Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Özge Gürel, sohbetimizin ardından aklımda gülümseyerek söylediği şu cümleyle kalıyor: “Benden habersiz dünyanın bir yerinde bir aksiyon yaşanmıyordur umarım.” Özge konfor alanından çıkmaya, her an keşifte olmaya adamış kendini. Mutluluk da onu böylece buluveriyor.
Her aşkın kendine özgü bir hikayesi var: Kimi, çocukluk hayalleriyle başlayıp masallara dönüşüyor, kiminin başrolüne hasret geçiyor. Kimi aşk hikayelerini özel kılansa tesadüfler... Kasım ayı röportajı için bir araya geldiğim Özge Gürel’in oyunculuğa başlama hikayesi de tesadüflerden beslenen o aşk hikayelerinden biri. “Oyunculuk, hayalini kurduğum bir meslek değildi, birbirimizi yolda bulduk. İyi ki de bu şekilde oldu” diyen genç oyuncu, oyunculuğu belki de üzerine planlar yapmadan karşılaştığı bir meslek olduğu için sevdiğini düşünüyor. Bugün oynadığı her karaktere kendinden bir parça, bir an katıyor: “Dümdüz, kalın duvarları olan bir karakter değilim. Özge olarak sınırları zorlamayı seven ve iniş çıkışları olan biriyim. Bu, herkesle empati yapıp her karakteri anlamamı kolaylaştırıyor sanırım” diyor.
Empati yeteneği ve enerjisi, Özge’nin başarısının ardındaki güçlerden. Elbette bir de benim işkoliklik olarak tanımladığım, onun beni “İşkolik olmaktan ziyade sorumluluğuma sahip çıkmak benimki” diyerek düzelttiği iş disiplini var. Öyle ki, bir projenin çekimleri devam ediyorsa, o sırada hayatındaki başka bir şeye odaklanamıyor: “Bu durum sevmediğim özelliklerimden biri ama kendimi başka türlüsüne hâlâ alıştıramadım. Her konuda fazla sorumluluk alıyorum, bu şahsi bir hedef. Ne kadar sorumluluk alırsam o kadar iyi hissediyorum” diyor. Sorumluluk alışı yalnızca kendini iyi hissetmek için de değil, sonunda ortaya çıkan kolektif işin başarısı da elbette çok değerli onun için. “Setler de mutfak gibi, işlerin takım çalışmasıyla yürüdüğü ve çok uzun çalışma saatleri olan yerler. Sette öğrendiğim en önemli şey şu: Herkes takım arkadaşım, hep birlikte güzel bir iş başarmaya çalışıyoruz ve mutsuz olursak işin de yemeğin de tadı kalmaz. Kendime koyduğum ilk kural işleri zorlaştırmamak, kolaylaştırabiliyorsam ne iyi.”
Bugünlerde yeni dizisi Sipahi için savunma sanatları dersleri alan Özge’ye göre oyunculuğun en güzel yanlarından biri hobilerini işine dâhil edebilmesi. “Savunma sanatları hep ilgi çekici bir alandı benim için. Sadece pratiği değil teorileri, hikayeleri, çıktığı ülkelerin o dönemdeki durumları... Merak ettiğim, zamanını bekleyen hobilerden biriydi ve şu an hayatıma işimin gerekliliği olarak girdi. Sürekli araştırıyorum, kitaplar okuyorum ve çok fazla terliyorum. Yeni bir şeye başlama hissi beni her zaman çok heyecanlandırıyor” diyen Özge, farklı ve yeni olanın peşinden koşmayı sevenlerden. Hayatı kaçırmama isteği olarak tanımlıyor bu durumu: “Yeni bir şey öğrenirken, yeni bir yere giderken, yeni biriyle tanışırken, önümdekinin muhteşem dersler alabileceğim bir başlangıç olduğunu biliyorum” diyor. Bugün vazgeçilmezi olarak konumlandırdığı neredeyse her şeye konfor alanından çıktığında kavuşmuş Özge: “Kendimi tanıyorum, risk almadan kazandıklarımın beni mutlu etmeyeceğini biliyordum” diye ekliyor.
