransa Açık’ta giydiği siyah tulum Fransa Tenis Federasyonu’ndan tepki aldı ve bu tarz kıyafetlere yasak getirildi. Wimbledon uzun bir süre geleneğe saygı gerekçesiyle bu kısıtlamaları savunsa da sporcular ve spor üzerinde oluşan stres ve baskı ile nihayet 2023 yılında kuralları esnetmeye başladı. Beyaz kıyafetlerin altına koyu renk parçaların −görünmemesi kaydıyla− giyilmesine izin verildi. Aksesuarlara yavaş yavaş müsamaha gösterildi. Bu minik devrim, kuralları keskin bir spor kültürü çerçevesinde kazanım olarak kabul edildi.
Fotoğraf: Getty Images
Aslında tenis kültüründe kıyafetlerin özgürleşme serüvenine ayrı bir sayfa açmak gerekir. 1887’de 15 yaşında Wibledon’ı kazanan Charlotte “Lottie” Dod, okul üniforması görünümlü beyaz elbisesiyle rakiplerinin tepkisini çekmişti. Dod, korsenin hareket alanını kısıtlamaması için daha özgür hissettirecek seçimlerde bulunuyordu. Bu tartışmalar kadın tenisçiler için fonksiyonel kıyafet tasarlama fikrini gündeme getirse de dönemin şartları her şeyin önüne geçmişti. Yüksek yaka üstler, yerleri süpüren etekler ve bedeni saklama kaygısı dönemin giyim normları arasındaydı. 1920’li yıllarda Fransız tenisçi Suzanne Lenglen, tenis stilinde devrimin öncüsü oldu. 1919’da Wimbledon maçına çıktığında, diz altı boy pileli etek, kısa kollu V yaka üst, dize kadar ipek çoraplar ve keskin kenarlı bir şapka tercih etmişti. Statükoya baş kaldıran cesur görünüme tepkiler hayli sert olsa da Lenglen’in başarısına gölge düşüremedi. Yıldız tenisçi dört kez Wimbledon’ı kazanarak efsaneler arasına girdi.
Fotoğraf: Getty Images
Lenglen, bu cesareti gerek kendi vizyonu gerekse dönemin flapper kültürünün özgürlük arayışından aldı. 1920’lerde kadınlarının istedikleri gibi giyinme yolundaki mücadelesi sadece kortlara değil hayatın her ânına sirayet etmişti. Öncü isimlerin bu harekete destek vermesi kadınları kitleler halinde günlük ve sosyal yaşamdaki kuralları sorgulamaya sevk etti. Daha kısa etekler, pantolonlar, daha ince kumaştan tasarlanan kıyafetler yüksek modada günden güne yayılıyordu. Lenglen’in açtığı yoldan giden İspanyol tenisçi Lili Àlvarez, 1931 turnuvasında Elsa Schiaparelli tasarımı bir pantolon-etek giyerek tabuları bir başka sansasyonel yaklaşımla yıktı. Bu seçimi sayesinde Wimbledon’da kısmen ilk şort giyen kadın tenisçi olarak tarihe geçti. Schiaparelli’nin bu tasarımı kortlardan yüksek modaya sıçrayarak dönemin en trend parçalarından birine dönüştü. Bu etki, tenis modasını daha işlevsel bir hale getirdi; kolsuz üstler, diz altı boyda etekler, polo yaka tişörtler ve belden kuşaklı tenis elbiseleri yaygınlaşmaya başladı. Moda ve tenis sporunun ittifakı, 1933 yılında Fransız tenisçi Renè Lacoste’un markası Lacoste’u kurması ile zirveyi gördü. Markanın timsah logosu, tenis modasının en büyük sembollerinden biri haline geldi.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yüksek modanın radikal dönüşümü tenis stilini etkiledi ve gelenek ile modernlik arasındaki siluetler göze çarpmaya başladı. Örneğin Amerikalı tenisçi Pauline Betz, yüksek belli şortu kort modasına iyiden iyiye kabul ettirmişti. 1949 Wimbledon’ında Amerikalı bir başka tenisçi Gertrude Moran, maça kısa bir etek ve dantelli iç çamaşırı ile çıkarak tenisin fildişi kulelerine meydan okudu. Döneme göre cüretkar olan bu kombinasyon, skandal olarak nitelendirildi ve rivayete göre kıyafetin tasarımcısı Ted Tinling, federasyon tarafından 30 küsür yıl boyunca yasaklandı. Bu cüretkar yaklaşım yerini 1950’lerde preppy stili ile yerini daha sakin sulara bırakırken 60’lı yıllarda mod döneminin etkisi hissedildi. Hızlı modanın adımlarının duyulduğu bu dönemde sentetik kumaşlar ve iddialı elbiseler kadın tenisçiler için tercih sebebi oldu. Bu dönemde spor kıyafetlerinde logoların yer almaya başlaması modanın ticari olarak spor dünyasına girme hevesini artırdı.
