Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
“Bu şirkette hepimiz bir aileyiz.” İşyerinde hiç bu sözü işittiniz mi? Eğer moda ve lüks sektöründe çalışıyorsanız, bu sözün bir benzetmedense gerçek olma ihtimali hayli yüksek.
Moda ve lüks markalar neden aile şirketlerinin baskın olduğu sektörlerden biri? Buna cevap vermek için resme yakından bakmak gerek. Dünyaca ünlü markaları bu denli arzulanır hale getiren özellikleri şüphesiz yılların getirdiği uzmanlık, zanaat ve kültürel miras. Bir de aile bağları... Çoğunlukla küçük bir atölyede markasını kuran, zamanla mağazalar açarak işini geliştiren zanaatkarların çocukları da işin içinde büyüyor, öğreniyor, kontrolü ele alıyor ve bu döngü kuşaklarca devam ediyor. Markanın değerlerini ve işin işleyişini küçük yaşlardan itibaren benimseyen gelecek kuşaklar aile dışından gelen birine göre şirkete daha bağlı oluyor. Zanaatlerindeki uzmanlıkları sayesinde büyüyen bu markaları gelecek kuşaklar devraldıkça marka mirasını koruyor ve bu sayede sektördeki yerlerini güçlendiriyor. Özellikle Ferragamo, Hermès gibi kurucularının zanaat ustalığı sayesinde ünlenmiş markaların günümüzde var olması ve büyüyebilmesi için, işin yönetim kısmına odaklanacak bir genç kuşak büyük önem taşıyor. Genç kuşakların markalarla olan kan bağları ise onların dönemin ve markanın değerlerini birleştirmelerinde kolaylık sağlıyor. Örneğin Wanda Ferragamo’nun iki çocuğu ile beraber kurduğu, gençlere eğitim ve fırsat olanağı sunan girişim, şirket aile dışından birinin kontrolünde olsaydı hayata geçer miydi? Veya Jean-Louis, Hermès ailesinden olmasaydı, uçaktaki sıradan bir konuşmayı bir fırsata çevirmeye yeltenir miydi? Dilerseniz bu soruların cevabını birlikte arayalım.
Fotoğraf: Getty Images
Lüks sektörünün en güçlü holdingi LVMH Moët Hennessy Louis Vuitton, bünyesinde Louis Vuitton, Christian Dior ve Loewe gibi modaevlerinin yanı sıra Moët Hennessy ve Tag Heuer gibi farklı alanlardan lüks markaları da barındırıyor. Grubun CEO’su ve kurucusu Bernard Jean Étienne Arnault, 1988’de Guinness ile ortak olup Louis Vuitton ve Moët Hennessy’den hisse alarak LVMH’yi kuruyor ve zamanla Celine, Loewe ve Kenzo gibi markaları bünyesine katarak şirketi devleştiriyor. Bernard Arnault dünyanın en zengin işadamı olarak biliniyor.
İki eşinden beş çocuğu olan Arnault’nun yıllar içerisinde katlayarak büyüttüğü holdinge çocukları da katılıyor. Delphine Arnault yakın zamanda Christian Dior’un CEO’su pozisyonuna yükselirken geçtiğimiz ocak ayına kadar Berluti’nin CEO’su olan Antoine şimdi kariyerine LVMH’nin çevre, imaj ve iletişim bölümünün başkanı olarak devam ediyor. İkinci evliliğinden olan çocuklarından Alexandre, henüz 25 yaşındayken valiz markası Rimowa’nın CEO pozisyonluğuna atanıyor. Oldukça küçük yaşta bu zorlu görevin üstesinden kalkan Alexandre şimdi Tiffany & Co’nun ürün ve iletişim bölümünde liderlik görevini üstleniyor. Alexandre’ın kardeşi Frederic de benzer şekilde 25 yaşındayken öncesinde strateji ve dijital direktörlük görevini üstlendiği Tag Heuer markasında CEO rolünü alıyor. Arnault’nun en küçük oğlu Jean ise Louis Vuitton’un saat bölümünde pazarlama ve geliştirme direktörlüğü yapıyor. İşadamının çocukları genç yaşlarda yüksek sorumluluk gerektiren görevler alarak babalarının yıllar içerisindeki başarısını devam ettirmeye kararlılar.
LVMH’nin en büyük rakibi, bünyesinde Gucci, Balenciaga ve Yves Saint Laurent gibi dev moda markalarını barındıran Kering Holding. Orijinal ismi Pinault-Printemps-Redoute yani kısaca PPR olan Kering, François Pinault’nun içlerinde alışveriş merkezi Printemps’ın da olduğu dört farklı şirketten hisse almasıyla kuruluyor. Başarılı işadamı yıllar içerisinde Gucci ve Alexander McQueen gibi modaevlerini satın alarak sektörde sağlam bir yer ediniyor. Tam on iki yıl sonra, 2005 yılında Pinault, PPR’ın yöneticilik görevini oğlu François-Henri Pinault’ya devrediyor. Şirketin ismini şimdiki ismi Kering’e değiştiren Pinault, zamanla lüks kategorisinde olmayan şirketleri satarak holdingi lüks sektöre konumlandırıyor. Genç kuşak Pinault, dönemin değerlerini benimsiyor ve sürdürülebilirliği Kering’in merkezine koyuyor. En büyük rakibi LVMH’den sürdürülebilirlik konusunda attıkları adımlarla fark yaratan Kering grubu bu farklılaşmayı François-Henri Pinault’nun girişimleri sayesinde kazanıyor.
