Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Evde geçirilen hafta sonlarında zamanınızı bol bol okuyarak değerlendiriyorsanız sizi buraya alalım. Vogue Türkiye ekibinin kitap önerilerini okuma listenize almak isteyebilirsiniz.
Vogue 1972, Photo by Alex Chatelain/Condé Nast via Getty Images
Evde geçirilen hafta sonlarında zamanınızı bol bol okuyarak değerlendiriyorsanız sizi buraya alalım. Vogue Türkiye ekibinin kitap önerilerini okuma listenize almak isteyebilirsiniz.
Beril Türkmen, Moda Konuları Editörü
En sevdiğim yazarlardan Haruki Murakami’nin Dans Dans Dans romanı bir süredir listemde bekliyordu, sıra nihayet ona geldi. Japon yazarın ayrıntılı betimlemeleri, her biri kendine has ve dolambaçlı karakterleri benim için okumayı hem çok keyifli hem de çok akıcı kılıyor. İlk kez 1988’te basılan ve Yaban Koyununun İzinde’nin devamı niteliğinde yazılan kitapta, ana karakterin yalnızlığını anlamlandırmaya çalışmasını, hayatını ve hayatına temas eden kadınları kendi anlatımından okuyoruz.
Gamze Kantarcıoğlu, Yazı İşleri Müdürü
Philip Roth’u coşkulu, sert, yaramaz ve mizah yüklü anlatımıyla, çağdaş Amerikan edebiyatının en güçlü kalemlerinden biri olarak görmüşümdür her zaman. Provokatif tarzıyla beni daima kendine çeken bu eksantrik yazarın Bir Erkek Olarak Yaşamım adlı kitabı da, ismini görür görmez bende merak uyandırdı. Yazarın başka bir “yazar”ın metinlerine yer verdiği, kurgu içine kurgunun karıştığı kitapta, iki kısa öykü ve bir roman yer alıyor. Diğer Roth kitaplarında da karşımıza sıkça çıkan orta sınıf Musevi aile ortamı, türlü sapkınlıklar ve bolca travmanın bu metinlerde de eksik olmadığını söyleyebilirim. Can Yayınları’ndan Emrah Serdan’ın akıcı çevirisiyse, Roth’un cüretkar üslubunu daha da güçlendirmiş.
Merve Arda, Fotoğraf Editörü
Çağımızın gerçeklerinden bizi epeyce uzaklaştırarak gelecekten bir distopya sunan Tokyo’nun Son Çocukları, Japonya’nın dış dünya ile bağını kestiği, ağaçların zehirli meyve verdiği, “Yaşayalım Yeter Günü”nün kutlandığı yeni bir dünyayı bizlerle buluşturuyor. Tawada’nın da betimlediği gibi; yaşlıların sonsuza dek yaşadığı, çocukların da bir türlü serpilip büyümediği bir dünya… Mumei ve dedesinin yaşadıkları felaketin ardından yaşama devam etme hikayesini okurlarıyla buluşturan Tawada, insanlara, insanlığın anlamını çok geç olmadan hatırlatan nitelikte dersler veriyor. Kavramları yeniden sorgulatmasının yanı sıra samimi ve sürükleyici diliyle de elimden bırakamadığım kitaplar arasına girmeyi başarıyor.
Aydan Sıvacı, Moda Editörü
Yakın arkadaşlarım tarafından sıkça önerilen bu klasik, uzun zamandır kütüphanemde duruyordu. Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Alman yazar Hermann Hesse’nin başyapıtlarından olan kitap, Birinci Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda yazılmış. Bir yıkımın ardından insanları yaşamlarını yeniden inşa etmeye çağırıyor. Kitabın kahramanı Siddhartha, Budha hikayesindeki gibi bir prens. Kendi gerçekliğini aramak ve aydınlığa kavuşmak için sarayı ve tüm servetini terk ediyor. Budizm felsefesinden örneklerle hikayeleştirilmiş bu eser için yazarın sözleri şöyle: “tüm dinlerde, insanların benimsediği tüm inanış biçimlerinde ortak olan yanı, tüm ulusal ayrımları aşan, tüm ırkların, tüm bireylerin benimseyebileceği şeyi yakalamaya çalıştım.”