Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Cate Blanchett’tan Galler Prensesi’ne kadar herkesin tercih ettiği tasarımcı en çok neyi önemsiyor? Gizlilik.
“Bir saniyeliğine aynaya doğru gelir misin?”
Sarah Burton, Paris’teki Givenchy stüdyosunun görkemli bir salonunda duruyor ve kreatif direktör olarak hazırladığı ilk ilkbahar koleksiyonu için bir gün sürecek prova sürecine başlamak üzere. Manken Hana Grizelj, üzerinde beyaz organze kumaşla drape edilmiş bir kaliko elbiseyle ona doğru yürüyor. Sütyen kaplarının her birinin üzerinde mavi kalemle notlar yazılı: gauche/droite (sol/sağ). Yakınlarda, kemerli soluk elbiseler ve siyah yapılandırılmış ceketler bir askıda asılı duruyor; sanki hayaletler tarafından giyilmiş gibiler. Burton ise kendi üniformasını giymiş: Jean, beyaz Converse spor ayakkabılar ve yakasız beyaz pamuklu bir gömlek ki bu gömleklerden biri, 23 yıldır onunla çalışan kalıpçı Judy Halil tarafından özel olarak dikilmiş.
Bazı tasarımcılar birkaç çizim yapıp nihai sonuçlara şöyle bir göz atmakla yetinirken Burton giysileri bizzat model üzerinde inşa etmesiyle tanınıyor. Canlı bir modelle çalışarak hızla farklı boyutlara geçiyor: kumaş seçiyor, kesiyor, iğneliyor ve sezonun omuz şekline karar veriyor. (“Askıya bakabilirsin,” diyor bana, “ama bir vücut üzerinde çok farklı duruyor.”) Givenchy’de Burton’ın ekip arkadaşları, gelen ziyaretçilere yarı şaka yarı ciddi bir şekilde şunu söylüyor: “Montunuzu askıya asmayın, kesilebilir.”
“Belki astar için crêpe de chine kullansak, daha yumuşak olur” diyor Burton stüdyo ekibine.
Hana’nın yanında duruyor, aynaya bakıyor ve gözlerini kısıyor.
“Korse gerçekten bu kadar uzun mu olmalı?”
Korsenin boyu iki buçuk santim yukarı alınıyor.
“Biraz daha kısa olmalı.”
Tek bir hızlı hareketle Hana’nın sırtından organze yığını kesip alıyor, sonra bileğine iliştirilmiş iğnelik eşliğinde yere çöküyor ve eteği makasla düzeltmeye başlıyor.
“Dönmeye devam et Hana…”
Burton’ın sesi sakin, gösterdiği özen adeta bir cerrahı andırıyor. Bu süreçte birkaç kişi yer alıyor: Kadın giyim baş tasarımcısı Matteo Russo, Paris’ten atölye sorumlusu Tatiana Ondet ve Burton’la Londra’da ilk tasarımları drapajla şekillendiren James Nolan. Bu ekip, Givenchy’deki yeni çalışma arkadaşları ile, Burton’ın 1996’dan 2023’e kadar görev yaptığı Alexander McQueen’den gelen sadık isimlerin bir karışımını oluşturuyor. Sürece, bir ameliyatta cerraha eşlik eden hemşireler gibi katılıyorlar; insan neredeyse Burton’ın “bisturi” ya da “kıskaç” diye seslenmesini bekliyor.
Burton'ın Mart ayında Paris'te gerçekleşen Givenchy'deki ilk defilesinin sahne arkası. Fotoğraf: Ruby Pluhar
Londra’da yaşayan Burton, geçtiğimiz hafta iki kez Paris’e, bir kez de Los Angeles’a gitti. Üzerinde çalıştığı bu koleksiyon ve Cannes kırmızı halısı için hazırladığı kıyafetlerin ötesinde, New York’taki Met Gala’ya sadece altı gün kaldı. Stüdyonun alt katındaki atölyede terziler, Cynthia Erivo’nun olağanüstü elbisesine elde taş işleme yapıyor ama Burton’ın tavırlarında ne uykusuzluğuna dair bir iz ne de üç küçük çocuk yetiştirirken tarihi bir modaevinin başında olmanın getirdiği yük gözleniyor.
