Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Eşya kalabalığından kurtulmanın ya da diğer bir deyişle sadeleşmenin getirdiği dinginliği hafife almayın.
Küçük yaşam alanlarını kimileri için cazip kılan esas mesele, tüketim alışkanlıklarımızın giderek çığrından çıktığı şu günlerde daha sürdürülebilir bir yaşam stiline ulaşabilmek. Tabii pek de ihtiyaç duyulmayan bir eşya kalabalığından kurtulmanın ya da diğer bir deyişle sadeleşmenin getirdiği dinginliği de hafife almamak gerek.
Kolaj: Meriç Canatan
Hem mimari hem de toplumsal bir hareket olarak kabul edilen “küçük ev” akımının geçmişinin çok da eskilere dayanmadığı doğru. Her şeyin başlangıcı olarak kabul edilen İngiliz mimar Sarah Susanka’nın 2007’de kaleme aldığı kitabı, The Not So Big House (O Kadar Büyük Olmayan Ev). Daha küçük yaşam alanlarını kimileri için daha cazip kılan esas mesele, tüketim alışkanlıklarımızın giderek çığrından çıktığı şu günlerde daha sürdürülebilir bir yaşam stiline ulaşabilmek.
Aslına bakarsanız herhangi bir evi küçük olarak nitelemek için çizilmiş kesin sınırlar yok. Çoğu kaynak 46 metrekare altındaki evleri küçük ev olarak kabul etse de, bunun iki katı büyüklüğündeki evlerin bile zaman zaman bu kategoride anıldığını söylemek mümkün. Esnek kurallara sahip küçük ev akımı ünlendikçe (ki şimdilerde bu konuda yayınlanmış sayısız kitap ve birkaç televizyon programı olduğunu ekleyelim), işin içine biraz ironi girdiğini de itiraf etmek gerek: Katrina Kasırgası kurbanları için inşa edilen kulübelerin kendine sayfiye evleri için ilham arayanların radarına girmesi ya da mobilya tasarımcılarının küçük metrekarelerde lüks yarışına girdikleri parçalara yoğunlaşmaları bunun birer örneği. Kısacası bugünlerde küçülen yaşam alanları, bir toplumsal hareketin yanı sıra, zaman zaman bu hareketin değerleriyle çelişen bir trendi de simgeliyor. Benim kendi küçük yaşam alanıma kavuşmamsa tüm bunlardan bağımsız bir tesadüfler silsilesinin sonucu.
İstanbul’daki hayatımızı geride bırakarak yeni bir şehre taşınma fikri başta eğlenceliydi; ta ki kayda değer bir insan sirkülasyonunun olduğu Dubai’de ev bulmanın ne kadar zor olabileceğini anlayana kadar. Şehirden uzak kalmak istemediğimi, eşya kalabalığından daraldığımı ve tam olarak hangi bölgede mutlu olabileceğimizi biliyordum; yani tüm bu kriterler ışığında bizim küçük evimizi değil, küçük evimizin bizi bulduğunu söyleyebilirim. Evde vakit geçirmeye bayılan biri olarak oldukça geniş, üç odalı bir evden yaklaşık 80 metrekarelik bir alana geçişin beni ilk etapta korkutması ancak durdurmaması son derece kararlı bir tavır gibi görünse de, aslında pek alternatifin olmamasıyla da ilgiliydi anlayacağınız.
Küçük evimizdeki ilk ayımızda, daha önce oldukça yüzeysel bir şekilde aşina olduğum bu akım hakkında fazlasını öğrenmeye, işin aslını araştırmaya ve her küçük ev sakininin başta çözümsüz gördüğü bazı problemleri çözmeye çalıştım. Bu yeni yaşam stiline uyum sağladıkça geçmişte etrafımızı saran kalabalığın aslında bize zaman kaybettiriyor olabileceğini fark etmem fazla uzun sürmedi. İşte esas eğlence tam olarak bundan sonra başladı.
Çoğu küçük ev geleneksel olarak çizilmiş konut yapısına sahip değil. Yani geleneksel “bir oda bir salon” tanımı bu yeni kuşak yaşam alanlarını tanımlamaya yetmiyor. Bu akımı geleceğe ait kılan unsurlardan biri de işte tam olarak bu. Küçülmeyi ilk elden tecrübe eden biri olarak sınırları bulanıklaşan bir ev yapısının daha fazla kişiselleştirmeye alan tanıdığını kolaylıkla söyleyebilirim. Zira aynı anda birden fazla amaca hizmet edebilecek bir alan yaratmak için önce bildiklerinizi unutmanız gerekiyor. Her şeye sıfırdan başladığınızda ise sıra kendi kurallarınızı koymaya geliyor: Aynı anda oturma odası, yemek odası ve mutfak olarak kullanılacak kompakt bir alanın ciddiyetsiz tavrını mini bir ofis köşesinin resmiyetiyle birleştirirken, geleneksel ev mantalitesiyle değil, bana ve aileme tamamen uyum sağlayabilecek yeni bir yaklaşımla hareket etmek, en az okuduğunuz bu cümle kadar karmaşıktı. Ancak süreç ne kadar zorlu olursa olsun sonuç, tamamen bize ait karakteriyle ihtiyacımız olan her şeyi sunmayı başardı.
Yaratıcı olmak, geniş alanların olduğu bir yerden küçük bir eve geçiş yapmanın altın kuralı. Fonksiyonel mobilyalar sadeleşme sürecinde işleri kolaylaştırıyor, ancak esas maharet eşyalardaki görünmeyen kullanım alanlarını keşfedebilmek. Diğer bir deyişle, bu bir meydan okuma: Şık bir sehpa, esaslı bir depolama alanına dönüşebilir mi? Yatak ve gardırobu birleştirip yatakhanevari bir sonuç yerine Architectural Digest’ten fırlamış bir görüntü elde edebilir misiniz? Kitaplığınız muhteşem görünmek dışında neler yapabilir? Biraz kopya çekmek isteyenler, Gestalten’in Small Homes, Grand Living (Küçük Evler, Büyük Yaşam) kitabı gibi stil sahibi kaynaklara göz atabilir.
Bana dönecek olursak; henüz gerçek tanımıyla küçük bir evde oturduğum ve küçük ev akımının sürdürülebilirlik prensiplerini hayatıma tamamen adapte ettiğim söylenemez. Yine de bu küçülme deneyiminin yaşam alanlarına bakışımı değiştirdiğini ve bana zaman kazandırarak günlük hayatımı kolaylaştırdığını rahatlıkla söyleyebilirim. Eğer siz de eşyalarınıza gereğinden fazla bağlıysanız ve evinizdeki kalabalıktan şikayetçiyseniz, küçük yaşam alanlarına şans verin. İlk etapta düşüncesi bile daraltıcı olabilecek böylesine bir sadeleşme hamlesi, iç dünyanızda daha fazlasına yer açarak hayatınıza beklenmedik bir ferahlık katabilir.