Konfor alanından çıkıp tanıştığı mesleğinin bir diğer armağanı da “Bunların hiçbirini tahmin etmiyordum, edemezdim. Yolumu bulmaya çalışıyorken onu çiçek bahçesi yaptılar” sözleriyle bahsettiği takipçileri. Bu yoğun sevginin ona neler hissettirdiğini sorduğumda; “Bunu nasıl anlatırım bilmiyorum, o kadar iyi gelen bir his ki... Hiç karşılık beklemeden seni seviyorlar, hiç kendini anlatmak zorunda kalmadan seni tanıyorlar, seni bilmek için çaba sarf ediyorlar. O kadar çok hayata dokundular ki benim adıma: Tadilattan geçirilen okullar, sınıflar, kütüphaneler, su kuyuları... Çeşitli sosyal toplum kuruluşlarına inanılmaz yardımlar yapılıyor. O kadar özenli hediyeler alıyorum ki, emekleri karnımda kelebekler uçuşturuyor bir anda. Hepsine sarılmak istiyorum” diye söz ediyor Özge takipçilerinden. Mutluluğunda ailesi, dostları, kedileri, anıları ve planları kadar onların da payı var. “Serkan’la daha ‘Gitsek mi?’ diye düşünmeye başladığımızda heyecanlandığımız seyahatler, yeni iş heyecanı, izlediğimiz bir dizinin yeni bölümü, keşfettiğimiz iyi bir restoran…” diye sıralıyor mutluluk kaynaklarını. Özetle, eğer mutlu olmak istiyorsa mutlaka bir sebep buluyor.
Elbette her aşk hikayesi gibi onun hikayesinin de kendisini zorladığı anlar olmuş: “Zorluk diyemem, gariplik demek daha doğru olur. Oyunculuğa bir şekilde tesadüfen başlamıştım ve devam etmem için gereklilikler vardı: Bir menajer, eğitim süreci, artık oyunculukla ilgili hayaller kurmak ve bence en önemlisi, bunu gerçekten isteyip istemediğimi bulmak” diye anlatmaya başlıyor. Kendini bildi bileli tek derdi kendisi ve ailesi için zorunluluklardan değil meraktan ve heyecandan oluşan bir hayat kurmak olan genç oyuncu, son kararını vermeden önce bir meslek daha denemiş: “İlk dizim bittikten sonra pastacılık okuluna başladım, o sırada oyunculuğu özleyip özlemediğimi düşündüm ve dönmek istediğimi fark ettim. Çalışmaktan ya da mücadele etmekten kaçan bir tip değilim, tersine, rahatlıktan rahatsız olanlardanım. Bu yüzden karar verdikten sonra hiç zorlanmadım. Bugün sevdiğim şeyi sevdiğim şekilde yapıyorum, kendi doğrularım ve inandıklarımla” diyor.
“Beni insan olarak yaşadıklarımdan ziyade zaman değiştiriyor. ‘Zamanla’ dedikleri çok garip bir mefhum var bende, o kadar akışta bir değişim ki bu, şahane bir dönüşüm yaratıyor. Elbette değişiyorum, büyüyorum ama bu sadece işlerin başarısı ya da mesleğimle alakalı bir durum değil, yürüdüğüm yolda geçirdiğim zamanla alakalı bence” diyen Özge, değişimin gelişimin kaynağı olduğuna inandığını da ekliyor. Kendini büyülü bir şekilde etrafını saran zamanın akışına bıraktığı, hiçbir yere yetişmeye çalışmadığı anları çok seviyor. “Seyahatlerimizde de hiç programımız olmaz bu yüzden bizim. Saatlerce kaybolabiliyoruz; kaldırımlarda oturuyoruz, çok gülüyoruz. Canımız sıkıldığı an valizleri arabaya atıp başka bir yola çıkıyoruz. Çoğu zaman aile evinde buluyorum kendimi; bir banka oturuyoruz, eski dostlarım ve ailem yeni bir şeylere başlamak üzereymişim gibi hissettiriyor bana. Hep umutlu ve heyecanlı, sevdiklerimin, güvendiklerimin yanımda olduğunu bilmek farklı bir huzur” diyor.
