Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Japonya ve Kore’den gelen tatlar, kültür ve sağlıkla yoğrularak damaklarda unutulmaz bir iz bırakıyor.
Dünya mutfakları arasında Asya’nın yeri daima ayrı. Özellikle Japonya ve Kore’den yükselen özgün tatlar, yalnızca damağa değil, yaz sofalarına da kültürel bir derinlik katıyor. Bugün birçok yaratıcı şefin tabaklarında kendine yer bulan bu iki mutfağın lezzetleri, sadece geleneksel tariflerle değil, modern dokunuşlarla da yeniden hayat buluyor.
Kore mutfağının olmazsa olmazı, kırmızı fermante biber ezmesi, gochujang. Hafifçe burun yakan bir acılık, ardından gelen tatlı bir derinlik ve yükselen umami aroması... Tek kaşıkta alınan doygun bir lezzet bu. Gochujang; yapışkan pirinç, fermante soya fasulyesi ve tuzun sabır gerektiren bir fermantasyon sürecinden geçmesinden sonra elde ediliyor. Yemeklere lezzet katmakla kalmıyor; karakter, ruh ve hikaye de kazandırıyor. Sağlıkla iç içe, ama keyiften ödün vermeyen bir mutfak anlayışı barındıran lezzetin en güzel özelliği de evde yapılabiliyor olması.
Benzer şekilde, kimchi artık sofralarda sadece egzotik bir eşlikçi değil başlı başına bir lezzet. Çünkü bağışıklık sistemini destekleyen probiyotik içeriğe de sahip. Balık sosu, lahana, zencefil, soğan, sarmısak, gochugaru, şeker ve tuz ile yapılarak, ekşi, acı ve umami tatlarının özgün birleşimini sunuyor. Yoğun aromasıyla her tabağa canlılık katıyor; üstelik her kavanoz, biraz da yapıldığı evin karakterini yansıtıyor. Lahanayla yapılan klasik versiyonu kadar turp ya da salatalıkla yapılanlar da son dönemde revaçta. Fermantasyonun süresi, baharatların ustalıklı dengesi ve sebzelerin kesim şekliyle her kimchi adeta yapan kişinin ruhunu taşıyan benzersiz bir lezzet imzasına dönüşüyor.
Japon mutfağından çıkan ama rafine sofralarda yeni bir yere sahip olan sudachi ise o tanıdık ekşi tatların alışılmadık hâli gibi. Bir lime değil, bir mandalina da değil… Sudachi, kesildiği anda yayılan aromasıyla bile farkını ortaya koyuyor. Salatalara derinlik, balığa ferahlık, kokteyllere sofistike bir katman ekliyor. Özellikle sirke yerine kullanıldığında, yemeğe bambaşka bir asidite kazandırıyor. Tokyo’nun önde gelen restoranlarının menülerinde ceviche’lere (limon suyunda marine edilen çiğ balık yemeği) hayat verirken; dünya mutfaklarında şefler bu özel aromayı değerli görüp, dokunuşlarını daha minimal tutuyor.
Ve elbette mochi donut. Japon mochisi ve Amerikan donut’ının birleştiği neşeli görünümlerle özellikle sosyal medyada sıkça karşımıza çıkan, bir çiçek gibi halkaya dizilmiş mini toplardan oluşan formlara sahip. Görsel cazibenin ötesinde bir yeme deneyimi sunuyor. Tapyoka veya yapışkan pirinç unuyla yapıldığı için çoğunlukla glutensiz; ama asıl farkı dokusunda saklı. Isırdığınızda içeri doğru esniyor, hemen ardından damağınıza yayılan hafif şekerli aromasıyla sizi şaşırtıyor. Hem eğlenceli hem nostaljik hem de modern. Uzakdoğu lezzetlerinin bu yükselişi tesadüf değil. Fermante gıdaların sağlık üzerindeki olumlu etkilerinin konuşulduğu, malzeme listesinin sadeliğiyle tariflerin değer kazandığı bir dönemdeyiz. Gochujang ve kimchi gibi ürünler, bir yemeğin karakterini baştan yazıyor; sudachi gibi narenciyeler, sadece aroma değil bir duruş öneriyor. Mochi ise tatlıyı sadece basit bir şekerleme olmaktan çıkarıp, unutulmaz bir deneyime dönüştürüyor.
Bu dört lezzetin ortak noktası, köklerinin derin, tatlarınınsa, bugünün dünyasına, çeşitli malzemelere uyum sağlayacak kadar esnek olması. Yani sadece geçmişin değil aynı zamanda günümüzün trendlerinin de öncüsü durumundalar. Bu yüzden, yenilik arayanların ve keşfetmeyi sevenlerin favorileri arasında çoktan yerlerini aldılar.