Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Tûba Büyüküstün’le etrafına yaydığı iyiliğin hakimiyetindeki bir söyleşide buluştuk; karantina günlerinden dokunduğu hayatlara, oyunculuk serüveninden ilham kaynaklarına uzandık.
Bir insanı tanımanın en iyi yolu nedir? Tûba Büyüküstün’le tanışmadan önce de onu kafamda hep ayrı bir noktada konumlandırır; zarafetine, sanatçı yönünün zenginliğine ve herkese iyilikle dokunma isteğine hayran olurdum. Kendisiyle ilgili düşüncelerimde yanılmadığımı sorularıma verdiği cevaplardan ve herkesin kabanlarla titrediği çekimde üzerindeki baharlık ince kıyafetlere rağmen zarafetini sürdürüşünden anlasam da; beni asıl etkileyen onu kızlarına, dostlarına ve iş arkadaşlarına sorduğumda duyduklarım oldu. “Tûba nasıl bir insandır?” sorusunu yönelttiğim tanıdıklarının seslerindeki değişim öyle büyülüydü ki, hepsini sayfalara taşıyabilmeyi istedim.
O seslerde duyduğum sevgiyi buraya aktaramasam da hissettirdiklerini tarif etmem mümkün. Zira izleyen, dinleyen, yaptıklarını ve başarılarını bilen herkesin keşfedebileceği bir enerji var Tûba’da. Daha pandemi dönemini nasıl geçirdiğini sorduğum ilk soruya verdiği cevapta, kendini güvende hisseder hissetmez başkalarına yardım etmenin yollarını aradığını öğrendiğimde söz konusu enerjinin varlığından emin oldum. “Dünyada ilk vakalar çıkmaya başladığı zaman çok endişelendim, 14 Mart’ta okullar kapanıp karantinaya girdiğimizde herkesin aksine bir rahatlama yaşadım sanırım. Çevremdekilerin ise çok panik olduğunu, kimsenin ne yapacağını bilmediğini gördüm” sözleriyle tarif ettiği ilk zamanlarda bilgi kirliliğinden çok rahatsız olmuş. “Dolaşan bilgilerin çoğunun abartı olduğunu ve insanları yanlış yönlendirdiğini fark ettim. İlk tepkim ‘Bir şey yapmalıyım’ oldu” diyen Tûba, doğru bilgi aktarımına yardımcı olabilmek adına YouTube kanalında bir sohbet serisine başlamış. “Birçok alandan uzman isimle bir araya gelerek doğru bilgi ve çözümler sunacak, insanlara kendilerini iyi hissettirecek, sakinleştirecek, yalnız olmadıklarını hatırlatacak bir şey yapmak istedim” şeklinde açıklıyor seriye başlamasının altında yatan sebebi.
Aslında insanlara destek olmanın, onlara yanlarında birilerinin olduğunu söylemenin çok da zor olmadığını sabah kahvesiyle yaptığı paylaşımlarla da kanıtladı Tûba. Pandemi sürecindeki bu paylaşımlarının takipçilerine, “Şu anda kötü hissediyorsun ama bu kalıcı değil, geçecek. Birine ihtiyacın varsa ben buradayım, şu anda iyiyim ve sana karşılaştığın zorluklar konusunda destek olabilirim. Buna gücüm var, ağırlığını bana ver” demeyi amaçladığını söylüyor. Dünyanın farklı yerlerinden gece ile gündüzü farklı yaşadığı insanlarla aynı şeyi paylaşabilmek; farklı zamanlarda, mekanlarda, kültürlerde, dillerde, dinlerde aynı duyguda buluşabilmenin ve beraber durabilmenin takipçilerine olduğu kadar kendisine de iyi geldiğini ekliyor. Sakin ve iyimser geçirdiği karantina günlerinde elbette iniş çıkışlar da yaşamış. 2020’nin onu değiştirdiğini söylüyor; “Kendimi çok sorguladım, madem evde yalnızım, tek başımayım o zaman bunu bir avantaja çevirmeliyim diye düşündüm.” Bu sürecin herkese bir önem sıralaması yaptırdığını ekleyen sanatçı; “Hayatımda nelerden mutsuz olduğumu, nelerin benim için önemli olduğunu anlamaya çalıştım.
İnsanlarla daha farklı şekilde iletişim kurmaya başladım” diyor. Pandemi döneminin kendisine, sahip olduğu değerin başkalarının söyledikleriyle değişmeyeceğini öğrettiğini de ekliyor. Tûba’nın etrafına iyilikle dokunma, iyiliği yayma isteği yalnızca pandemi dönemindeki aksiyonlarının değil, 2014 yılından bu yana süren UNICEF İyi Niyet Elçiliği görevinin de kaynağı. Sahip olduğu popülerliği toplumsal konulara dikkat çekmek için başarılı bir şekilde kullanan Tûba’ya, odağına özellikle çocukları almasının sebebini sorduğumda; “En çok mağdur olan taraf her zaman çocuklar oluyor. Gözlerindeki o anlamaya çalışan ama anlayamayan, ‘Bu neden oluyor?’ diyen bakışı görmek, anlatamamanın çaresizliğini hissetmek bana onlara sarılma ve ‘Evet, biliyorum, ben de anlamıyorum. Sana anlatamam ama en azından yanında olabilirim’ deme isteği veriyor” diye açıklıyor. “Gördüğüm kişilerin yaşadıklarına kıyasla çok az olsa da, çok fazla şey gördüm... Dağılmış hayatlar, uzuvlarını kaybetmiş çocuklar, kalpleri kırılmış kadınlar gördüm. Var olmaya çalışan ailelerin özlemlerini, umutlarını, amaçlarını; insanın en kötü şartlarda bile hayata nasıl tutunabildiğini, hayal kurmaktan vazgeçmediğini, var olabildiğini ve her zaman nefes almaya devam etmek için elinden geleni yaptığını gördüm. İnsanın gücünü, bir köke sahip olmasının ne kadar önemli olduğunu gördüm” diyor UNICEF ile sahada geçirdiği günleri hatırladığında.
