Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Moda sadece bir eğlence, kafa dağıtma yoludur, politik ve sosyal bir etkisi yoktur diye mi düşünüyorsunuz? Bir daha düşünmenizi öneririm. Giydiklerimiz tarihte kadınların güçlenmesinde büyük rol oynadı ve hâlâ da oynuyor.
Moda, dergileri ve sosyal medya ana sayfalarımızı süslemekten çok daha fazlasıdır. Dünyada gerek işgücü gerek ekonomiye katkısı bakımından en büyük sektörlerden biri olan giyim sektörü, ulaştığı milyarlarca insanı sosyal olarak etkileme gücüne sahip.
Tercihlerimizle çevremize bir mesaj veririz; buna giysi tercihlerimiz de dâhil. Her ne kadar kişinin sadece giydikleriyle yargılanmasını doğru bulmasam da, çevremize yansıtmak istediklerimiz için giysilerin mükemmel birer araç olduğunu düşünüyorum.
Benim gibi düşünen birçok kadın tarih boyunca giydikleriyle duruşlarını belli etti. Örneğin Hollywood’da birkaç sene önce patlak veren Harvey Weinstein skandalı ve ardından gelen #MeToo akımının üzerine kırmızı halıda herkesin siyah giymesi, tarihe kazınan bir an oldu. Bunun gibi birçok tasarımcı da tasarımlarını kadınların gerek siyasal gerekse toplumsal eşitliğini savunan feminizmi duyurmak ve yaygınlaştırmak adına kullandı.
Günümüzde kadınların sıklıkla tercih ettiği pantolonları düşünün mesela. Bundan birkaç yüzyıl önce kadınların pantolon giymesi yaygın mıydı? Hayır. Hatta 2013’e kadar, her ne kadar uygulanmasa da, Fransız Kanunu’na göre polisten özel izin alınmadığı sürece kadınların pantolon giymesi yasaktı. Peki kadınların pantolon giymesi feminizm adına ne ifade ediyor? Pantolonlar kadınlara konfor sağlıyor. Yıllarca sıkı korseli giysilerin içinde bunalmış kadınlara hareket özgürlüğü getiren pantolonlar, kadın hakları tarihinde büyük rol oynuyor. Tarihte zaman zaman kadınlar pantolon giyse de pantolonların kadın giyiminde yerleşik yer alması 1960 ve 1970’li yıllarda kadınların haklarını aramasıyla gerçekleşiyor. Özgürleşmek, erkeklerle aynı haklara sahip olmak isteyen kadınlara 1966 yılında Le Smoking isimli smokin tasarımıyla ünlü tasarımcı Yves Saint Laurent destek oldu örneğin.
COCO CHANEL VE KARL LAGERFELD
Kadınların giysileri içerisinde rahatça hareket etmeleri gerektiğini savunan biri de Coco Chanel. Feminizmin moda tarihindeki en büyük destekçilerinden Fransız modaevinin kurucusu, pantolonlara günlük giyiminde sıklıkla yer veren biriydi. Sadece tasarladığı pantolonlarla değil, tasarımlarına eklediği cep gibi detaylarla da kadınların günlük hayatını kolaylaştırdı. Paris’te bulunan Gabrielle Chanel: Fashion Manifesto sergisinin küratörü Miren Arzalluz, Chanel için; “Kendisini feminist olarak tanımlamasa dahi kadınların tarihine büyük katkıda bulundu” diye bahsediyor. Kurucusunun ölümünün ardından feminist değerlerini koruyan Chanel, Karl Lagerfeld önderliğinde 2014’teki defilesiyle büyük ses getirdi. Modellerin elinde kadınların özgürlüğünü ve eşitliğini istediklerini yazan pankartlar ile sıra dışı defile, feminist bir yürüyüşe büründü.
