Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Emmy ödüllü kostüm tasarımcısı Ellen Mirojnick, süslü balo elbiseleri, mücevherler ve tüylü şapkalarla dolu dizinin kostüm tasarım sürecini, bone ve muslin elbiselerin yasaklanmasından, Londra'daki Victoria & Albert Müzesi'ndeki Christian Dior: Designer of Dreams sergisinden aldıkları ilhama kadar bilinmeyenleri anlatıyor.
Netflix’in yeni draması Bridgerton, Londra sosyetesindeki ‘rekabetçi’ evlilik piyasasına ilk kez giren, nüfuz sahibi Bridgerton ailesinin en büyük kızı Daphne Bridgerton'ın yaşadıklarını konu alıyor. Televizyon efsanesi Shonda Rhimes'ın başyapımcılığını üstlendiği, Chris Van Dusen tarafından yaratılan ve Julia Quinn’in çok satan Bridgerton romanlarından uyarlanan sekiz bölümlük dizi, 19. yüzyıl Londra'sında geçiyor.
Dizinin gösterişli kıyafetlerin sorumlusu 71 yaşındaki New Yorklu Ellen Mirojnick, Fatal Attraction (1987), Wall Street (1987) ve Basic Instinct (1992) gibi kült filmlerde de imzası bulunan üretken bir kostüm tasarımcısı. Mirojnick, 2013’te Steven Soderbergh’in Liberace biyografisi Behind the Candelabra ile bir Emmy kazandıktan sonra, The Greatest Showman (2017) ve Maleficent: Mistress of Evil (2019) filmlerindeki kreasyonlarla kariyerine devam etmişti. Şimdi ise Bridgerton ile kendini aşarak, aşina olduğumuz kraliyet dönemi silüetlerini fantastik ve taze bir şeye dönüştürüyor.
Emmy ödüllü kostüm tasarımcısı Ellen Mirojnick, süslü balo elbiseleri, mücevherler ve tüylü şapkalarla dolu dizinin kostüm tasarım sürecini, bone ve muslin elbiselerin yasaklanmasından, Londra'daki Victoria & Albert Müzesi'ndeki "Christian Dior: Designer of Dreams" sergisinden aldıkları ilhama kadar bilinmeyenleri anlatıyor.
Bridgerton için tasarım yapmak çok büyük bir girişim olmalı. Her şey nasıl başladı?
Aslında en başında sadece yardım ettiğimi sanıyordum. Shonda Rhimes’in, Shondaland organizasyonunu birkaç yıldır biliyordum. Prodüksiyon müdürü Sara Fischer beni aradı. Daha sonra bu ölçekte bir şey yaratmanın mümkün olup olmayacağını konuşmak üzere Sara, Chris Van Dusen ve başyapımcı Betsy Beers ile görüşmeye gittim. Shondaland estetiğini biliyordum ve bu işin bir Jane Austen uyarlaması gibi olmayacağını anladım. Bir dönem dramasının estetiğini skandal ve modern hissettirecek şekilde nasıl değiştirebiliriz sorusuna odaklandık. Sonra bunu yapmak isteyip istemediğimi sordular ve ben de hemen kabul ettim. Zorlu ve daha önce yapmadığım bir işti.
Toplamda kaç kostüm ve görünüm yarattınız?
Çekimlerden önce hazırlanmak beş ay sürdü. Kostüm ekibi; kalıp kesiciler, korse yapımcımız olağanüstü Bay Pearl, terzilik departmanı, bir süsleme departmanı, nakışçılar ve yardımcı kaptan John Glaser dahil olmak üzere 238 kişi oldu. Herkes hiç durmadan çalışan bir Bridgerton elf şehrinde gibiydi ve hepsi harikaydı. Sonunda, 5.000 kostüm olmak üzere şapkalardan şallara, paltolara kadar yaklaşık 7.500 parça vardı. Phoebe (Daphne Bridgerton'ı oynayan Dynevor) için 104 kostüm hazırlanmıştı. Bu, bir başrol oyuncusu için bile fazlasıyla büyük bir sayı.
Bridgerton’ın yazarı Julia Quinn, tablolardan podyum görünümlerine kadar dizi için hazırlanan moodboardları paylaştı. Sizin ana referanslarınız nelerdi?