Özge’nin geleceğe dair ilk planı kendini dinlemek. “Bu sene benim için çok verimli geçti. Önce iç sesimi dinlemeyi öğrenip kendimi tüm yargılardan bağımsız şekilde duyabilme konusunda çok yol kat ettim. O yolun beni götüreceği yerleri düşünmek, içimdeki müthiş değişimi hissetmek beni çok heyecanlandırıyor” diyor. Kısa sohbetimizde bile Özge’nin değişime, keşfetmeye duyduğu heyecanı anlıyorum. Dinlediğim çocukluğuna dair bir anı, düşüncelerimi destekliyor: “Küçükken babamın peşine takılmak dünyayı keşfetmek gibiydi benim için. Bu sıralar hep o anları düşünüyorum. Sabahları evden çok erken çıkardı, bir yere gideceği zaman beni de alsın diye erkenden kalkıp bebeklerimi çantama koyar, çantamı takar beklerdim. Eminönü sevgim o zamanlardan kalma; panayır gibiydi benim için. Tahtakale, Doğubank, Kapalıçarşı, kokusu hâlâ burnumda olan döner ekmek…” Bugün de devamlı bir keşif hâlinde Özge ve bu keşifleri her an biraz daha artırma derdinde; “Günümüz dünyası benim için çok sıkıcı, hep bir umutla daha gelişmiş bir paralel evren geçidi arıyorum. Hogwarts’dan gelen bir mektup, Orta Dünya’ya açılan bir kapı… Olmadı en azından kedilerim bir anda konuşmaya başlasın” diye ekliyor gülerek. Bu sebeplerden olsa gerek, en büyük hayali fantastik bir projede yer almak. “Ya da bir dönem hikayesi olabilir” diye sürdürüyor sözlerini: “Tarihe müthiş bir ilgim var, soru sormayı tetikleyen bir alan tarih. Her şeyin tarihini merak ederim; Sümerler’den önünden geçtiğim tarihi binaya kadar. Sevdiğim bir yazarın yaşadığı dönemi bilmek hikayesini yorumlarken bana ayrı bir haz veriyor.”
Aşkı hayatının tam ortasında konumlandıran, mutlu olmak için sebep aradığında kolaylıkla bulabilen, enerjik, meraklı, hayatı kaçırmamak adına kendini zamana bırakan biri Özge. Bana tüm dünyasını samimiyetle açsa da her zaman böyle dışa dönük olmadığını not düşüyor: “Herkesin çok dışa dönük olduğumu söylediği zamanlarda aslında içe, aksini söyledikleri zamanlarda dışa dönük olduğumu hissediyorum. O zamanki beklentilerime, ihtiyaçlarıma göre değişiyor ve adapte oluyorum, aradaki farkı ben biliyorum” diyor. Ânı yaşamayı seviyor; dokunurken, koklarken, bakarken tüm duyuları hep açık. Konuşmamızın bir noktasında fantastik evrenlerden bahsederken söylediği şu cümle, Özge’nin iç dünyasını bana kalırsa oldukça iyi özetliyor: “Benden habersiz dünyanın bir yerinde bir aksiyon yaşanmıyordur umarım.”
Özge Gürel'in Hızlı Sorular videosunu izlemek için tıklayın.
Saç: Harun Ateş
Makyaj: Hazal Öcal
Prodüksiyon: Bihter Neymen
Moda asistanları: Gamze Temel, İlknur Salcı
Makyaj asistanı: Şeyma Erikçi