Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Bugün Neler İzledim yayınının kurucusu Deniz Tokgöz, bu hafta sonu dijital mecralardan takip edebileceğiniz iki öneriyle sizi tarihin ışıltılı dönemlerinden İzlanda'da yapay zekanın hizmet ettiği bir otele götürüyor.
Aşağıdakiler, Ortadakiler ve Yukarıdakiler: New York Sosyetesi Nasıl İnşa Edildi?
Ünlü yazar Mark Twain, Amerikan İç Savaşı ve Birinci Dünya Savaşı arasındaki zengin dönemi “The Gilded Age, Işıltılı Çağ” olarak tanımlıyor. Köklü ailelerden gelmeseler de, petrol, sanayi, inşaat ya da demiryolu gibi işlerle hızla servet elde eden bir kesimin, yani yeni zenginlerin seslerinin duyulmaya başlandığı bir dönem The Gilded Age…
Hazır ikinci sezonu final yapmışken bu hafta size vereceğim en güzel tavsiye de The Gilded Age’i izlemeniz olacak. BluTV’de yayınlanan dizi 1800’lerin sonlarında New York’ta, ismini aldığı o şaşalı çağda geçiyor. Dizinin ana teması yeni para ve eski para arasındaki savaş. The Gilded Age’in Downton Abbey’nin yaratıcısı Jullian Fellowes’un kaleminden çıktığını söylersem pek çok kişinin keyfini daha da yerine getireceğimi düşünüyorum. Keşke hiç bitmese dediğim Downton Abbey, finalinin ardından biri 2019 diğeri ise 2022 yıllarında yayınlanan iki filmle devam etmişti. İngiliz asillerinin hayatını, “Aşağıdakiler, Yukardakiler” temasıyla işleyen yapımsa altı sezon boyunca 2010-2015 yılları arasında yayınlandı. The Gilded Age’in Downton Abbey’den en büyük farklı elbette New York’ta geçiyor olması.
Dizi; babasının ölümünün ardından teyzeleri Agnes Van Rhijn (muhteşem Christine Baranski) ve Ada Brook’un (Miranda Hobbes’umuz Cynthia Nixon) davetiyle büyük şehre gelen Marian Brook’un (Meryl Streep’in aktör kızlarının en küçüğü, Louisa Jacobson) tabiri caizse koca arayışına ve evlerinin tam karşısında görgüsüzce şekillenen bir ev inşa eden demiryolu zengini Russell ailesinin Van Rhijn ve diğer köklü ailelere kendilerini kabul ettirme çabasına odaklanıyor.
The Leftovers ve Gone Girl’den hatırlayabileceğiniz Carrie Coon dizide hırslı ve çok zeki Bertha Russell’a hayat veriyor. Morgan Spector’ın canlandırdığı azimli ve başarılı kocası George Russell’ın demiryolu inşasından elde ettiği servetle kızı (Taissa Farmiga) ve oğlu (Harry Richardson) için sağlam bir gelecek ve New York sosyetesine kendini kabul ettirme derdinde.
Genelde ikinci sezonlar ilkini aratır fakat The Gilded Age bu geleneğin bozulduğu yapılardan ve bu elbette çok iyi bir şey. Yeni sezonuyla ilkini aratmayı bırakın, hem karakterlerini bize daha iyi tanıtmayı, hem de hikayesini derinleştirip; siyahi ve kadın hakları, sendikalaşma gibi bugün hala gündemimizi meşgul eden gerçek meselelere değinmeyi başarıyor dizi. Örneğin bu sezon, 1886 yılında açılan Brooklyn Köprüsü’nün mühendisinin bir kadın olduğunu öğrendik sayesinde. Emily Warren Roebling kocası John’un rahatsızlığı sebebiyle kimselere hissettirmeden köprünün inşaatının tamamlanmasını sağlamış meğerse.
Şahane kostümler, görkemli mekanlar, kibar insanlar ve ince detayların içinde kaybolmak isteyenleri buraya çağırıyorum.
Yapay Zeka: Dost mu Düşman mı?
Bu hafta final yapan dizilerden bir diğeri Disney Plus Türkiye’de yayınlanan A Murder at the End of the World’u oturup baştan sona izleyebilecekleri müthiş kıskanıyorum! Ekrana zamanın önce veda eden The OA’in yaratıcıları Brit Marling ve Zal Batmanglij’in kaleminden, geleceğin teknolojileri ve yapay zekayla derinleşen bir murder mystery, yani bir “kim yaptı?” hikayesi.
İzlanda’da geçen yapımın başrolünde The Crown’da genç Prenses Diana olarak tanıdığımız Emma Corrin oynuyor. Ona, Altın Palmiye’li Triangle of Sadness/Hüzün Üçgeni ile tanıdığımız Harris Dickinson (filmde bir modeli canlandıran Dickinson’ın Balenciaga/H&M sahnesini hatırlayanlarınız olacaktır), Clive Owen ve dizinin yazar ve yönetmenlerinden Brit Marling eşlik ediyorlar.
Bir hacker, amatör bir detektif ve yazar Darby Hart (Corrin), gizemli tech zilyoneri (Elon Musk tipi eksantrik bir karakter canlandırabilirsiniz kafanızda) Andy (Owen) tarafından otel-ev-sığınak olarak tanımlayabileceğimiz süper korunaklı ve teknolojinin son harikalarıyla donatılmış gözlerden uzak mekanına davet ediliyor. Bu bir haftalık davete katılan özenle seçilmiş küçük grupta iklim aktivisti, yönetmen, astronot, sanatçı gibi alanlardan, mesleğinin en başarılısı insanlar bulunuyor. Bu elit kitle gizemli bir şekilde birer birer öldürülmeye başladığında ise Darby amatör detektif rolüne bir kez daha bürünerek cinayetleri aydınlatmaya girişiyor. Teknolojinin tüm yeniliklerinden faydalanan, hatta bunların yaratıcısı olan “seçilmişlerin” içinde bulundukları bu gerçekliği sorgulamalarını izliyoruz biz de bu yedi bölüm süren dizide.