Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Kendini taparcasına sevenlere narsist deriz. Peki narsist aslında göründüğü gibi midir? Psikiyatrist Alper Hasanoğlu bu çağın fenomeni dediği narsizmin insan ruhundaki izdüşümünü ve kadınlardaki tezahürünü yazdı.
Emel 30’lu yaşlarında, oldukça güzel ve başarılı ama ilişki sorunları yaşayan bir kadındır. İlişkilerinde hep bir maskenin arkasına sığınır. Gerçek benle ideal ben arasındaki fark, duygu ve davranışları arasında çelişkilibir bölünme yaratır:
Sevgi, yakınlık ve emniyet duygusuna duyduğum özlemi saklama çabamdan öylesine yorgun ve bitkinim ki... Hayır, gerçekte nasıl olduğumu kimsenin bilmesini istemiyorum. Bu kendinden emin maskemin arkasındaki sevgiye ve yakınlığa aç kadını gören olsa utancımdan ölürüm. Onun yerine, iyi bir dış görünüşüm olmasına, insanlara sevecen ve dostça davranmaya çalışıyorum. İnsanlar benim hakkımda şöyle düşünmeli: Genç, dinamik, aktif, kendinden emin ve her şeye açık. Tuttuğunu koparır, kendini savunabilir, işinde başarılı, kendini ezdirmez. Gerçek benden hiçbir şey göstermeden, bütün enerjimi insanların beni, hayatını istediği gibi şekillendiren ve yaşayan bir kadın olarak görmeleri için harcıyorum.
Kendime şunları söyleyip duruyorum: Gerçekte nasıl olduğunu fark etmelerine kesinlikle izin veremezsin! Gülümse Emel, gülümse, biri seni gözetliyor olabilir. Zaten senin aptalın teki olduğunun farkındalar, ciddiye almıyorlar. Mutluymuş gibi yapmalısın, kimse seni sarsamamalı.
Bir şeyleri yanlış yapacağım diye durmaksızın kaygı içindeyim. Aptalca davranacağım ve reddedileceğim diye ödüm kopuyor. Başkalarının beni nasıl gördükleri konusunda endişelenip duruyorum. Keşke herkesin hoşuna gidebilsem. Oysa kendimi çoğunlukla önemsiz ve değersiz hissediyorum. Kim ister ki beni?
Emel yalnız değil. Günümüzde çok sayıda kadın kendinden emin görünürken, aslında oldukça güvensiz, kararsız, kendini sevilmeye layık değilmiş gibi hissediyor. Bu kadınların önemli bir kısmı oldukça başarılı bir kariyere sahip olmalarına rağmen kendilerini başarısız buluyorlar. Yakınlığa delice özlem duyarken, uzun süreli ilişkilere girmekten ödleri patlıyor. Bir kısmı sakinleştiricilere ya da alkole sığınırken, diğer bir kısmı sevilme olasılığını dış görünüşleriyle ve ölümüne ince olmakla özdeşleştiriyor. Durmaksızın diyet yapıyor, birkaç yüz gram alsa kendini mutsuz hissediyor ve güzel olabilmek için sık sık bıçak altına yatıp fiziksel acılara katlanıyor. Yeter ki, ruhsal acısı kısa bir süre için bile olsa dinsin.
21. yüzyılı tanımlayacak birkaç kavramdan biri de narsizm. Bireylerin birbirleriyle olan ilişkilerini belirleyen bir durum olmasının yanında, çağı belirleyen bir fenomen. Geçen yüzyılın başında arzu ve isteklerin toplumsal beklentiler ve değerler nedeniyle bastırılmasıyla ortaya çıkan ruhsal sıkıntıların yerini, günümüzde bireyin durmaksızın daha çok istemesine izin veren ve hatta teşvik eden 21. yüzyıl kültürünün yarattığı yetersizlik, tatminsizlik ve değersizlik duyguları aldı.
