Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Vücut kıllarını 'istenmeyen tüyler' diye etiketleyip ötekileştiren güzellik ve medya sektörüne, Fransız kadınlarından mesaj var. Siz görmeye tahammül edemeseniz de, prenseslerin de kılları olabilir!
Kusursuz güzelliğin resmini çizip çizemeyeceğinizi bir düşünün. Aklınıza ilk gelen güneşi yeni öpmüş bir tenin bronzluğu, yağ oranının yüzde sekizin altında olduğu fit bir vücut, renkli gözler, dolgun dudaklar, sarışın ve parlak saçlar değilse, body positivity hareketi amacına ulaşıyor demektir.
Fotoğraf: Getty Images Turkey
Barbie kadar güzel olma hayaliyle büyüyen minik prenseslerin, ergenlik dönemlerini sağlıksız diyetlerle ve estetik ameliyatı olmak için gün sayarak saatlerce ayna önünde geçirmelerine dur diyen body positivity akımı, masallardan çıkıp gelen prensesleri de özgürleştiriyor. Biliyorsunuz, yakın zamanda Barbie de hayatı boyunca ğirdiği diyete bir son verdi. 57 yıldır, 99-46-84 ölçüleriyle kusursuz ve doğaya aykırı bir güzellik algısı empoze eden Barbie bebekler, geleneksel güzellik normlarına kafa tutarak artık hem sarışın, hem esmer, hem uzun, hem kısa, hem de balık etli. Barbie'nin geleneksel güzellik normlarının dışına çıkması, body positivity ile doğrudan ilintili. Çocukların aynada kendilerini görmek istedikleri bir rol model olarak hayatlarına ufak yaşta giren bu oyuncak bebekler, nasıl görünmemiz gerektiği konusunda yıllardır en belirleyici faktörlerden biri.
Fotoğraf: @madonna
Güzellik sektörünün, uzaktan bakıldığında en büyük düşmanı gibi algılanan fazla kilolar ve vücut kılları aslında sektörün ekmeğine yağ süren en yakın dostları. Yıllardır medya aracılığıyla dayatılan tek bir güzellik formülü var: "Ne kadar zayıf ve kılsızsanız, o kadar iyi." Yağ yakıcı ve tüy dökücü kremler, derimizi yakma pahasına uygulattığımız lazer seansları ve bugüne kadar dişimizi sıka sıka katlandığımız epilasyon seansları. Vücut kıllarımızdan kurtulmak için çekmediğimiz işkence yok.
Hafta başında Twitter dünyasının öne çıkanlarına göz atarken, trending topic olan 'Les Princeseses ont des Poils' hashtag'ine denk geldim. Fransızca, 'Prenseslerin de kılları var.' anlamına gelen bu hashtag, Fransız kadınlarının önderliğinde gerçekleşen bir sosyal medya hareketinin sloganı. Kadınlar hep bir ağızdan "Kıllarınızı sevin!" mesajı veriyor. Hashtag'i kullanan bütün kadınlar, koltuk altı tüylerinin ya da bacak kıllarının fotoğraflarını çekip, Twitter hesaplarında paylaşıyorlar. Fotoğrafları görür görmez, ilk olarak Madonna'nın iki yıl önce Instagram hesabında yayınladığı fotoğrafı hatırladım. Madonna'nın "Long hair, don't care!" notuyla paylaştığı o meşhur fotoğrafı, 'Les Princesses ont des Poils' hareketinin ilk çıkış noktası olarak değerlendirebiliriz.
Geçmişe baktığımızda, vücut kıllarının her zaman düşmanımız olmadığı apaçık ortada. Sophia Loren'in 60'larda verdiği pozu mercek altına alınca, eskiden tüylerimiz ve kıllarımızla daha barışık olduğumuz aşikâr. 57 yıldır Barbie'yi tek tipleştirerek, yeni çağa ayak uyduramayacağını anlayan Ruth Handler gibi, vücut kıllarımızı 'istenmeyen tüyler' diye etiketleyip ötekileştiren güzellik sektörü için şekilci kurallarını düşünme vakti.