Londra'daki krallık dönemine çizim ve resimlerle baktım. Bunun tadını aldıktan sonra tasarımların tarihsel olarak doğruyu göstermesi yerine arzu uyandırması gerektiğini fark edip farklı desen ve şekillere bakmaya başladım. Renk paletini ve fabrikasyonları değiştirmemiz gerektiğini biliyorduk, bu yüzden 19. yüzyıldan hemen 1950'lere ve 1960'lara gittim. Londra’daki Victoria & Albert Müzesi’ndeki “Christian Dior: Designer of Dreams” sergisi zengin bir ilham kaynağı oldu. Yeni Görünümden (1974), günümüze Dior elbiselerine baktık.
Klasik imparatorluk döneminin temel silueti oluşturduğu Bridgerton’ın dünyasını görsel olarak daha farklı ve özgün hale getirmek için neler yaptınız?
Diğer kumaşlar ve süslemeler üzerine katmanlar ekleyerek denemek istedik. Organze veya tül kullanarak, elbiselerin üzerine yeni bir hareket ve akışkanlık hissi veren başka bir katman oluşturabildik. Bir nevi kostümleri daha farklı görmemizi sağlayan bir göz hilesi gibi…
Bonelerin yasak olduğu doğru mu?
Bone yoktu ama başka saç aksesuarları kullanarak, boneleri andık. Yarım ay şeklini alıp başın üstüne oturan çiçekler ya da tüylerle baş üstüne oturan bir görünüm yarattık. “Hayır” dediğimiz bir başka şey de istemediğimiz türde bir gevşekliği olan muslin elbiselerdi.
Dönem kostümlerini daha modern hissettirmek için başka hangi incelikli teknikleri kullandınız?
Vücudu görmenize izin vermeyen düz bir çizgi görünümü yerine, oyulmuş yakalara ve bunların göğü nasıl yerleştirdiğine çok dikkat ettik. Dizi seksi, eğlenceli ve diğer dönem dramalarına göre çok daha erişilebilir. Bu nedenle boyun çizgilerinin açıklığı ve bunu yansıtması önemliydi. Yakın çekime girildiğinde tenleri görebiliyoruz ki bu da güzelliği ortaya çıkarıyor.
Bir aile olarak Bridgerton'lar fazlasıyla ‘rafine’ olduklarını biliyoruz. Kostümlerini yaratırken siz nelere dikkat ettiniz?
Önde gelen ailelerden oldukları için renk paletlerinin pudralı olmasını istedik. Soluk maviler, gümüşler ve yeşiller sıklıktaydı. Daha sonra, Daphne yaşlandıkça renkler daha koyu hale geliyor. Pembeler ve maviler daha da zenginleşiyor, büyüyüp olgunlaştıkça gümüş renkleri daha sık görmeye başlıyoruz. Porselen bir oyuncak bebek olarak başlayan karakter büyüyüp bir kadın oluyor.
Öte yandan Featherington'ların gösterişli desenleri sevdiğini görüyoruz, tasarlamak da bir o kadar eğlenceli olmalı. Tasarlarken neler düşündünüz?
Featherington'lar bir nevi para demek ve Polly Walker'ın canlandırdığı anne Portia'nın, kızlarını evlendirmesi gerekiyor. Bir aile olarak onlar için tonu belirliyor. Kızlarının dikkat çekip görünür olmaları için renk paletinde turuncu tonlarını seçiyor. Hatta çok fazla kullanıyor ama bunu kasıtlı bir şekilde yapmıyor, gerçekten güzel göründüklerini düşünüyor. Portia da böyle giyiniyor ve çoğu zaman Joan Collins'e mi yoksa Elizabeth Taylor'a mı benzediğinden emin olamıyorsunuz. Herkesten daha cesur, daha parlak, daha küstah ve kesinlikle daha süslüler, çünkü daha iyisinin ne olduğunu bilmiyorlar.
Birbirinden ilginç tüm karakterleri düşünürsek, giydirmeyi en çok sevdiğiniz kişi kimdi?
Golda Rosheuvel'in oynadığı Kraliçe Charlotte'u seviyorum. Gerçek Kraliçe Charlotte, 18. yüzyılda kraliçe olduğu zamandan beri siluetini asla değiştirmemesiyle biliniyordu. Bu yüzden elbiseleri, süsleri ve her zaman değişen saçları oldukça ayrıntılıydı. Kraliçe Charlotte, çeşitli aromalarla dolu renkli bir pamuk şeker gibi. Kendisi benim için de Bridgerton'ın ne ifade ettiğinin somut bir örneği.
Bridgerton, 25 Aralık 2020'den itibaren Netflix üzerinden izlenebilir.