Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Kreatif direktörler komutasında oldukları modaevlerinin geçmiş değerlerinden ilham alarak koleksiyonları nostaljiyle harmanlıyor.
Chloè’nin çiçeği burnunda kreatif direktörü Chemena Kamali’nin çizeceği yeni rota camiada merak konusu olmuştu. 2024-25 Sonbahar/Kış koleksiyonunda bu meraklı bekleyişi fazlasıyla karşılayan, Chloè’nin esas ruhunu yansıtan şehirli ve modern bohem stilin birçok örneğini gördük. Kamali, bir nevi boy gösterisi olan ilk koleksiyonu için markanın eşsiz mirasının yer aldığı arşive girmiş, Chloè’yi en iyi Chloè gibi yansıtmayı tercih etmişti. Yıllardır tasarım ekibinde olan, Phoebe Philo ve Clare Waight Keller ile çalışan Kamali, modaevinin DNA’sına zaten yabancı değildi. İlk olarak markanın kurucusu Gaby Aghion’un zamanına göre oldukça çağdaş olan Haute Couture’u gündelik giyime taşıma vizyonuna odaklandı ve koleksiyonunda giyilebilir olmayı ölçüt tuttu. Ardından 70’li yıllarda markanın Karl Lagerfeld ile yükselişe geçtiği bohem görünümlerinden ilham alarak fırfırlı etekler, şifon üstler, heykelsi aksesuarlar ve büyük kemerlerle nostaljik boho masalını sundu. Görünümler her ne kadar birbiriyle üstünlük yarışına girse de 2000’lerden gelen bir ön sıra konuğu çok konuşuldu. Ön sıradaki beş konuğun giydiği ahşap efektli platform topuklu sandaletler, modaevinin geçmişine duyulan saygıyı topuklarına kazınmış mesajlarla kutluyordu. Kamali bugün ile markanın kuruluş yılı olan 1952 arasında eşsiz bir köprü kurmayı başarmıştı. Öyle ki, “Köklerimize dönmek ve sıcaklıkla pozitiflik yayan şehvetli bir Chloè inşa etmek istiyorum. Bu koleksiyon, markanın başlangıcı olan 70’li yılların sonlarından bugüne uzanıyor. Zahmetsiz, özgür ve güçlü...” sözleriyle geçmişi ne kadar önemsediğini belirtiyordu.
Fotoğraf: Erdem 2024-25 Sonbahar/Kış backstage, Acielle // @styledumonde
Modaevleri her yıl yaklaşık dört koleksiyon sunar. Her koleksiyonun ilham ve tasarım açısından benzersiz olmasının önemiyse hepimizin malumu. Yaratıcı olma konusunda omuzlarında büyük bir sorumluluk taşıyan kreatif direktörler, geçmişle sık sık derin bağlar kurarak kendilerine yeni yaratım olanakları sağlıyor. Bazen çocukluk günlerinden bir anı, bazen ikonların stil ve hayat tarzlarının kumaşa yansıması ilham olarak karşımıza çıkabiliyor. Örneğin JW Anderson ve Erdem geçmişle sık sık bağ kuran tasarımcılara iki güçlü örnek. Erdem Moralıoğlu’nun kendine has stil karakteri olan kadınları ilham perisi olarak seçmesi koleksiyonuna gusto sahibi parçalar olarak yansıyor. Geçtiğimiz sezon İngiliz aristokrat Deborah “Debo” Cavendish’in stilinden ve beslediği tavuklarından ilham alan tasarımcı oldukça neşeli bir iş çıkarmıştı. 2024-25 Sonbahar/ Kış sezonundaysa soprano Maria Callas’tan esinlendi. JW Anderson ise anılarıyla tasarımlarını irrasyonel yöntemlerle bağdaştıranlardan. Oyun hamuru formlu üst ve şortları henüz etkisini yitirmemişken, emeklilerin rekabetli yaşamlarını konu edinen bir TV şovundan ilham alıp podyuma bir dizi yaşlı görünümlü siluet göndermesi elbette çağdaşları arasındaki ayrıksılığını gösteriyordu.
