Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Bu, Simone Bellotti’nin Jil Sander'daki dönemini şekillendirecek uzun vadeli bir kültürel projenin başlangıcını işaret ediyor.
Simone Bellotti, bu Eylül ayında Milano Moda Haftası’nda gerçekleşecek ilk Jil Sander defilesi öncesinde sır vermiyor ama ruh hâlini belirliyor. Vogue’a özel olarak paylaşılan bir videoda, markanın yeni kreatif direktörü, lirik bir sadelikten hoşlandığını ve sese karşı ciddi bir takıntısı olduğunu ortaya koyuyor. Ancak bu, ana akım ses anlayışından uzak. Bellotti, derin frekanslı, yoğun bir altyapıyla titreşen, atmosferik ve sürükleyici ses dokularından oluşan “aural techno”ya tutkuyla bağlı.
Jil Sander’ın minimalist Milano merkezinde yapılan bir toplantıda Bellotti, kendine has sakin duruşunu koruyordu. “Bu marka hakkında öğrenilecek çok şey var,” diye kabul etti. Ancak etkileyici mirasın ağırlığını hissediyorsa da bunu adeta vintage bir Jil Sander kabanı taşır gibi hafifçe taşıyordu. Marka mirası onun için bir yükten çok bir bağlam niteliğinde görünüyor. İlk adımında arşivlere hürmet gösteren bir selamdan ziyade kişisel tutkularına ve başkalarının kurallarına göre oynamayı reddedişine gönderme yapan, bilinçli olarak sıradışı bir müzik projesiyle yola çıkıyor. Marka mirasına yapılan tek gönderme ise videonun, Jil Sander’ın 1968’de markasını kurduğu Baltık Denizi kıyısındaki Alman kenti Hamburg’da çekilmiş olması.
“Hamburg, zıtlıklarla dolu harika bir şehir,” diyor Bellotti, Jil Sander’ın doğup büyüdüğü yere hem hayranlık hem de bilinçli bir niyetle bakarak. Burası, eski dünya zarafetinin sadelikle buluştuğu, burjuva klasiğinin endüstriyel sertlikle bir arada var olduğu bir yer. Disiplinle duyusallığın, enerjiyle sükûnetin bu iç içeliği sadece bir arka plan değil; markanın ruhunu canlı bir biçimde yansıtan bir beden adeta. Mimari, ışık ve atmosfer. Hepsi, markanın onlarca yıl boyunca geliştirdiği saf ve sade dile aynı anda konuşuyor. Bellotti için bu nitelikler birer tesadüf değil, adeta bir temel taşı.
Fotoğraf: Jil Sander
Yeni videoya eşlik eden melodik elektronik müzik ise İtalyan besteci Gianluigi Di Costanzo’nun sahne adı olan Bochum Welt’e ait. Milano doğumlu biri için fazlasıyla Alman tınılı bu takma ad, hem Almanca “dünya” anlamına gelen Welt kelimesini, hem de yüksek güçlü bir gök teleskobunu çağrıştırıyor. Yani hem zihinsel hem de göksel bir boyutu tek bir isimde buluşturuyor. Di Costanzo, Aphex Twin’in Rephlex plak şirketinden parçalar yayımladı ve Thomas Dolby’nin Headspace ile Beatnik Inc. projelerinde yer aldı. Jil Sander videosunda kullanılan, henüz yayımlanmamış bu parça, markanın üreteceği sınırlı sayıdaki bir plak EP içinde yer alacak ve hem butiklerde hem de geleneksel müzik dağıtım kanalları aracılığıyla dinleyicilere ulaşacak.
Bu girişim yalnızca şık bir dipnot değil; Simone Bellotti’nin Jil Sander'daki dönemini şekillendirecek uzun vadeli bir kültürel projenin başlangıcını işaret ediyor. Bellotti müziği bir “aksesuar” değil, bu yeni dönemin canlı ve temel bir dili olarak görüyor. Müzik, onun kişisel tutkularından biri olduğu için ileride yapılacak işbirliklerinin de tıpkı Jil Sander’a taşımayı planladığı diğer nitelikler gibi özgünlük, duygusal derinlik ve zarif bir ikilik hissi taşıması beklenebilir. Başka bir deyişle, markanın minimalist estetiği yakında Bellotti’nin tutkularının ve meraklarının yarattığı beklenmedik frekanslarla titreşmeye başlarsa şaşırmayın. Bir modaevi, kreatif direktörünün kalp atışlarını gerçekten dinlediğinde ortaya çıkan şey asla sadece “gürültü” olmaz.
