Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Son zamanlarda yemek yemek, çok boyutlu bir deneyim haline geliyor.
Son yıllarda yemekle kurduğumuz ilişki, damakta bıraktığı lezzetten çok daha fazlasına evrildi. Tat alma duyusunun tek başına yeterli görülmediği bu yeni dönemde, yeme deneyimi çok duyulu bir boyut kazanmaya devam ediyor. Günümüzde yemek yalnızca bir karın doyurma aracı değil, aynı zamanda çok boyutlu bir deneyim haline geliyor. Artık sadece ne yediğimiz değil, onu nasıl hissettiğimiz de büyük önem taşıyor. Bu bağlamda, duyusal yeme deneyimini bir adım öteye taşıyan yeni bir akım dikkat çekiyor: Textured Eating. Duyular arası geçişkenliklerle zenginleşen bu deneyim, yemeği sadece bir ihtiyaçtan öte, hissedilen bir performansa dönüştürüyor.
Textured eating, yani “dokusal yeme”, yiyeceklerin yalnızca tadına değil, dokusuna da odaklanan bir yeme biçimi. Yumuşak, çıtır, kaygan, gevrek gibi dokusal öğeler; hem ağzımızda bıraktığı hisle hem de çıkardıkları sesle, yeme deneyimini çok daha zengin ve akılda kalıcı hale getiriyor. Bu yeni yeme alışkanlığı, yemeğin ağızda nasıl hissettirdiğini merkeze alan çağdaş bir yaklaşımı temsil ediyor.
Özellikle TikTok’ta crunchy (çıtır çıtır), creamy (kremamsı), snappy (gevrek)ve gooey (akışkan)gibi etiketlerin milyonlarca izlenmeye ulaşması, bu yaklaşımın kitleselleşmesinde büyük rol oynadı. TikTok kullanıcılarının çıtır bir tavuk parçasını ısırırken çıkardığı sesi ya da içi akan bir tatlının açılış anını yavaş çekimde kaydedip ASMR videolarına dönüştürmesi, bu trendin duyusal boyutunu görünür kılıyor. Sadece izlemek bile, yeme hissinin izleyicide tetiklenmesini sağlıyor. Çünkü doku, hem tat alma hem de işitsel ve görsel duyularla eş zamanlı deneyimlenebilen bir unsur. Bu da textured eating’i yalnızca damakla değil, gözle ve kulakla da tüketilen bir hale getiriyor. Bunlara ek olarak TikTok’ta crunchy etiketiyle paylaşılan videoların 3 milyarın üzerinde izlenmeye sahip olduğu biliniyor.
Trendi besleyen bir diğer önemli alan ise fine dining dünyası oluyor. Paris, Londra, New York ve Tokyo gibi gastronomi başkentlerinde şefler artık tabaklarını yalnızca görsel estetikle değil, dokusal kontrastlarla da zenginleştiriyor. Menü açıklamalarında “gevrek”, “akışkan”, “ağızda patlayan”, “katmanlı” gibi ifadeler sıkça karşımıza çıkıyor. Örneğin yumuşak bir kremanın üzerine serpiştirilen çıtır bir malzeme, yalnızca kontrast yaratmakla kalmıyor, aynı zamanda damakta sıra dışı bir ritim kuruyor. Bu durum, nörogastronomiyle ilgilenen şeflerin de dikkatini çekmiş durumda. Çünkü yapılan araştırmalar, lezzet algısının büyük ölçüde dokusal verilerle beslendiğini gösteriyor. Yani beynimiz sadece ne tattığımızı değil, bunu nasıl hissettiğimizi de önemsiyor. Bunlara ek olarak yapılan araştırmalara göre yüzde 72 oranında tüketicinin, çeşitli dokulara sahip yiyecekleri tercih ettiği biliniyor.
Textured eating trendinin bu denli sevilmesinin ardında, yeme deneyimini çok boyutlu hale getirmesi yatıyor. Bu yaklaşım yalnızca tat alma duyusunu değil, aynı anda görme ve dokunma gibi diğer duyuları da tatmin ediyor. Özellikle sosyal medyada görsel olarak etkileyici ve iştah açıcı içerikler üretmek isteyenler için, katmanlı, çıtır ya da sürpriz dokulara sahip yiyecekler büyük ilgi görüyor. Tüketiciler artık kaliteli bir ekmeği çıtır kabuğundan, iyi yapılmış bir kruvasanı ise katmanlı ve gevrek yapısından ayırt edebiliyor. Yani doku, bir kalite göstergesi haline gelmiş durumda. Bununla birlikte, textured eating, tanıdık ürünlerin dokusal olarak yeniden yorumlanması sayesinde, hem nostalji hem de yenilik arayışını aynı anda karşılayabiliyor. Beklenmedik dokularla sunulan bilindik tatlar, tüketicide merak uyandırıyor ve ürüne duygusal bir derinlik katıyor. Bu trendin yükselişi, gastronomide yalnızca damak tadının değil, işitme, dokunma ve görselliğin de önemli bir rol üstlenmeye başladığını gösteriyor.