Tasarımcılar bağlı oldukları modaevlerinin mirasıyla duygusal bağ kurarak geçmişin izlerini bugüne taşımayı önemsiyor. Modanın kök salmış geleneklerini ve bugünün estetik anlayışını bir potada eriterek derinlikli, yaratıcı ve öğretici bir süreci içeren yepyeni koleksiyonlar yaratıyorlar. Siluetlere hakim olan iç içe geçmiş sosyal ve kültürel değerler, bugünün estetik anlayışıyla bütünleşince sonsuz ilham olanakları sağlıyor. Kreatif direktörler bağlı oldukları markanın arşivinden ilham alarak hafızalarımızı tazeliyor ve markanın tasarım geçmişini onurlandırıyor. Aynı zamanda dünle bugün arasında yeni bir bağ kurarak sonsuz çeşitlilikte görünüm sunabiliyor.
Alexander McQueen’deki bayrak değişiminden sonra ilk moda sınavını veren Seàn McGirr, ilhamını Lee Alexander McQueen’in 1995 İlkbahar/Yaz koleksiyonu The Birds’teki şeffaf palet bandıyla sıkıştırılmış görünümden aldı. Bu yüzden koleksiyonun tümünde neredeyse sıkışmışlık hali yaygındı. Parlak siyah jarse elbise modelin bedenini büsbütün sarıyordu. Devasa lastikleri anımsatan yakalar göğüs ve omuz hizasını çevrelemişti. Takımlarda kemer olarak kullanılan uzun kuşaklar belde kum saati görünümü yaratacak derecede sıkı sıkıya bağlanmıştı. İşin ilginç tarafı şuydu ki Sarah Burton’ın 26 yıllık izi McQueen sahnesinde neredeyse yok denecek kadar azdı. Bu durum için McGirr’in markayı avuçlarının içine tamamen alma isteğini yansıtıyor diyebiliriz.
Burberry’de markanın nesiller geçse bile zamana karşı dayanabilen cazibesi öne çıkarıldı. Tasarımcı Daniel Lee açılıştaki duman grisi, ikonik trençkotu ile 90’lardan selam vererek markaya karşı zihni tetikledi. Markanın askeri üniforma döneminden kalma vatkalı kamuflaj palto, ikonik desenli bol paça pantolon ve çizmeler Burberry tarihine tutarlı ve yenilikçi şekilde ışık tuttu. 2024-25 Sonbahar/Kış koleksiyonuyla Chanel’e veda eden Virginie Viard, Madam Chanel’in modadaki ilk işi olan şapka tasarımcılığına odaklandı ve rafyadan devasa şapkalar sundu. Markayla özdeşleşmiş tüvit takımlar geleneksel çizgiye epey yakın duruyordu. Moschino’da Jeremy Scott’ın tasarım hınzırlıkları hala yer almaya devam ederken Louis Vuitton’da Nicolas Ghesquière, 10. yıl şerefine bazı kültleri yeniden podyuma uyarladı. Örneğin, taşlar ve metalik işlemelerle süslenmiş ceketler markanın 2018 İlkbahar/Yaz koleksiyonundaki redingot ceketleri anımsatıyordu. Midi boy kabarık eteklerse bizi pandemi öncesine, 2021 İlkbahar/Yaz’a götürmüştü.
Son olarak Ann Demeulemeester’de Stefano Gallici, modaevinin arşivine bir zihin akışı edasıyla yaklaşmayı tercih etti. Markanın kuruluş dönemine, o günden bugüne şekillenen tasarım anlayışına, hacim ve materyal kullanımına kadar detaylıca inceledi. Yelekler, pantolonlar, salaş takımlar ve elbette markanın alametifarikası deri ve dantel kumaş sezonun birçok trendine uygun tasarlanmıştı. Koleksiyon genel olarak dramatizmden çok öfkeli bir romantizm içeriyordu. Tıpkı asi Belçikalı Ann Demeulemeester gibi.