Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Tasarımcıya değil, kıyafeti giyene odaklanan sergi "The Anatomy of a Collection", Palais Galliera'da ziyarete açıldı.
Zoran ceketi giyip işe gittiğim bir gün, ofis arkadaşlarımdan birinin bana yaklaşıp merakla, "Kimi giyiyorsun?" sorusunu yöneltişini çok iyi hatırlıyorum. Kıyafetimin yaratıcısının kim olduğuna dair bu meraklı sorusu, 90'larda artan tasarımcı odaklı moda anlayışının ilk sinyalleriydi. Bu akımla beraber, kıyafeti yapan, kıyafetin nasıl gözüktüğünden daha değerli hale gelmeye başladı.
Ünlü odaklı çağımızda, soru artık "Bu giydiğin Beyoncé mi?"ye dönüştü, sanki ünlü bir ismin giydiği kıyafet sonsuza dek onunla anılacakmış gibi...
Fotoğraf: Pierre Antoine
Marie Antoinette'e ait bir korsenin önünde durduğum veya Napoleon Bonaparte'ın meşe ağacı ve üzüm yaprağı desenli siyah kadife ceketini incelediğim anlarda aklımdan işte bu fikirler geçiyordu.
Moda, tarihsel olarak 360 derece dönerek yine aynı yere varmış gibi gözüküyor; sırf önemli ve ünlü birileri giydi diye revaçta olan kıyafetler, ayakkabılar ve aksesuarlar dönemine geri döndük.
Paris'teki Palais Galliera'nın Yöneticisi Olivier Saillard, "Anatomy of a Collection" adlı sergisinde "Kim neyi giyiyor?" sorusunu ön plana çıkarmış ve resmi kıyafetlerden tulumlara kadar, ünlülerden tanınmayan insanlara dek herkesin giydiği kıyafetleri kapsayan bir sergi oluşturmuş (23 Ekim'e kadar devam edecek).
Fotoğraf: Pierre Antoine
Sergi, müzenin arşivinden çıkan kıyafetlerle oluşturulmuş ve bana 2015'de Saillard'ın Pitti Uomo'da düzenlediği "Cloakroom" çalışmasını hatırlattı. O çalışmada da Oyuncu Tilda Swinton, tarihte önemli bir yeri olan kişilere ait kıyafetleri giymişti.
Coco Chanel'den, Alexander McQueen ve Valentino'ya dek tasarımcıya ve onun vizyonuna odaklı birçok moda defilesi izledikten sonra, bu sefer kıyafeti giyene odaklı bir sergi görmek çok tazeleyici oldu. Sergide, aristokrat bir kişinin, sosyetik bir couture müşterisinin veya Birinci Dünya Savaşı'nda çalışmış bir hemşirenin kıyafetlerini görebilmek mümkün.
Fotoğraf: Pierre Antoine
Tasarımcı parçalarının, müşterilerin isteklerine göre şekillendirilmiş hallerini görmek de etkileyiciydi. Örneğin, Yves Saint Laurent'in Betty Catroux'dan ilham alarak tasarladığı siyah tulumunun, daha küçük ve erkeksi bir beden için tekrardan kesilip biçilmiş halini görebilirsiniz. Tam tersi bir biçimde, Cristóbal Balenciaga'nın tasarladığı çiçekli hafif bir elbiseye, Réthy Prensesi Lilian için bir kraliyet kuyruğu ekleyerek elbiseye nasıl resmiyet kazandırdığını inceleyebilirsiniz.
Kıyafete, onu giyecek olan kişinin karakterini işleyebilmek ayrı bir yetenektir. Bunu, Hubert de Givenchy'nin Audrey Hepburn için 1966'da tasarladığı iki parçalı kıyafette veya Marc Bohan'ın Dior'da Wndsor Düşesi için tasarladığı 1972 tasarımı elbisede görebilirsiniz.
Bu serginin asıl amacı, kıyafetin giyildiği vücuda ve kişiye odaklanmak; tasarımcıya değil.
Fotoğraf: Pierre Antoine
Palais Galliera'daki küçük odalardan birine yerleştirilen tuvalet masalarının çekmeceleri açılmış ve içine seksi çoraplar yerleştirilmişti, ayrıca Oyuncu Sarah Bernhardt'ın tüylü Belle Epoque pelerini de bu odada sergileniyordu. Odada, tümüyle bir boudoir havası esiyordu. Bir başka çarpıcı sergi parçası ise Elsa Schiaparelli'nin Sanatçı Salvador Dali'yle beraber tasarladığı ayakkabı-şapkaydı.
Küratörün vizyonu ve sunduğu hikaye ne kadar güçlü olursa olsun, sergiyi takip etmekte yine de zorlandım. Sergide ilerledikçe, tasarımcılar ve o tasarımların sahibi olan asil kişiler arasında bir rekabet varmış hissine kapıldım. Giyenin kim olduğunu anlayıp kıyafeti öyle incelediğimde, hikaye çok daha açık bir hal alıyordu. Diğer zamanlarda ise sadece kıyafetin kendisi öne çıkıyordu, örneğin Jean Paul Gaultier'in konik sütyenli kadife elbisesi veya Maison Martin Margiela'nın sentetik saçlardan yapılmış kabanı ve peruğu...
Fotoğraf: Pierre Antoine
Daha çağdaş kıyafetler ve onları giyen tanınmış insanlarla eski çağlara ait kıyafetleri ayırt etmek de kaçınılmaz olarak zorlaşmıştı.
Saillard'ın kıyafetleri, "insan ansiklopedisi" olarak gördüğü çok açık ve bu görüşünde onu haklı buluyorum. Sergide, 1805 yılında İmparatoriçe Joséphine de Beauharnais'in giydiği bir elbise de bulunuyordu. Bu elbise, basit, doğa motifleriyle süslenmiş müslin bir elbise. Ama can alıcı noktası şu: müslin kumaşı, Napolyon Bonapart tarafından yasaklanmıştı çünkü müslin, o zamanlar Fransa'nın düşmanı olan İngilizlerden ithal edilen bir kumaştı. Joséphine bu kumaştan dikilmiş bir elbiseyi giymek için beyaz yalanlara başvurmuş olmalı. O beyaz sade elbisenin önünde durdum ve kıyafetlerin ne çok kişisel hikayeyi içlerinde barındıklarını düşündüm.
"Tha Anatomy of a Collection" sergisi, Palais Galliera'da 23 Ekim 2016'ya kadar görülebilir.