Yerden, Hana’ya bakarak güven veren sesiyle şöyle diyor: “Şununla biraz yürü benim için.”
Kendini göstermek için yarışan bir endüstride, 50 yaşındaki Sarah Burton kariyerini başkalarına olan inancı üzerine inşa etti. Doğası gereği gösterişsiz, tanışmadan bile tanıyormuşsunuz hissi uyandıran samimi bir hali var. Ve karşılığında da büyük bir bağlılık ve saygı kazanmış durumda.
“‘Nazik ol’ lafı artık neredeyse tişörtlere basılan bir slogana dönüştü” diyor Cate Blanchett. “Ama bunu gerçekten doğasının bir parçası haline getirmiş birini bulduğunuzda, Sarah gibi, çevresindeki insanlarda en iyiyi ortaya çıkarıyor. Bence o, dahiliğin neye benzediğini yeniden tanımlıyor.”
Burton, moda okulundan mezun olduğu yıldan itibaren tasarımcı Lee Alexander McQueen’in 14 yıl sonra intihar ederek hayatını kaybettiği ana kadar onunla yakın bir şekilde çalıştı. McQueen’in ismi altında çalışmaya bağlılık ve zarafetle devam ederken aynı zamanda kendi modaya katkısını da sessiz ama net bir şekilde ortaya koydu. 2023 yılında McQueen’den ayrıldı ve geçen yıl Givenchy’nin başına geçti. Christian Dior’un CEO’su ve başkanı, aynı zamanda Burton’ın bu göreve gelmesinde kilit rol oynayan LVMH yöneticisi Delphine Arnault, şöyle diyor: “Her zaman çalışmalarını takip ettim çünkü çok yetenekli. Bir takımı ya da gece elbisesini nasıl inşa edeceğini teknik açıdan büyük bir hassasiyetle biliyor, neredeyse haute couture düzeyinde.” (Burton gerçekten de önümüzdeki yıl haute couture koleksiyon eklemeyi planlıyor.)
Burton’ı ilk olarak McQueen’de işe alan ve yakın arkadaşı olan Trino Verkade, Lee’nin örneğin bir kıyafetin rahat olup olmadığını asla sormayacağını söylüyor. “O, odaya biri girdiğinde herkesin dönüp bakmasını isterdi” diyor Verkade. “Sarah ise bir kıyafeti bütün gece rahatça giyebiliyor olmanı ister.”
Zarif ve yaşanabilir tasarımları sayesinde, Burton birçok ünlünün gösterişli etkinliklerde başvurduğu ilk isim haline geldi. Sadece geçen yıldan birkaç örnek vermek gerekirse: Timothée Chalamet’nin Oscar’da giydiği sarı deri pantolon, Cynthia Erivo’nun Met Gala’daki taşlarla kaplı elbisesi ve Rooney Mara’nın Cannes’daki Audrey Hepburn tarzı mini elbisesi. Burton, aynı zamanda daha törensel ve kamusal görkemin de karşılığı oldu: Galler Prensesi uzun süredir Burton’a güveniyor: 2011’deki gelinliğini, 2022’de Kraliçe II. Elizabeth’in cenazesi için giydiği kaban-elbiseyi ve ardından gelen taç giyme töreninde tercih ettiği üç renkli elbise ve pelerini Burton tasarladı.
İlk karşılaşmamızda, Londra merkezindeki stüdyosunda, Burton’ın “off the record” (yani kayda geçmesin) deme alışkanlığı olduğunu fark ettim, o sırada hiçbir şey kaydedilmiyor olsa bile. Bu ifadeyi onun gerginliği olarak yorumladım ve buna göre bir iletişim zemini kurduk. Bu gerginlik anlaşılabilirdi zira McQueen’in ölümünden sonraki yıllarda, özellikle Britanya basınının ün salmış “haber açlığını” yakından tecrübe etmişti. Ancak zamanla Burton’ın ifadelerindeki örüntüyü izledikçe, en çok bir sırrı ağzından kaçırmaktan ya da başka birinin desteğini kendi başarısı gibi göstermekten endişe duyduğunda rahatsız olduğunu anladım. “Birini giydirmek” diye açıklıyor, “çok kişisel ve mahrem bir şey. Benim için gerçek bir ayrıcalık. Ve bence gizlilik, elimizde kalan son lükslerden biri.” Başkalarının ona emanet ettiklerini koruma çabasında, Burton’ın McQueen’de ne inşa ettiğini görmeye başladım: Mahremiyetin bir kalesi.