Fotoğraf: Getty Images
Tenis sporu sadece modada değil kadınların hak mücadelesinde de etkiliydi. Kariyerinde 39 kez şampiyon olan efsane Billie Jean King, 70’li yıllarda kadın ve erkek sporculara eşit muamele gösterilmesi ve ücret verilmesi için mücadele etmenin kapısını tenisle araladı. 1973 yılında kadın ve erkek sporcu arasında oynanan sembolik Battle of the Sexes maçında King’in giydiği yeşil ve gök mavisi elbise, kadınların korttaki gücünü simgeliyordu. King’e göre performanslarıyla öne çıkamayan kadınlar ışıltılı ve göz alıcı kıyafetler giyerse daha görünür olabilir ve ilgi çekebilirdi. Tarihe geçen bu kült an 2017 yapımı Battle of the Sexes filminde Emma Stone’un, bu ikonik elbisenin replikasını giymesiyle tekrar hatırlandı.
Chanel 2023 Resort, Vogue Runway
Zaman içinde lüks moda ve tenis iç içe girmeye başladı. Bugün örneklerini gördüğümüz tenis kıyafetlerini lüks mücevher ile tamamlama tavrı, 80’ler kort modasının öncü trendiydi. Tenisçi Chris Evert’ın 1987’deki Amerika Açık’ta elmas bilekliğini düşürdüğünde oyunu durdurup mücevherini aratması, mücevherlerin kort modasında yaygınlaşmasına sebep oldu. Moda kortlara yavaş yavaş sirayet ediyordu. Wimbledon dışındaki turnuvalarda renkler ve ihtişam göze çarpıyordu. Bu dönemde Adidas, Nike gibi markaların tasarladığı canlı renk paletindeki tenis takımları epey revaçtaydı. Kortlar beyaz kuralını diretse de yüksek moda pek oralı değildi. Tenisteki kurallar sokak stilinde ve günlük hayatta pek önemsenmeyerek apayrı bir tenis modası fenomenini yaratmayı başardı. Özellikle Venus ve Serena Williams kardeşler, sadece tenisteki başarılarıyla değil stilleriyle de ilgi odağı oldular. Venus Williams, 1997’de Wimbledon finaline çıkarken beyaz boncuklarla süslü örgülü saçları ve kendi diktiği beyaz elbisesiyle hem kurallara uyuyor hem de gustosunu ortaya koyuyordu. Serena Williams ise atletik yanını vurgulayan seçimleriyle kort modasını yönlendirmeye başlamıştı. 2008 Wimbledon turnuvasında Maria Sharapova, Nike’nin tasarladığı beyaz smokin ceketi ile kortu podyuma çevirmişti. Böylesi yıldız isimlerin varlığı spor markaları ve yüksek moda arasında ilişkiyi gittikçe pekiştirdi. Modaevleri ve spor markaları, büyük turnuvalar için özel koleksiyonlar hazırlıyor, sporcuların görünümleri ana sezon ciddiyetinde tasarlanıyordu. Nike, Adidas, Puma gibi markalar, şampiyon sporcuların sponsoru olarak reklamlarını uluslararası boyuta taşıyordu.
