Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Geçtiğimiz yılın en çok ses getiren filmlerinin birçoğunda kamera arkasında bir kadının olduğunu düşünürsek, Akademi’nin adaylarını açıklayacağı 15 Mart günü yalnızca erkek yönetmenlerden oluşan bir adaylar listesinin hiçbir bahanesi olamaz.
2021 En İyi Yönetmen Oscar’ı yarışını en önde götüren isimlerden Regina King veya Chloé Zhao aday gösterilirse söz konusu kategoride yer verilen beyaz olmayan kadın olacaklar. Oldukça çarpıcı bir gerçek bu ve bir başka apaçık adaletsizliğe dikkat çekiyor: Akademi’nin 92 yıllık tarihi boyunca yalnızca beş kadın yönetmen (Lina Wertmüller, Jane Campion, Sofia Coppola, Kathryn Bigelow ve Greta Gerwig) bu kategoride aday gösterildi ve bunlardan yalnızca biri -Bigelow- ödülü kazandı.
2020’nin erkeklerden ibaret kısa listesinin yarattığı hayal kırıklığının ardından, bir sonraki seremoninin listesi neden farklı olsun? Çünkü devam eden pandemi film endüstrisini her anlamda dönüştürdü. Hasılat rekorları kırması beklenen filmlerin çıkış tarihlerini ertelemesiyle birlikte, streaming aracılığıyla yayınlanan bir grup düşük bütçeli bağımsız film eleştirmenleri ve izleyicileri cezbetme şansına nail oldu. Bu filmlerin çoğu küresel bir tanınırlığa sahip olmayan ve ortalama bir Oscar adayına kıyasla daha ufak pazarlama bütçelerine sahip kadınlar tarafından yönetildiğinden tanıtımlarının kuvvetinden ziyade nitelikleri baz alınarak değerlendirildi.
15 Mart 2021’de duyurulacak adaylar listesi öncesinde size, tarihe geçmeye kararlı 10 kadını ve izlenecekler listenize hemen eklemeniz gereken sıra dışı filmleri sunuyoruz.
Nomadland © Entertainment Pictures / Alamy Stock Photo
Şairane yolculuk filmi Venedik’te Altın Aslan ve Toronto’da People’s Choice Award kazandığından bu yana -ki her iki ödül de önemli Oscar işaretleri kabul ediliyor- Pekin doğumlu yönetmen durdurulamaz bir yükselişte. Frances McDormand’ın kariyerinin en iyisi denebilecek düzeydeki performansıyla bu efkârlı dram filmi, Amerikan yabanında bir nesil işçinin, 2008 çöküşünün ardından yaşamlarını yeniden kurma amacıyla göçebeleşmesini anlatıyor.
One Night In Miami © Entertainment Pictures / Alamy Stock Photo
If Beale Street Could Talk ile Oscar kazandıktan neredeyse iki yıl sonra oyuncu, yönettiği ilk uzun metrajlı filmiyle geri dönüyor. Siyahi ikonlar Malcolm X (Kingsley Ben-Adir), Cassius Clay (Eli Goree), Jim Brown (Aldis Hodge) ve Sam Cooke (Leslie Odom Jr.) bir motel odasında bir araya gelip eşitlik mücadelesini tartışıyor. Protestolarla dolu olaylı bir yılın ardından son derece dokunaklı bir film.
Never Rarely Sometimes Always © Focus Features/Kobal/Shutterstock
Brooklyn’li yönetmenin yürek parçalayan ve samimi bu en yeni projesi, kürtaj için Pennsylvania’dan New York’a uzanan tehlikeli bir yolculuğa çıkmış bir gencin (Sidney Flanigan) zihnine dalıyor. Filmin yavaş açılan hikâyesi finalde insanın midesine yumruk gibi oturuyor ve izleyiciye, pandemi devam ettiği sürece daha da göz ardı edilen üreme haklarımızı korumayı büyük bir etkiyle hatırlatıyor.