Burton, işte bu anlayışı Givenchy’ye taşıdı. Bu yalnızca moda dünyasını zenginleştirmekle kalmayacak, aynı zamanda onu yıllardır içinde bulunduğu duygusal borç yörüngesinden özgürleştirecek gibi görünüyor.
Galler Prensesi, Sarah Burton tarafından Givenchy için tasarlanmış, koyu kırmızı ipek krepon kumaştan, sırtı pelerin detaylı, büzgülü bir gece elbisesi giyiyor. Elbisesini, inci çiçeği işlemeli bir gece çantasıyla tamamlamış. Fotoğraf: Getty Images
Burton, Londra’nın kuzeyindeki evinde, eşi David, 12 yaşındaki ikizleri Cecilia ve Elizabeth ile 9 yaşındaki kızları Romilly ile birlikte yaşıyor. Beni üst kata, zengin Holbein yeşili kadife kaplı duvarlara sahip bir oturma odasına götürüyor. Kanepenin üzerinde, Hollandalı fotoğrafçı Hendrik Kerstens’e ait büyük, altın çerçeveli bir fotoğraf asılı. Yüksek bir rafın üzerinde, şeffaf pleksiglas koruma içinde, McQueen’in tamamladığı son koleksiyon olan Plato's Atlantis’ten bir çift armadillo ayakkabı sergileniyor. Güneş ışığında oturuyoruz ve sohbetimiz öğleden sonranın geri kalanına keyifli bir şekilde yayılıyor.
“Sanırım önce aile geldi” diye düşünüyor yüksek sesle. Burton, o zamanlar Sarah Jane Heard, beş kardeşin ikincisiydi. Manchester dışındaki küçük bir köyde, yeşil tepeler ve yabani fundalıkların arasında büyüdüler. Burton her zaman daha çok o vahşi doğaya ilgi duyardı. Annesi müzik ve İngilizce öğretmeniydi, onları sık sık müzelere götürürdü; babası ise muhasebeciydi. Evleri kitaplarla doluydu. Küçükken sürekli çizim yapardı; insanlar, doğa, elbiseler... Heard ailesi kalabalık bir şekilde bir yerlere gidecekse yanlarına arkadaşlarını da alıp beyaz bir minibüsle yola çıkarlardı. Burton, köyde insanların kendilerinden “yetimhane” diye bahsettiklerini hatırlıyor.
Ne yapmak istediğini sekiz yaşındayken biliyordu. Manchester’da geçirdiği hazırlık yılının ardından, sanat ve modanın ünlü yuvası olan Londra’daki Central Saint Martins’de eğitim aldı. Oradaki eğitmeni Simon Ungless, şunları hatırlıyor: “Sarah diğer moda öğrencilerine benzemiyordu. İnsanların kafalarına iç çamaşırlarını taktığı bir ortamda, iyi bir denim pantolonla gelen biri görmek çok ferahlatıcıydı.”
Burton’ı, yakın arkadaşı Lee McQueen ile tanıştıran kişi Simon Ungless’ti. “Herkes onunla çalışmak isterdi” diye hatırlıyor Burton. “O defilelere girmek ya da kuliste yer almak için adeta bir görev üstlenirdin.” McQueen, Burton’ın 1995 yılında onun tartışmalı Highland Rape defilesinde kulis yardımcısı olarak ilk görevini aldığı zamandan üç yıl önce Saint Martins’ten mezun olmuştu. Ancak Burton, o meşhur defileden neredeyse hiçbir şey görememişti: O sırada bir modelden aceleyle ayakkabıyı çıkarıp bir sonrakine yetiştirmeye çalışıyordu. Bir yıl sonra McQueen onu ekibe dahil etti. “Sanırım Sarah, o zaman çalıştığımız tek personeldi” diyor küçük şirketi yöneten Trino Verkade.
