Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Cemre Narin, İstanbul'un en taze soluklu gurme istasyonlarını yazdı.
Fotoğraf: Dinçer Dinç, Claudia Sofia, Nelson Garrido
Mevsim, sokakta kestaneyle ısınma, üst üste üç beş mandalina yeme, balkabağı pişirme mevsimi. Yeme-içme anlamında en heyecan verici aylar bunlar. Hurma, kan portakalı, kerevizler, turplar, pancarlar kışın çıkar meydana. Aralık ayı davetlerle hareketli geçer. Ocak’ta da bol bol evde oturup kendi mutfağımda neler pişireceğimi düşünürüm. Kışın daha fazla yemek yediğimiz bilimsel bir gerçek çünkü. Isınmak için, yeterince hareket etmediğimizden, karanlık havanın kasvetinden... Nedeni ne olursa olsun, bari iyi, güzel yemekler yiyelim, dedim ve oltama takılanları sizin için derledim.
İstanbul’da son aylarda heyecan verici birçok restoran açıldı. Kuruçeşme’deki TOI’nin şefi ve ortağı İsmet Saz’ın Kanyon’da açtığı Steeve’de hemen hemen her şey ev yapımı, malzemeler yerel ama menü farklı mutfaklardan. Kars gravyerli klasik Fransız soğan çorbası, ev yapımı tortilla ile servis edilen chili con carne ve kokoreçli mini lavaş favorilerim.
Kuruçeşme’de açılan Alaf ise Alancha’dan tanıdığımız şef Murat Deniz Temel’in yeni yeri. Alev anlamına gelen Alaf’ın üst katında yenilikçi bir menü var. Girişteki Alaf Sokak’ta ise kokoreç, kelle söğüş gibi sokak yemeklerini ufak dokunuşlarla servis ediyorlar.
Nişantaşı’nda açılan Lokanta Kru da yine bir şef lokantası. Kru, Kruvasan ve Kruton’dan tanıdığımız Ufuk Ügümü’nün hemen karşı kaldırımdaki yeni yeri. Yemekler her gün taze gelen malzemelerle pişiyor ve bitince bitiyor. Esnaf lokantasını andıran menüsü akşam için de şahane bir seçenek. Rastlarsanız, çıtır çıtır uykuluğu kaçırmayın.
Bir yeni mekan da Yeniköy’deki Araka. Fümée ve Müzede Changa’dan tanıdığımız şef Pınar Taşdemir’in kendi restoranı Araka, son yıllarda giderek hareketlenen Yeniköy’ün sakin bir sokağında, iki katlı eski bir binada. Mekandaki birçok detay, Pınar’ın yalın çizgisini taşıyor. Yüksek tavanlı salonun dışında, arkada bir de bahçe kısmı var. Yemeklere gelince, tanıdık malzemelerle şaşırtıcı bir menü söz konusu. Yarısı sabit, diğer yarısı sürekli mevsime ve bulduğu malzemelere göre değişiyor. “O gün ne pişirmek istiyorsam onu yapıyorum” diyor Pınar. Yakında akşamları tadım menüsü de olacak. Araka’da bir öğlen hamsi tava, karalahanalı isli palamut ve nefis bir zeytinyağlı kereviz yedim. Menüdeki ördek konfit’in yanında ise balkabağı püresi, balkabağı turşusu, kuş otu ve közlenmiş buğdaydan pilav var. Avokado püresi ve çiğ kelekle servis edilen karides tartar da dikkat çekiyor. Üzerinde Avustralya’ya özel bir narenciye olan (en sevdiğim!) finger lime havyarları var. “Finger lime’ı nerden buldun?” diye soruyorum Pınar’a. Tabii ki kendisi yetiştiriyormuş. Sürekli menüde olan isli palamut ve lavantalı taş kadayıf kaçırılmamalı. Pazar günleri ise limonlu krep, incir reçelli yumurtalı ekmek, domates sirkeli bol sulu domates salatası gibi alışılmışın dışında bir kahvaltıya hazır olun.
Benim işim, yemek yemek. Bu yüzden bazen günde iki öğlen yemeği yemek, onlarca yemekten oluşan tadım menüleri tatmak, üst üste beş dönerciye gitmek gibi aktivitelerim olabiliyor. İşte tadı aklımda, damağımda kalanlardan bazıları...
Bu aralar Şişhane’deki Aheste’ye takılmış durumdayım. Aheste’nin bütün yemekleri şahane ama İran usulü Dudi pilavı efsane. İçinde isli pirinç, yabani siyah pirinç, basmati pirinç, kızarmış çıtır sarımsak ve soğan, zereşk üzümü, taze kişniş ve lime var. O kadar lezzetli ki, her gün yiyebilirim!
Fotoğraf: Dinçer Dinç, Claudia Sofia, Nelson Garrido
Kadıköy’deki Basta! Street Food Bar’da ağır pişmiş kuzu kaburga, yoğurt sos ve harissa’lı dürüme, ev yapımı brioche ekmeği içinde közlenmiş patlıcanlı mayonezli kuzu burgere bayılmamak imkansız. Ama her zaman tatlıya yer ayırmalı, hele tatlılardan biri karamelli, bol fındıklı Basta sütlaç ise.
Kasım başında, dünyanın en iyi restoranlarından sayılan Mirazur’un şefi, ekibiyle birlikte iki akşamlığına Mikla’nın mutfağını ele geçirdi. İstanbul’dan aldığı ilhamla şef, safranlı midye, fasulye püreli ızgara kalamar, enfes porçini mantarlı tart, ayva granita gibi unutulmaz yemekler yaptı. Ama en aklımda kalan, kuzunun yanında gelen alıç turşusuydu. Minicik elmaları andıran, sapları üzerinde kırmızı turşular hem son derece şirin hem de dâhiceydi.