Çocuklarla kurduğu bu güçlü ilişkinin beslediğini düşündüğüm annelik serüvenini sorduğumda ise; “Annelik kavramını herkes ayrı açıklar; benim için bir çocuğun ihtiyaç duyduğu her yerde yanında olmak; kendi başına ayakta durması, kendi başına atlayabilmesi, yazabilmesi, okuyabilmesi, çözebilmesi için gereken cesareti, desteği ve onun ihtiyacı olan sevgiyle güveni vermek demek” diyor. Kendisinin de dünyada olup biten birçok şeye anlam veremediğini, çocuklarla da bu noktada bağlantı kurabildiğini söylüyor Tûba. Bu kuvvetli bağı güçlendirenler arasında oyunculuğun da olduğunu mesleğiyle alakalı sorular sorduğumda anlıyorum. “Çocukken oyun kurardık ya hepimiz… Hayal ettiğimiz, aslında var olmayan dünyalara inanırdık; mesleğimi yaparken de öyle bir oyun kuruyor gibi hissediyorum, galiba en sevdiğim tarafı bu” diyor. Hayali dünyalar kurup karakterler yaratmayı, insanlara hikayeler anlatmayı sevdiğini; zamanında mesleğe devam edebilmek için aradığı gücü de bu sevgide bulduğunu söylüyor; “Yolun başındayken bu yaşımda halen oyunculuk yapmaya devam edeceğimi hiç hayal etmemiştim. ‘Neden bu işi yapmaya devam ediyorum?’ diye sorguladığım çok oldu; çünkü kolay değil, vazgeçmem için pek çok şey çıktı karşıma” diyor.
“İnsanlar bazen düşüncesizce üstünüze gelebiliyor, kabalaşabiliyor” diye sürdürüyor sözlerini. “Sizin bir insan, bir kadın, bir evlat veya bir ebeveyn olduğunuzu unutuyorlar ve bunu taşımak çok zor.” İnsanların anlayışsızlığının nedenini hâlâ sorgulasa da kırıla kırıla, acıya acıya, bütün bunların içinden güzel bir yere ulaşabildiğini de ekliyor. Severek yaptığı mesleği sağ olsun, kendisini en çok gururlandıran anları sorduğumda aldığım cevap böyle bir sanatçıyla konuştuğum için benim de gurur duymamı sağlıyor. “UNICEF’le yaptığım işler sayesinde insanların hayatına dokunmak, Uluslararası Emmy Ödülleri’ne aday olmam, kızlarımın YouTube’dan yaptığım işleri seyrederek benimle gururlandıklarını görmek ve şu anda aklıma gelmeyen daha bir sürü an…” Gündemde bu anlara yenilerini ekleyecek başka bir projesi olup olmadığını sorduğumda profesyonelliğini de tekrardan keşfediyorum; “Yeni proje, hatta projeler var ama sete çıkmadan hiçbir şeye kesin gözüyle bakmıyorum.”
Yalnızca oyuncu kimliğiyle değil; sanatın birçok disiplininde başarılı işleriyle tanıdığımız sanatçının ilham kaynaklarını keşfetmenin peşine düşüyorum bu defa. Yaratıcılığının temelinde, gördüğü her şeyi sorgulamasının ve anlamlandırma çabasının yattığını söyleyen Tûba, ilhamın ise etrafındakileri gerçekten görebilmekte saklı olduğunu söylüyor. “İlham almak deneyimlemekten korkmamakla; dokunmaktan, yaşamaktan, acı çekmekten, hayal kırıklığına uğramaktan, düşmekten veya çok yükseklere çıkmaktan çekinmemekle ilgili” dedikten sonra evrende her şeyin kusursuzca kusurlu oluşundan müthiş bir ilham aldığını da ekliyor; “Şu an dünyada her alanda kusursuzlaşma çabası var; fakat bu her şeyin birbirine benzemeye başlamasıyla sonuçlanıyor. Otantiklik gittikçe azalıyor, farklılıklar kusur sayılıyor... Çok da uzak olmayan bir gelecekte otantikliğin kusursuzluğun önüne geçeceğini; benzersiz kusurların yeni estetik hâline geleceğini düşünüyorum.
Kişinin duruşu, hâli, tavrı, doğuştan var olan özellikleri, en önemli moda akımını oluşturacak ve kıyafetler bunların üzerine eklenen parçalar olacak.” Konuşmamızın sonunda tüm yaşadıklarının onu herkesin sevgisini kabul edebilecek, herkese sevgi verebilecek bir noktaya getirdiğini söylüyor Tûba, böylece kendisini daha tanımadan hakkında hissettiklerimin doğru olduğunu da tekrar anlıyorum. Yaptığımız huzur dolu söyleşiyi, yaptığı her işe iyilik ve huzur katan anlayışını özetleyen sözleriyle tamamlıyorum: “Sadece insanız ve dünyanın neresinde, hangi renkte, dilde, kültürde, ırkta, yaşta olursak olalım birbirimize tensel olarak dokunamıyorsak bile duygusal olarak dokunabildiğimiz sürece varız.”