Burton, “bir deha” olarak tanımladığı McQueen’den çok şey öğrendi. Zamanla tüm operasyonun farklı alanlarını üstlenmeye başladı; onun eskizlerinden koleksiyon kategorileri oluşturdu, tüm triko ve deri tasarımlarını yaptı. Sonunda kadın giyim bölümünün başına geçti. “O markanın çok büyük bir kısmı, başından beri Sarah’nın iziyle var oldu,” diyor Verkade. “Biz markaya bakmaya başladığımızdan beri o hep oradaydı.”
Oturma odasında Burton, McQueen’deki ilk günlerinden kalma bazı eskiz defterlerini çıkarıyor.
Fotoğraf referansları ve kumaş parçalarının yer aldığı kolajlar ve çizimlerden oluşan eskiz defterleri çok güzel. Ama dikkat çekici olan, o zamanlardaki çizimlerinin ne kadar yapısal olduğu: bir ceketin yakasının mimari işaretleri, bir elbisenin dikişleri ya da bir pelerin üzerindeki düğmeler gibi. On yıllar sonra Burton’ın eskizleri çok daha serbest bir hâle geldi. Artık kendisi ve kalıpçılar birbirlerini o kadar iyi tanıyor ki, sadece tasarımı ima etmesi yetiyor.
Bana çerçeve içinde başka bir eskiz gösteriyor. Bu, kendi düğünü için Lee McQueen’in tasarımı; ince bir istiridye elbisesi, antika dantel detaylı. Burton, fotoğrafçı David Burton ile King’s Cross’taki bir pub’da, bir arkadaşı aracılığıyla tanışmış. “Dürüstlüğüne bayılmıştım” diyor. “Çok direkt biriydi. Ve beni güldürürdü.” Çift 2004’te evlendi.
McQueen altı yıl sonra hayatını kaybetti. “Herkes mahvolmuştu” diye anımsıyor Burton, McQueen’in son koleksiyonunu tamamlamak zorunda kalan kişi olarak. Burton, yaratıcı yönetmenlik rolünü üstlenmek istememişti. Bu döneme temkinli yaklaşsa da, Verkade şöyle açıklıyor: “Takımın duygularını büyük ölçüde taşıyordu. Bence ekip, onun bunu kabul etmesini sağladı, çünkü onlar için çok önemliydi.”
Lee’nin tamamlanmamış koleksiyonunun altın yaldızlı durgunluğundan sonra Burton 2011’de McQueen’in imza attığı sivri omuzları söküp, yırtılan dikişlerde hafifçe yeniden birleştirerek ya da düzgün kenarlı kadifede bölerek bir tür yıkıma girişti. Bilinçli ya da değil, onu yeniden inşa etmek için parçalıyordu.
Fotoğraf: Ruby Pluhar
Takip eden yıllarda, Burton’ın defileleri teknik olarak muhteşem elbiselerle o kadar doruğa ulaştı ki adeta bilime meydan okur gibiydiler: Ophelia’nın yabani mezarı altın brokara dönüşürken, gölgeli boyalı ipekten katmanlı yapraklar, solgun kırmızı tafeta gülleri, organzanın fraktal patlamaları...
Aynı zamanda, satışa sunduğu şık ve arzu uyandıran güçlü görünümler de vardı: geniş deri kemerlerle bele oturtulmuş kolsuz elbiseler, askeri esintili pantolonlar, siyah ve altın detaylı klasik beyaz bluzlar. Arşivine göz atmak, sonsuz bir hayal gücüyle ve kalıcı bir gerçekçilikle çalışan bir tasarımcıyı görmek demek.