Fotoğraf: Jil Sander
“Jil Sander’ın kendine has, belirgin bir tarzı var. İşte bu yüzden hâlâ bu kadar seviliyor, hayranlıkla takip ediliyor ve saygı görüyor,” diyor Bellotti, markanın günümüzün kalabalık ve son derece rekabetçi moda dünyasındaki yeri hakkında sorulduğunda. Pek çok markanın dikkat çekmek adına “giyilebilir şıklığa” yöneldiği, diğerlerinin ise pazardan pay kapmak için birbirini taklit ettiği bir ortamda, şık minimalizmin neredeyse yol haritasını yazmış olan Jil Sander nasıl güncelliğini koruyabilir? Bellotti, bu soruya dair vizyonunu tam anlamıyla açıklamasa da sadeliğe yönelen bir duyarlılığa sahip olduğunu belirtiyor ki bu, Frida Giannini ve Alessandro Michele’nin maksimalist dönemlerinde 14 yıl boyunca Gucci’de görev yapmış biri için belki de şaşırtıcı bir itiraf. Ancak onun kavramsal ve sanatsal temelleri başka yerlerde atılmış; bakışlarını yönelttiği yer ise kuzey.
Bellotti, moda yolculuğuna Antwerp’te başladı ve burada A.F. Vandevorst’te staj yaptı. “O estetikle ilgili her şeyi çok sevmiştim,” diye hatırlıyor. “Herkes Londra’ya giderken, benim için 2001 yılında olmam gereken yer tereddütsüz Antwerp’ti.” Milano’ya döndüğünde mimari bakış açısını keskinleştirecek deneyimler aradı: Öncelikle avangart ve ultra niş Avusturyalı tasarımcı Carol Christian Poell ile -“tam bir dahi, radikal, varoluşçu terzilikte aşırı”- ardından da heykelsi hassasiyetiyle “modanın mimarı” olarak anılan Gianfranco Ferré ile çalıştı. Tüm bunlar Bellotti’nin güçlü, net temelleri olan bir tasarımcı olduğunu gösteriyor. Bu da kendi başına, saflık ve inanç üzerine kurulu, zarif ve yoğun çekiciliğe sahip bir kadın tarafından tasarlanmış zeki bir marka olan Jil Sander’ın ruhuyla bir tür simetri oluşturuyor.
Fotoğraf: Jil Sander
Ancak Bellotti’nin tasarım yaklaşımında kesinlikle hissedilen bir duygusal alt ton da var. Bu, onun Bally’deki görev süresinde açıkça ortaya çıktı. Orada sadece modada fazla tanınmayan köklü bir İsviçre markasını canlandırmakla kalmadı; aynı zamanda markaya esrarengiz ve büyüleyici İsviçre geleneklerinden esinlenen, ezoterik bir doğalcılık ve büyülü gerçekçilik kattı. Sonuç olarak ortaya, tasarımın hassasiyeti ile anlatı ustalığının, modernlikle folklorun beklenmedik bir şekilde harmanlandığı bir karışım çıktı.
“Jil Sander ruhu olan bir marka,” diye düşünüyor Bellotti. “Oldukça karmaşık bir ev; içinde aşırı klasikliği, çok modern olanı ve adeta ağırlıksız bir hafifliği barındırıyor.” Markanın araştırma ve kaliteye verdiği öneme, özellikle de hemen fark edilmeyen titiz deneylere olan saygısını dile getiriyor: Gizli detaylar, ağır gibi görünen ama aslında tüy kadar hafif olan dokular, hassasiyetle yaratılmış illüzyonlar.
“Bu marka uzun bir yaşam sürdü,” diye ekliyor Bellotti, karakteristik, sakin ve adeta kehanetvari sesiyle. “Ve kapısından geçen her tasarımcı, markanın yüksek itibarını korumasına katkıda bulundu.” Bellotti’nin markayı nereye götüreceği ve moda dünyasının hangi köşelerini keşfedeceği henüz bilinmiyor. Ancak kesin olan bir şey var ki, onun sıradan yollardan gitmeyeceği.