Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Bir oyuncak bebeğin kültürel fenomene dönüşme süreçlerini görselleştiren “Barbie: the Exhibition” sergisi, 65 yıllık endüstriyel başarısının yol haritasını çıkarıyor.
Antropolog Tayfun Atay, Hayallerimizin Seyir Defteri kitabında yer alan Barbie tahlilinde, bir olgu olarak bu oyuncak bebeğin İkinci Dünya Savaşı sonrasında, kadının statüsündeki radikal değişimle ve global düzlemde yaşanan kültürel dönüşümle ilgili olduğundan bahsediyor: “1959’da Amerika Uluslararası Oyuncak Fuarı’nda ilk kez dünyanın karşısına çıkışından bu yana Barbie’nin 60 yılı aşkın hikayesi, insanlığımızın 20’nci yüzyılın ikinci yarısından bugüne, uluslararası kapitalizmin Soğuk Savaş ikliminden uluslar-üstü küresel kapitalizme yol tutan serüveninden izdüşümleri bol bol önümüze çıkarır.” Atay’ın anlattığı izdüşümleri yaratan şey elbette Barbie’yi ortaya çıkaran fikirdi öncelikle. Dolayısıyla buradaki en mühim mesele, Barbie’nin doğuş hikayesi aslında. Amerikalı iş kadını Ruth Handler’ın (1916-2002), kendi kızı Barbara’nın oyuncak bebeklere yetişkin rolleri verdiğini fark etmesiyle başlıyor bu ikonik bebeğin öyküsü. Ardından 1956 yılında Handler Almanya’ya yaptığı yolculuk esnasında, Bild gazetesinde yayımlanan popüler karikatür “Lilli”nin oyuncak bebeğinin üretildiğini görüyor. Kocası, Mattel oyuncak şirketinin kurucularından olan Handler, şirket yönetimine bez bebeklerdense yetişkin görünümlü oyuncak bebeklerin çocukların ilgisini çektiğinden bahsediyor ve örnek olarak “Lilli” bebeği sunuyor. Burada önemli bir nokta olarak, “Lilli” karakterinin özellikle erkekleri hedefleyen, yetişkinlere yönelik erotizm de içeren bir çizgi-karakter olduğu bilgisini vermek gerekli. Handler’ın saptama ve önerilerine kulak veren Mattel, Barbie’nin üretimini başlatıyor ve tüketicilerin dikkatini çarpıcı biçimde soğurarak satışların patlamasına neden oluyor. Böylece günümüze dek sürdürülebilir şekilde ilgi odağı olan bu oyuncak, Greta Gerwig yönetimindeki filmiyle sansasyonel düzeyde başarı elde etmesinden de anlaşılacağı üzere, bir fenomen olduğunu kanıtlıyor.
Londra merkezli Design Museum, Barbie: The Exhibition başlıklı sergisiyle, bu fenomen bebeğin tasarım perspektifinden gelişimini gözler önüne sererken, 65 yıla yayılan kültürel etkisini analiz ediyor. Sergide yer alan ve 180 adet örnek bebeği içeren 250 obje arasında, yukarıda bahsettiğimiz kilit sene olan 1959’da üretilmiş ilk Barbie de yer alıyor. İzleyiciler geçmişten günümüze onlarca bebeği yakından inceleme fırsatı bulurken, 1950’lerden günümüze kadın haklarında yaşanan gelişmelere paralel olarak çeşitlilik ve temsiliyet konularındaki başkalaşım sürecini takip ediyor. Zira, Barbie’nin kadın rollerine ve görünümlerine atıfla farklı farklı temsillerde karşımıza çıktığını düşündüğümüzde, aslında bu oyuncağı toplumsal dinamikleri yansıtan bir araç olarak da tahayyül edebiliyoruz. Atay’ın bu konudaki eleştirel fikirlerine göz atalım: “Dikkat edilecek olursa savaş sonrası, özgürlükçü bir popüler kültür ikliminin havaya hakim olduğu, televizüel görsel medyanın gündelik hayatı etkisi altına almaya başladığı ve en önemlisi, kadının profesyonel iş yaşamında daha kararlı ve ısrarlı motivasyonla ortaya çıktığı dönemdir. İşte bu zaman kesiminde, oyuncak bebek temsilleri, her haliyle bebek olmaktan çıkıp yetişkin tasarımlı bebek ya da yetişkinleştirilmiş bebek olarak büyük ölçekli endüstriyel mahiyette geçiş yapıyor.”
Barbie bebeklerin önceleri top model’den pop star’a yıldızlaşan güzel ve yetişkin kadınları odağa alarak büyüttüğü endüstrisinde, son yıllarda yine sosyal dinamiklerin etkisiyle alternatif seçeneklerle karşımıza çıkıyor. Çünkü burada da Barbie’nin yeni sürümleri çokkültürlülüğü ve beden olumlamayı da içine alarak etki alanını derinleştirmeye devam ediyor.
Barbie: The Exhibition sergisi bu sihirli formülü bulmuş oyuncak bebeğin, teknik ve materyal bağlamında da ne denli inovatif bir ürün olduğunun altını çiziyor. Barbie’ye ait olan tüm objeler, aksesuarlar ve kıyafetlerin evrimi, farklı kültürlere özgü motiflerle birleşiyor; böylece evrensel düzlemde kitlelere hitap edebilecek seçimlere ulaşıldığının altı çiziliyor. Sergide en dikkat çeken oyuncak bebek örneklerine baktığımızda, 1971 yılından zamanın en popüler figürü sörfçü kız Sunset Malibu Barbie’yi görüyoruz. Diğer yandan, 1985 yılında üretilmiş Day to Night Barbie, akşam için bir kokteyl elbisesine dönüşen pembe döpiyesi ile 1980’lerde kadınların iş hayatındaki dönüşümünü sembolize ediyor. 1992 yılında 10 milyon adet satan Totally Hair Barbie’nin yanı sıra, siyahi, Asyalı ve hispanik bebeklerin de izleyiciye sunulduğu sergide Down sendromlu, tekerlekli sandalyeli ve kilolu oyuncak bebekleri de görmek mümkün. Mattel’in Los Angeles genel merkezinden ödünç alınan özel parçalardan, 1968 yılında üretilen Talking Barbie prototipi de dönemin yenilikçi yaklaşımını en iyi gösteren örneklerden. Keza bu bebeğin içindeki ses mekanizması, şeffaf bir gövdeden dışarı uzanan iple aktive oluyor, bebeğin konuşması sağlanıyor. Koleksiyonerlerin sahip olmak için yarıştığı 1 numaralı Barbie ise, 1959 yılında üretilen ilk model. El boyaması materyali ve siyah-beyaz mayosuyla bu nadir bebeğin, Conran Vakfı’nın desteği ile Design Museum’un koleksiyonuna dahil edildiğini ekleyelim. Barbie evrenini, bu fenomen bebeğin arkadaş çevresinden televizyon reklamlarına, oyuncak evlerinden ulaşım araçlarına, üretim şeklinden onu bir markaya dönüştüren pazarlama stratejilerine mümkün olan tüm farklı yönlerden sunan sergi olayın ciddiyetini ve endüstriyel disiplinini müthiş biçimde gözler önüne seriyor.
Londra Design Museum’da gerçekleşecek Barbie: The Exhibition sergisi 23 Şubat 2025 tarihine dek açık olacak.