David ile çocukları olduktan sonra, çocuklar Burton için “işlerine gösterdiği özenin bir parçası” haline geldi, diye anlatıyor Verkade. “Neden yağmurdan yapılmış bir elbise yapmıyorsun?” diye sorar kızlarından biri ve Burton hemen payetlerle çalışmaya başlar. Yan odadaki bir masada iki sandalye vardır: Bazen kızlarından biri Burton’ın karşısına oturur ve çalışmasını izler, hatta okul defterlerinden birinden grafikli bir kağıdı alıp üzerine çizim yaptığı bile olur.
İki yıl önce, Burton’ın babası vefat etti. Bu, McQueen’den ayrılma kararında etkili oldu. “Bu bana yeni bir meydan okumaya ihtiyacım olduğunu düşündürdü” diyor. Ayrıldığında, Lee’nin ölümünü tam anlamıyla sindiremediğini fark etti. Bunun, “Onun böyle gitmesinin büyüklüğü” olduğunu söylüyor. “Ne kadar trajik olduğu ve hayatın ne kadar hızlı geçtiği karşısında oldukça bunalmıştım, kimse bununla yüzleşmek için gerçekten zaman ayırmamıştı.”
Bir yıl boyunca kendine Batı Londra’da küçük bir stüdyo tuttu. Yanında sadece asistanı Meg Themistocleous vardı. “Kumaşları kestim, çizimler yaptım ve düşündüm” diyor. Bu dönemin, yaratıcılığı üzerindeki verimliliği hâlâ etkisini sürdürüyor: Çalışmadığı ya da ailesiyle olmadığı zamanlarda, Burton okuduklarından ilham alıyor (şu anda Edmund de Waal’ın anı kitabı The Hare with Amber Eyes’ı okuyor) ve öğrenci iken çok sevdiği baskı yapımına geri dönmeyi düşünüyor.
En az on iki McQueen çalışanı Burton’ı Givenchy’de takip etti. Uzun yıllardır beraber çalıştığı baş ürün sorumlusu Karen Mengers, bu hamle için “Sarah için bir rahatlama oldu, şimdiye kadar başına gelen en iyi şey” dedi.
Fotoğraf: Sam Hellmann
Burton şimdi Lee ile kendisi arasındaki farkları düşündüğünde, sürekli karşılaştırmalara direnmeye çalışsa da, onu geniş fırça darbeleriyle bir ressam olarak görürken, kendisi içinse, “Ben her zaman bir tabloya göre çizimi tercih ederim” diyor. Bunu sadece kelimenin tam anlamıyla söylemiyor; çizim Burton’ın doğal yolu, her hareketin anlıklığı ve ölçekteki samimiyetle. Kumaşı bir figür üzerine yerleştirdiğinde buna “3 boyutlu eskiz yapmak” diyor. En çok deriye yakın olan şeyle ilgileniyor. “Giysilerin iç kısmının dış kısmı kadar güzel olması fikrini biliyor musun?” diye soruyor. “Ben her zaman bunun bir zorunluluk olması gerektiğini düşünürüm.”
Çürüyüşteki güzelliği seviyor ve ipekten yapılmış bir gülde doğru erozyon hissini yakalamak için haftalar harcayabiliyor. 2021’de, önünde bitkiyle yara arasında bir yerde duran kırmızı desenli beyaz bir elbise tasarladı. Burton, “bir çiçeğin anatomisi” ile ilgilendiğini söylediğinde, ceketlerinin tomurcuklar gibi açıldığını gördüğünü ya da bir elbisenin arkasının “soyuluyor gibi hissettirmesini” istediğini anlatıyor; ama aynı zamanda doğal dünyanın çürüyerek kumaşı kan dökülmesi gibi süslediği kavramına da çekiliyor.
Kusurluluk, “aynı zamanda kadınların hikayesidir,” diyor. “Kadınların mükemmel olmadığını söylemiyorum ama kadınların farklı yanlarını kucaklamak, bence önemli olan budur. Kadın bakış açısından duyusallığı ya da cinselliği anlamak fikrini çok seviyorum.” Burton, kendi yaratıcı sürecine saygı duyduğu kadınlara çekiliyor. Tasarlarken, tanıdığı kadınları göz önünde bulunduruyor: Blanchett, Mara, Kaia Gerber, Naomi Campbell... “Hayatlarının farklı anlarındaki kadınlar.” Defileleri için model seçerken farklı yaş ve beden tiplerinden oluşan bir grup seçiyor ve her birinin belirli bir giyside nasıl hissettiğine duyarlı.