Birey olmak adına bireyciliğin durmaksızın körüklendiği 80’li yılların sonlarından itibaren globalizm insanlardan daha çok, daha çok tüketmelerini ve tüketir tüketmez ellerindekini hiçbir suçluluk hissetmeden bir kenara fırlatıp atabilmelerini istiyordu. Ama tüketebilmek için önce sahip olmak gerekiyordu. Oysa kimsenin sahip oldukları durmaksızın tüketmeye yetmiyordu. Bunun doğurduğu tatminsizlik ve yetersizlik duygusuyla birlikte, birey olmanın bencillik ve empati yoksunluğu olarak anlaşılması narsizmin kapılarını araladı. Güç sahibi olmak bu tatminsizlikle başa çıkmanın en kestirme yolu olarak göründü ve herkes kendi iktidarının peşine düştü. Bu yüzden narsizm deyince akla hemen erkekler gelir. Tarih boyunca güce ve iktidara hep erkekler egemen olmuştur çünkü...
Kendi küçük dünyalarında kadına egemen olmanın peşinde koşan günümüzün narsist erkekleri... Başlangıçta çekicilikleri, hoş sohbet olmaları, kariyerleri, giyim kuşam tarzlarıyla kadınların ilgisini çeken ama durmadan kendilerinden bahsetmeleri, karşılarındakinin duygularına önem vermemeleri, gittikçe soğuyan mesafeli tavırlarıyla ya can yakan ya da can sıkan erkekler...
Oysa narsizmin pek de dikkat çekmeyen bir kadın hali de vardır. Kadınların azımsanmayacak bir kısmı stabil bir kendilik değeri duygusuna sahip değildir. Ama dış dünyayla ilişkisinde kendinden emin bir tavır sergilemesine olanak sağlayan bir maskesi vardır. Bu maskenin arkasında kolay incinen, kendinden emin olmayan, değersizlik duygularıyla boğuşan bir kadın saklanır. Bu maske iyi performansı, mükemmeliyetçiliği, ince, seksi ve çekici olmayı içerir. Kırılgandır ve her türlü reddedilme veya eleştiri, sevilmediği duygusunun ortaya çıkmasına neden olur. Bunlara, kadın erkek ilişkilerinde ortaya çıkan terk edilme ya da sevgili tarafından yutulacakmış gibi olma şeklinde, birbirine zıt kaygı ve korkular eşlik eder. Kendisininkinden çok, karşısındakinin istek ve ihtiyaçlarını doyurmaya çalışır.
Dokunmadan dans etmek
Narsist kadın oldukça çekicidir. Dış görünüşüne önem verir, güzel ve fittir. Oysa en temelde kendini reddeder. “Çirkin ve şişmandır dolayısıyla sevilmeye layık değildir!” Yakınlık ve sevgiye hasret duyar, öte yandan yakınlaşmaya başladığı an kaçar. Bağımsız olmaktan dem vurur, oysa yalnız kalmaktan ölesiye korkar. Her şeyin yolunda olduğu rolünü oynarken, içten içe depresif ve mutsuzdur. Duyguları ve davranışları birbirine zıt özellikler taşır. Zaten kendisi de gerçekte kim olduğundan emin değildir.
Kendi etrafında dans eder, ama bir türlü kendisine dokunamaz. Kendine yabancıdır. Derinden derine sorup durur: O, mutsuz depresif bir kadın mıdır, yoksa çevresindeki herkesi canlandıran, neşeli kadın mı? Çevresinden aldığı geri bildirimler de bu soruyu doğru yanıtlamasına yardımcı olmaz. Çünkü en yakınındakiler bile onu, sorunsuz, yardımsever, kendi ayakları üzerinde duran, tutarlı biri olarak değerlendirir. Oysa o, kendini yalnızca kısa süreler boyu böyle hisseder.
“Ayna, ayna, güzel ayna! Söyle bana bu dünyada en güzel kim?” Pamuk Prenses masalındaki Kraliçe’nin bu kilit sorusu, kendine güvenmeyen, kendini sevmeyen bütün narsist kadınlar için de geçerli. “Tabii ki sizsiniz kraliçem” yanıtı kısa bir süre için içsel dengesini bulmasına yardımcı olsa da, onaylanmaya duyduğu ihtiyaç bir süreklilik arzeder. En güzel olma arzusuyla, kendinden daha güzel birilerinin olma olasılığı arasındaki çelişik korku en temel duygusal çatışmasıdır narsist kadının. Bu yüzden de bir bara, restorana girdiğinde ilk baktığı şey oradaki güzel kadınlardır. Eğer daha güzel bir kadın olmadığını görürse, en azından o geceyi kurtarır...