MARIA GRAZIA CHIURI
Maria Grazia Chiuri, feminist görüşlerini açıkça belirtmekten ve tasarımlarına yansıtmaktan çekinmeyenlerden. Dior’un kreatif direktörü olarak atanmadan önce markanın sosyal medyasında başlattığı #WomenBehindMyDress (Elbisemin Ardındaki Kadınlar) hashtag’i koleksiyonun oluşmasına katkıda bulunan kadınların röportajlarını içeren bir seri. Röportaj yaptığı kişilere rol modellerinin sorulduğu videolar Instagram’da oldukça ses getirirken, Chiuri’nin ilk defilesindeki “We Should All Be Feminists” (“Hepimiz Feminist Olmalıyız”) yazılı tişörtleri bir o kadar yankı yarattı. Bu sözü ilk söyleyen yazar Chimamanda Ngozi Adichie, Dior’un Lady 95.22 model çantasının yeni yüzü oldu. Chiuri için; “Şimdiye kadar hep erkek bir tasarımcının liderliğinde feminen ve romantik kadın giyim tasarımlarıyla ünlü olmuş Dior, 70 yıldır ilk kez kadın bir tasarımcıya emanet” diye bahsetti The Guardian gazetesi. Chiuri ile feminizm üzerine yapılan röportajı içeren yazıda tasarımcı konuya bakış açısını şöyle belirtiyor: “Dior, feminen bir marka. Bu söz, Dior’a geçeceğimi söylediğimde sıkça karşılaştığım bir yorumdu. Bence ‘feminen’ kelimesi bir kadın için bir erkeğe ifade ettiğinden farklı bir şey ifade ediyor. Feminenlik kadın olmak değil midir? Bu durumda eğer Dior feminense, bu aynı zamanda kadın odaklı olduğu anlamına geliyor. Ve bu, şimdinin kadını olmanın nasıl bir şey olduğu demek, 50 yıl öncesinde kadın olmanın değil” sözleriyle feminist olmanın tek bir yolu olmadığını savunuyor Chiuri.
CASEY CADWALLADER
Feminist olmak sadece maskülen kıyafetler giymekten mi ibaret? Tabii ki değil. Mugler’in kreatif direktörü Casey Cadwallader, kadınların ve kendini kadın olarak tanımlayanların cinsel kimliklerini kucaklamasının, kadınların özgürleşmesi ve güçlenmesine katkı sağlayacağına inanıyor. Korseli elbiseleriyle meşhur Mugler markasına daha genç, giyilebilir bir yorum getiren Cadwallader, sıklıkla bedeni kucaklayan, hatları göstermekten çekinmeyen cesur kıyafetler tasarlıyor. “Kadınlar istediklerinde seksi giyinebilmeliler. Bir başkası için değil, kendileri için” diyor tasarımcı. Camille Charrière ve Monica Ainley’nin Fashion No Filter adlı podcast’ine konuk olan tasarımcı, kadınların seksi giyinmesi üzerindeki yanlış algılardan bahsediyor: “Yıllarca seksi kıyafetler giymenin erkeklerin dikkatini çekmek amacı taşıdığı düşünüldü. Kadınlara ‘kolay’ görünmemeleri için kıvrımlarını ve kadınsılıklarını gizlemeleri gerektiği söylendi. Çünkü yapılması gereken, ulaşılması zor görünmek, değil mi?”
PHOEBE PHILO
Maskülen, zamansız ve pratik giyimi yücelten tasarımlarıyla Phoebe Philo, günümüzün Coco Chanel’i denebilir. Özellikle kadınları etkileyen trendleri sıkı sıkıya takip etme düşüncesini ortadan kaldırarak, trendlere bağlı olmayan ve yıllarca giyilebilecek kıyafetler sunarak onları özgürleştiriyor Philo. Büyük bir hayran kitlesine sahip tasarımcı sadece tasarımlarıyla değil, kariyerinde aldığı kararlarla da birçok kadına ilham oldu. Doğum iznine ayrılarak Chloé’deki kariyerinin zirvesinde korkusuzca kendini ve ailesini ön plana koyması, birçok kadının çekindiği bir hareketken, Philo bunu başardı. Aynı zamanda Paris merkezli Céline’in yönetim kurulunu, markanın kreatif direktörlüğünü yaptığı dönemde ailesinin yaşadığı Londra’dan çalışmaya ikna etmesinin de ilham verici olduğu kesin.
Yukarıda bahsettiklerimiz gibi moda sahnesindeki çalışmalarıyla kadınların eşitliğini savunan birçok isim var. Moda sadece “süslü” kadınların dışarıya güzel görünmek için kullandığı bir araçtansa, sosyoekonomik olarak büyük bir etkiye ve güce sahip bir sektör. Modada feminizm adına atılan adımlar ne kadar küçük veya büyük olursa olsun, birçok kadının hayatını değiştiriyor; kadınların eşitliğine ve özgürlüğüne bizi daha da yaklaştırıyor.