Birden fazla kişi bana Burton’ın kıyafetlerinin “empatik” olduğunu söyledi. Stilist Camilla Nickerson, bunun sadece kendisi tarafından hissedilmediğini, “Giysiler, vücuda çok güzel bir şekilde oturuyor” dediğini, ayrıca modellerin podyum için stil yapılırken nasıl değiştiklerini gördüğünü söylüyor. “Bu, somut ve duygusal bir tepki,” diye açıklıyor. “İnsanların boylarının uzadığını görüyorsunuz.” Blanchett de benzer bir şey anlatıyor. “Çok iyi bakıldığını hissediyorsunuz” diyor. “Üzerinize giydiğinizde bir nefes kesilme anı oluyor, çünkü inanılmaz bir sürprizi var ama bir şekilde kaçınılmazmış gibi hissediliyor.”
Hubert de Givenchy’nin orijinal atölyesinde yapılan yenileme çalışmaları sırasında, inşaat işçileri duvarlara gömülü kahverengi kağıt paketler buldu ve bu paketlerin içinde, arşivciler 1952 tarihli Givenchy’nin ilk koleksiyonunun kalıplarını keşfettiler. Sanki modaevinin kökenleri yeniden diriltilmiş ve Burton’ın yeni başlangıcını kutsamak için oradaydı.
“Düşündüm ki: Tamam, siluetle başla” diye anımsıyor Burton. “Benim siluetim, mutlaka o siluet olmak zorunda değil.”
Deneyimlerinden biliyordu ki, “Başkasının hikayesini anlatmaya çalışırsan, gerçek olmaz” bu yüzden daha doğrudan referanslarla örneğin fil coupé kumaşlar ve desen şekilleri ile deneyler yaparken kısa sürede bunları bıraktı ve kendi şekil kütüphanesini oluşturmaya başladı. İlk Givenchy defilesinden ortaya çıkan ilk görünüm, siyah ağ bir bodysuit’in altında siyah 50’ler tarzı iç çamaşırı giymiş bir modeldi ve göğsünün üzerinde beyaz nakışla şunlar yazıyordu: Givenchy Paris 1952. Burton kurucuya saygı duruşunda bulunuyordu ama aynı zamanda yeniden başlıyordu. “Bakın: İşte bir kadın vücudu var. Parça parça, özenle onu giydireceğiz.”
“Bu çok güzel bir andı” diye hatırlıyor Arnault. “Bunu Givenchy modaevinin salonunda yaptı. Tasarımlara çok yakındınız, bu yüzden işçiliğin tüm detaylarını, renkleri, dokuları görebiliyordunuz.”
Geniş omuzlu siyah ceketler, bele oturan beller ve kıvrımlı dikişler; ardından kesik tül etekli bustiyer elbiseler; yuvarlak hatlı trençkot ve geniş yakalı denizci ceketi; bunları kum saati şeklinde motosiklet ceketi ve önden arkaya kesilmiş takımlar izledi.
“Asıl mesele, kadınlarla ne giymek istediklerini konuşmaktı” diyor Burton bana. “Bir defilede bu soru kolayca kaybolabilir çünkü herkes şöyle düşünür: Gösterişli olmak zorunda.”
Süsleme çok azdı. “Bir şeyi süslemek çok kolay” diye düşünüyor, “ama güzel bir form yaratmak o kadar kolay değil.”
Koşullar göz önüne alındığında, Burton’ın temele dönüş hareketi radikal bir eylemdi. Hubert de Givenchy’nin işi ya da Lee McQueen’in 90’ların sonlarındaki Givenchy’deki döneminin etkisi onu etkileyebilirdi. Ama o, kendi boş sayfasını yarattı. “Üzerine eklemek için bolca zamanım var” diyor.