THE ASSISTANT © Everett Collection Inc / Alamy Stock Photo
#MeToo hareketi yakın zamanda birçok filme ilham verse de bunlardan yalnızca birkaçı, Avustralyalı yönetmenin sürükleyici iş yeri gerilim filminin tesirine ve hassasiyetine erişebiliyor. Julia Garner’ın New York’taki bir yapımcılık şirketinde çevresi sarılmış ve cinsel istismar kültürüyle karşı karşıya kalmış bir asistanı canlandırdığı film, bastırılmış dehşet konusunda bir ustalık dersi niteliğinde.
Shirley © Courtesy of Neon
Sanrısal görselleri ve ele avuca sığmayan performanslarıyla Amerikan otörünün bu gotik fablı duyulara açılmış nefes kesici bir savaş. Yazar Shirley Jackson’ın kurgulanmış bir versiyonunu canlandıran Elizabeth Moss değişken, evden çıkmayan ve en yeni romanının peşini bırakmadığı bir karakter olarak akıllara kazınıyor. Film, titiz prodüksiyon tasarımından atmosferik sinematografisine ve alaycı senaryosuna dek büyük başarı gösteriyor.
On The Rocks © Courtesy of A24
Bu baba-kız dostluk komedisinde Oscar ödüllü senarist/yönetmen ve ilham perisi Bill Murray ile tekrar bir araya geliyor ve sonuçsa hem dokunaklı hem isterik. Murray emekli bir galericiyi ve eşinin (Marlon Wayans) onu aldattığından şüphelenen bir yazarın (Rashida Jones) egzantrik babasını canlandırıyor. İkili hakikati bulmak adına New York’ta bir yolculuğa çıkıp bu süreçte kalplerimizi fethediyor.
First Cow © Courtesy of A24
Samimi ve matemli işleriyle tanınan, bağımsızların göz bebeğinin en yeni filmi gerçek bir başyapıt. On dokuzuncu yüzyılda Oregon bölgesine gelen ilk inekten çalınan süt ile iş kuran bir aşçıyı (John Magaro) ve Çinli bir göçmeni (Orion Lee) anlatan tuhaf bir “western” filmi. Uzun süre hafızanızdan silinmeyecek, yumuşacık bir dostluk hikâyesi.
Kajillionaire © Matt Kennedy/FocusFeatures/Kobal/Shutterstock
Tasvirlerin üretken isminin yeni projesini anlatmak için “sürreal” kelimesi bile az kalıyor: Kötücül planları için atılgan bir suç ortağı bulan (Gina Rodriguez) bir dolandırıcı ailesini (Evan Rachel Wood, Debra Winger ve Richard Jenkins) izleyen tuhaf bir komedi. Kovalar dolusu pembe köpük, elden ayaktan düşüren titremeler ve insanın ağzını açık bırakan bir final de ekleyince ortaya July’nin bugüne dek imza attığı en iyi film çıkıyor.
Anya Taylor-Joy stars as "Emma Woodhouse" in director Autumn de Wilde's EMMA., a Focus Features release. Credit : Focus Features © Focus Features
Şeker renkli kostümleri ve nefis setleri sayesinde Amerikalı fotoğrafçının beyaz perdedeki ilk yapımı birkaç kategoride Oscar adaylığını garantilese de bu karşı konulamaz dönem filmini asıl bir arada tutan şey kendisinin marifetli yönetmenliği. Anya Taylor-Joy; Jane Austen’in felakete yol açabilecek sonuçlarına rağmen tanıdıklarının aşk hayatlarına karışan muhteşem anti-kahramanını keyif verici bir sertlikle canlandırıyor.
Miss Juneteenth © Courtesy of Vertigo
Teksas doğumlu bu yeni ismin siyahi kadınlığa dair canlandırıcı bir övgü niteliği taşıyan ve ses getiren ilk filminde Nicole Beharie, kızının (Alexis Chikaeze) üniversite bursu almasını sağlayacak bir yarışmayı kazanmasına yardım etmeye kararlı bekâr bir anneyi canlandırıyor. ABD’deki vahşi kölelik mirasından parçalanmış hayallerin etkisine birçok ağır konuyu rahatlıkla ele alarak muzaffer çıkmayı başarıyor.