Narsist kadın kendini gerçekçi olarak değerlendirme yetisini geliştirememiştir. Kendini iyi hissedebilmek için başkalarının alkışına ve hayranlığına ihtiyaç duyar. Ama bu hayranlık ve alkışların kişiliğine değil, güzelliğine ve performansına olduğunu bilir. Bu nedenle de güzel görünmek, bedensel olarak fit kalmak, başarılı olmak için sürekli bir çaba içindedir. Denebilir ki, kim güzel ve başarılı olmak istemez? Narsist kadının çelişkisi, kendini iyi hissetmesinin yalnızca bunlara bağımlı olmasıdır. Bu özelliklerin kaybı, örneğin yaşlanmaya başlamak derin depresyonların kapısını aralar. Yaşlanmaya başlayan bir narsisti kurtarabilecek tek şey, bir süre için olduğundan daha genç görünmektir.
Emel, uzun süre arar diye bekledi. Söz vermişti arayacağına. Ama telefon çalmıyor işte. O telefona, telefon ona bakıyor. Endişelenmeye de başladı; acaba başına bir şey mi geldi? Sevgilisi de oldukça süratli araba kullanıyor. Böyle boş kuruntulara ne kadar sık kapıldığını söyleyerek kendini rahatlatmaya çalışıyor. Öyleyse neden aramıyor? Ne aptal herif! Sebep ne olabilir? Çok mu meşgul de zaman bulamıyor? Ama söz verdi. Sakın bir başkasıyla birlikte olmasın? Hayır, sanmıyor. Ama... Çelişik düşünceler dolanıp duruyor kafasının içinde. Aramalıydı ama! Saçmalama, bu yaptığın çocukça! Kaygı, korku, şaşkınlık ve öfke birbiriyle yer değiştirip duruyor. Bu kadarı utanmazlık! Ona güvenilmeyeceğini ta başından bilmen lazımdı. Doğru düzgün ilgilendiği mi var seninle? Onun için ufacık bir değerin olduğunu sanmıyorum.
Ve sonunda arar, tabii ki araması gereken saatten çok sonra. Bir yandan sesini duymuş olmaktan memnun, diğer yandan bu kadar beklemek zorunda kaldığı için kırgın. Hayal kırıklığını ifade edemediği için de sevgilisini suçlamaya başlar Emel ve sonunda kavgaya dönüşür konuşmaları. Sevgilisi onu histerik bir tepki göstermekle, o da sevgilisini güvenilmez biri olmakla suçlayıp telefonu kapatırlar.
Acı çeke çektire
Narsistik öfke kırgınlıkla başlayıp intikam alma fantezilerine giden bir yolculuktur: “Bunu bana nasıl yapabilir?” İçten içe terk edilme korkusu duyan narsist kadın, sevgilinin beklentilerinin dışında bir davranış göstermesine tahammül edemez. Sevgiliyi şekillendirerek tahakkümü altına almaya çalışır ve isteği dışında bir tutumla karşılaştığında öfkelenir. Ama sonra korkar ve alttan alır. Çünkü erkek narsist bağımsızlığı için savaşır ve yalnız kalırken, kadın narsist onaylanma ihtiyacı nedeniyle sevgiliyi kaybetmeye tahammül edemez. Bütün öfke krizlerine rağmen terk edilmemek için aşırı bir uyum çabası gösterir. Zaman zaman neredeyse kendi kimliğinden vazgeçecek ve sevgilisiyle özdeşleşmeye varacak kadar. Sevgilinin başarısı onun başarısıdır. Sevgilisi parlarsa, o da gururla parıldar.
Kadın narsist bir anlamda gizli narsisttir. Onu tanımak, erkek narsisti tanımaktan çok daha güçtür. Ama narsizmin kadın hali, en az erkek hali kadar bireyin kendine ve ilişkilerine zarar verir. Ne yazık ki erkek narsist kadar da değişime dirençlidir. Değişmeden, acı çeke çektire ilişkiden ilişkiye koşar. Yalnız kalmaktan ölesiye korkarak ve çoğunlukla hep yalnız kalarak...
-Alper Hasanoğlu
Fotoğraf: Jessica Miller (Getty Images Turkey)
Mayıs 2012