Arnault da aynı fikirde: “Bence bu Givenchy için yeni bir bölüm. Burton, yeni bir dil yaratmak için çalışıyor. Defileden çok memnun kaldım, ama aynı zamanda onun için de çok mutluyum. Bu, onun hayatında harika bir an.”
Fotoğraf: Ruby Pluhar
Paris’te Burton, Givenchy stüdyosundaki iç duvarları yıkmak için mimarlarla konuşuyor. “Her şey oldukça bölümlenmiş” diye açıklıyor, “Ben böyle çalışamam. Herkesin her şeyi görebildiği, herkesin sürecin bir parçası olduğu demokratik bir şekilde çalışmayı seviyorum. Birlikte çalıştığım ekipler aile gibi oluyor.”
Onunla birlikteyken Burton, Met Gala için Cynthia Erivo’nun elbisesinin ilerleyişini kontrol etmek üzere aşağı çağrılıyor. Parçalar bir mankene tek tek, birer birer yakut işlemeli kollardan başlayarak yerleştirilirken, sahne bir şövalyenin savaşa hazırlanmasına benziyor. Ancak sonuç zırhtan çok, Elizabeth I’in kendi bedeninden yarı yırtmış olabileceği bir şey gibi: Etek dokuz kat tül ve tafetadan oluşuyor. Ön taraftan açık, korsenin yakası arkadan kesilmiş.
Bu kombinasyon, Burton’ın imzası: “Biraz yıkıcı, tamamen parçalanmış ve hem erkek hem dişi” diye öneriyor. Peki Erivo bunu nasıl giyecek? Burton kafasını sallıyor. “Onu bağlamak zorunda kalacağız.”
Burton’ın kendisinin Met Gala’da ne giyeceği hâlâ merak konusu, ancak bu soruyu her seferinde başka yöne çeviriyor. Aniden bakışı odanın karşısındaki krem rengi muslin kumaşla kaplanmış askıya kayıyor, üst kısmı şıkça toplanmış. “Kıyafet torbasını giyebilirim?” diye öneriyor.
Givenchy atölyelerinde uzun bir günün ardından Burton ve ben, Quai Voltaire’de bir restoranda akşam yemeği için buluşuyoruz. İçecek bir şeyler ve yemek sipariş ediyoruz. Burton, yakası taşlarla süslü, taze beyaz pamuklu bir gömlek giymiş. “İşten aldım” diyor, sanki bir temizlik dolabında bir şey bulmuş gibi.
Kendisine mirası hakkında soruyorum. Konuya giriş yaparken bunun Burton için muhtemelen fazla büyük bir mesele olduğunu fark ediyorum. Söylediği bir şey de, tıpkı genç bir kızken kendisi gibi, insanları “dünya senin istiridyen, ne istersen onu yapabilirsin” diye düşünmeye teşvik etmek istediği. Kendi gibi yaratıcı bir sektörde ne kadar çok rol olduğunu vurgulamak için elinden geleni yapıyor. “Bence, giysileri yapan ve prova için gelen diğer herkesin de kutlanması önemli.” Bir şeyler üretmenin güzelliği varsa, her yönünün de güzelliği olduğunu öne sürüyor.
Burton’a, giysilerin tarihe geçip geçemeyeceğini sorunca, o kişisel olana odaklanıyor; bir birey ve belki bir aile için anlam taşıyan giysilere. Kendi çocuklarını düşünüp düşünmediğini merak ediyorum.
“Kimsenin artık daha fazla şeye ihtiyacı yok,” diyor. Onların ihtiyaç duyduğu şeyler; “onların hayal kurmasını sağlayan, bağ kurabilecekleri, dolaplarında saklayıp 20 yıl sonra kızlarına verebilecekleri ya da değer verebilecekleri şeyler. Güzel kesilmiş, özenle, sevgiyle yapılmış şeyler; kadın bedenleri için tasarlanmış şeyler.”
Son olarak Burton şöyle diyor: “Bence, kendilerini harika hissetmelerini sağlayacak bir şeye ihtiyaçları var.”