Fotoğraf: Getty Images
Dünyanın belki de en gözde ve ulaşılması zor markası Hermès’in hikayesi, bundan tam 187 yıl önce, Thierry Hermès’in binicilik aksesuarları üretmesiyle başlıyor. Ardından oğlu Charles-Émile’e devrolan marka, perakendeye geçerek büyüyor ama asıl yükselişini üçüncü jenerasyonda, yani Charles-Émile’in oğlu Émile-Maurice işi devraldığında yaşıyor.
Üçüncü nesil Hermès o dönemde kullanımı yaygın olmayan fermuarı kullanma hakkına sahip oluyor. Émile-Maurice zamanla aksesuar ve giysi üretimine de başlayarak ürün portföyünü genişletiyor. Émile-Maurice görevden çekilip yerini Hermès markasının sembollerinden ipek fuların ve ikonik çanta modeli Kelly’nin tasarımından sorumlu üvey oğlu Robert Dumas’ya bırakıyor ve dördüncü kuşak göreve geçmiş oluyor. İlk kadın giyim koleksiyonunu da markaya katan Dumas, 1978’de liderlik koltuğunu oğlu Jean-Louis Dumas’ya devrediyor. Markanın dünyaca ünlü Birkin çantasının hikayesi de bu dönemde yazılıyor. Uçakta şarkıcı ve model Jane Birkin ile karşılaşarak onun Kelly modeli hakkında yorumlarını alan, o yorumlardan yola çıkarak günümüzün en gözde ve ulaşılmaz çantalarından Birkin’i yaratan kişi Jean-Louis’in ta kendisi.
Kültürel ve kuşaksal mirasın belki de moda ve lüks sektöründeki en büyük temsilcisi Hermès, mirasını altıncı kuşakta da koruyor. Jean-Louis’nin oğlu Pierre-Alexis Dumas, 2005’te markanın kreatif direktörü olurken Jean-Louis’nin yeğeni Axel Dumas ise 2013’te Yürütme Kolu Başkanlığı pozisyonuna seçiliyor.
Mario Prada, kardeşi Martino Prada ile Fratelli Prada, yani Prada Kardeşler isimli markalarını kurduklarında Prada şimdi bildiğimiz kadın ve erkek giyimine yön veren halinden hayli farklıydı. Fratelli Prada, Milano’da deri ürünler satan bir mağaza olarak açıldı. Deri çantaların yanında hayvanlar için üretilmiş deri ürünler de sunan mağaza, kurucusu Mario’nun kadınların iş hayatında yeri olmadığı inancından ötürü oğullarına miras kalıyor. Ancak Mario’nun oğullarının şirkete pek bir ilgisi olmayınca kızı Luisa işi devralıyor ve Mario’nun cinsiyetçi yaklaşımı devre dışı kalıyor. İyi ki de öyle oluyor çünkü Luisa markayı 20 yıl yönettikten sonra tahtı kızı Miuccia devralıyor ve Prada’yı bildiğimiz Prada yapıyor.
Kadınlara profesyonel iş hayatında yer vermek istemeyen Mario Prada’nın aksine bir kadın hakları savunucusu olan Miuccia, markanın sembolü haline gelen ugly chic yani çirkin şık stilinin mucidi. Miuccia, aynı zamanda markanın ürün portföyünü kadın ve erkek giyim, ayakkabı ve aksesuara genişleterek karlılığı artırıyor. Milano, Londra ve Paris’in de dahil olduğu birçok şehrin en gözde bölgelerinde mağazalar açarak Prada’yı dünya sahnesine taşıyor. Bunlarla yetinmeyip bir de Miu Miu isimli yan markasını kuruyor ve Jil Sander, Helmut Lang gibi markalardan hisse alarak Prada’yı dev bir holdinge dönüştürüyor.
Fotoğraf: Getty Images
Markanın kurucusu ve markaya ismini veren Salvatore Ferragamo, ayağı destekleyen topuklu ayakkabılarıyla Hollywood aktrisleri arasında büyük ün kazanıyor. İlk mağazasını ve şirketini Hollywood’a yakın Santa Barbara’da kuran Ferregamo, bir sene sonra da Floransa’da sahneye çıkıyor. Markasının iflasından yeniden doğuşuna, ofisinin kuruluşundan Amerika’daki ilk mağazasının açılışına meslek hayatındaki zorluklar karşısında asla pes etmeyen Salvatore Ferragamo’nun ölümünden sonra markanın kontrolünü eşi Wanda ele alıyor. Wanda, ürün skalasını giysi koleksiyonundan deri ürünlere, ipek fularlardan minik aksesuarlara birçok alana yayarak markayı büyütüyor. Ferragamo’nun gençlere eğitim veren girişimi Fondazione Ferragamo’nun internet sitesinde Wanda’nın marka üzerindeki etkisi çok güzel açıklanıyor: “Wanda hep eşini anmak ve onu onurlandırmak istedi. Bunu da en güzel şekilde, hayallerini ve değerlerini yaşatarak yaptı.” Eğer Salvatore Ferragamo’nun ölümünden sonra Wanda değil bir başkası ipleri eline alsaydı markanın değerlerine bu kadar sadık kalır mıydı?
Salvatore Ferragamo’nun kızı Fiamma da henüz 16 yaşındayken babasıyla çalışmaya başlıyor. Ayakkabının anatomisi konusunda usta olan Salvatore Ferragamo’dan işi öğrenen Fiamma, babasını kaybedince annesi Wanda’ya şirketin organizasyonu kısmında da yardım etmeye başlıyor. Fondazione Ferragamo’nun sitesinde anlatılana göre, markanın aynı zamanda elçisi görevini gören Fiamma, daha sonra şirkete katılan kardeşleriyle birlikte ürün çeşitliliğini artırıyor; babaları Salvatore Ferragamo’nun değerlerini ve ustalığını yaşatıyor.