Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.


Selfie artık çağın simgesi değil; genç kuşaklar kendilerini fotoğraflarla değil, akıcı ve sürekli değişen video içeriklerle ifade ediyor.
2013 yılında “selfie” kelimesinin Oxford English Dictionary tarafından yılın sözcüğü seçilmesi, bu yeni dijital jestin kültürel bir kırılma yarattığını ilan eden sembolik bir andı. Bu sözcüğün kullanımının yalnızca bir yıl içinde yüzde 17.000 artmış olması, modern bireyin kendini temsil etme biçiminin radikal bir dönüşüm geçirdiğine işaret ediyordu. Ancak bugün, aradan geçen on küsur yılın ardından, selfie’nin bir zamanlar işgal ettiği merkezi kültürel konumun hızla eridiğine, hatta neredeyse tarih olmaya yüz tuttuğuna tanıklık ediyoruz. Peki bu çöküşün kökeninde ne var?
Selfie’nin kamusal alanda dalga geçilen bir jest olmaktan çıkması, 2014 Oscar törenindeki o meşhur "Ellen DeGeneres selfie’si" ile ilişkilendirilebilir. Bradley Cooper’ın kolunu uzatıp Meryl Streep’ten Jennifer Lawrence’a, Brad Pitt’ten Julia Roberts’a kadar dönemin Hollywood ikonlarını aynı karede topladığı bu görüntü, tarihin en çok paylaşılan tweet’i olmuş ve selfie’yi dalga geçilen bir davranış olmaktan çıkarıp, küresel bir popüler pratik hâline getirmişti.
Ne var ki, kültürel trendlerin doğası gereği yükseliş, aynı zamanda zirveye çıkışın ve oradan inişin başlangıcıdır. Selfie, ünlülerin, başkanların ve influencer’ların elinde hızla araçsallaştı; spontane olduğu iddia edilen karelerin çoğu ürün yerleştirme ve PR hamlesine dönüştü. Bu dönüşüm, selfie’nin kültürel enerjisini tüketen asıl unsurlardan biri oldu.

Fotoğraf: Pinterest
Selfie kültürünün yok olmaya devam ediyor olması yalnızca popülerliğinin azalmasıyla değil; kuşakların görsel temsil stratejilerinde yaşanan köklü farklılaşmalarla da açıklanabilir.
Y Kuşağı için selfie, bedenini ve yüzünü en kusursuz açıyla sunma çabasıydı: Öne eğilmiş baş, ideal ışık, geniş gülüş, bol filtre ve kusursuzluk arzusu. Dijital dünyadaki benlik; düzenlenmiş, cilalanmış ve incelikli bir performanstı.
Z Kuşağı, Y kuşağının kusursuz estetiğini reddederek selfie’yi neredeyse bir karşı-estetik projesine dönüştürdü: Arka kamerayla çekilmiş, dağınık, rastlantısal, cool ama bilinçli bir kaos. Filtre yerine bulanıklık, poz yerine spontane kayıtsızlık hakimdi. Bu, görsel kültürde 'otantiklik' adı altında yeni bir yapaylık biçimi yarattı.
Alfa Kuşağı ise selfie’ye neredeyse kayıtsız. Onlar için fotoğraf, bir ifade biçimi değil; zorunlu anlarda başvurulan bir araç. Asıl mecra video: TikTok akışları, kısa içerikler, hızlı kesmeler, efektler… Bu kopuş, selfie’nin kültürel tarihteki rolünün artık sürdürülebilir olmadığı fikrini de pekiştiriyor.
Selfie yavaş yavaş etkisini yitiririyor ama aslında, kendini gösterme arzusu sadece biçim değiştirdi. Akıllı telefonların ön kamerası bir zamanlar devrim niteliğindeydi; bugün ise milyonlarca filtre, yüz düzenleme uygulaması ve profesyonel anlık fotoğraf hizmeti, gerçek benlikten çok tasarlanmış benliği üretmenin yolu hâline geldi. Selfie artık kimseyi gerçekten yansıtmıyor; sadece olmak istediğimiz kişiyi gösteren, özenle kurgulanmış bir görüntü. Bu nedenle selfie’nin gerileyişi, modern insanın 'dijitalde' kendini gösterme biçimindeki bir değişime işaret ediyor: Fotoğrafla görünür olmaktan, video temelli daha akışkan bir ifadeye geçiyoruz. Yani selfie’nin ölümü, kendini gösterme kültürünün çöküşü değil, onun yeni bir forma bürünmesi diyebiliriz.
Sonuç olarak selfie, ortaya çıktığı dönemin dijital ruhunu yansıtıyordu: Bireyselliği, görünür olma isteğini, kendini gösterme şeklini ve spontane görünen ama aslında özenle hazırlanmış bir estetik. Fakat bugün, bu tür sürekli fotoğraf üretmeye dayalı alışkanlıkların yerini; kısa videolar, filtrelerle düzenlenmiş akışlar ve kimliği daha karmaşık şekillerde sergileyen araçlar almış durumda. Selfie kültürü artık yavaş yavaş tarihe karışıyor; çünkü dijital dünyada kendimizi ifade etme biçimleri daha hızlı, daha akıcı, daha performatif ve gerçekmiş gibi görünen ama aslında çok daha yapay formlara dönüşüyor.