Milenyumun sonlarına doğru yüksek moda markaları tenis kıyafeti tasarlamaya başladı. Stella McCartney, Adidas ile birlikte özel bir tenis koleksiyonu hazırladı. Serena Williams’ın 2018 yılında Amerika Açık’ta giydiği siyah tül etekli elbise, athleisure estetiğinin yıldız tasarımcılarından Virgil Abloh’nun Off-White ve Nike işbirliği kapsamında tasarlanmıştı. Japon tenisçi Naomi Osaka Louis Vuitton, Levi’s, Tiffany & Co. gibi markalarla yaptığı işbirlikleriyle tenis stilinde bir moda figürüne dönüştü. İtalyan tenisçi Jannik Sinner, Gucci’nin eski direktörü Sabato De Sarno döneminde markanın kampanya yüzü oldu. 2024 yılında tenisçi Coco Gauff, New Balance ve Miu Miu işbirliğinin yüzü olarak tenis ve yüksek moda arasındaki en popüler işlerden birine imza attı. Olimpik şampiyon Çinli tenisçi Zheng Qinwen, 2025 yılında Dior’un elçisi oldu.
Bugün tenis estetiği podyumdan sokağa her yerde karşımıza çıkıyor. Bu kültür her geçen gün değerini biraz daha artırıyor; TikTok ve diğer sosyal medya platformlarında tenniscore etiketiyle liste başlarında yer alıyor. Tenisçilerin görünür olması, tenisin lüksle yakın ilişkisi ve Jonathan Anderson’ın 2024 yapımı Challengers filmi için tasarladığı kostümler, tenis estetiğinin yükselişini hızlandırdı. Yüksek moda podyumları da bu trendin sinyallerini verdi. Miu Miu’nun 2022-23 Sonbahar/Kış koleksiyonu tenis ilhamıyla doluydu. Mini pileli etekler, polo yaka tişörtler tenniscore estetiğinin inşasında rol aldı. Chanel’in sporla yakın ilişkisi 2023 Resort koleksiyonunda mini etekler ve raket çantalarıyla ön plandaydı. Hedi Slimane’ın 2023 yılında Celine için hazırladığı La Collection Tennis kapsül koleksiyonu, yüksek modanın tenise yansımasının en büyük örneklerindendi.
Bugün, Dior’da Maria Grazia Chiuri, sporu ve modayı kutsayan tasarımlara imza atarak bu ittifakı desteklemeye devam ediyor. Tory Burch’ün tenis temalı kapsül koleksiyonları ve spora birebir referans veren sezon koleksiyonları da yakından takip ediliyor. Öte yandan geçtiğimiz yıl Paris’te düzenlenen Vogue World’de tenise özel bir bölüm ayrılmıştı. Bu yaz tenis turnuvalarında yaşanacak tenis anları ise elbette modaseverler tarafından heyecanla bekleniyor.
Tenis modası, tarihi beyaz korseli elbiselerden şortlara, sokak yansımalarına ve ardından yüksek modanın dokunuşuna kadar uzanan zengin bir mirasa sahip. Aristokrasinin eğlence arayışı olarak doğan tenis sporu Wimbledon, lüks modaevleri ve sporcular sayesinde bugün herkesin ilgi odağı haline geldi. Tarihi boyunca dönüşümleri kucaklamış olan spor, günümüzde bir estetiğe dönüşerek sokak stiline, Z kuşağına, sinemaya ve trendlere etki ediyor. Spor ve modanın bu güçlü ittifakı nesiller boyunca sürecek tarihin en uzun işbirliklerinden biri olmayı hedefliyor.