Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Bu ay dijital ekranlardan sinema salonlarına, bizi bekleyen yapımlardan bir seçki.
Önce geçen ayın öne çıkan yapımlarını bir hatırlayalım... Vizyonda, Reha Erdem’in Neandria’sı hala izlenebilir, Başka Sinema’nın sosyal medya kanallarından ve web sayfasından salonlar ve seansları görebilirsiniz. Netflix’te 21 Mart’ta yayına giren 3 Body Problem (3 Cisim Problem) de temel aldığı kitabın hayranlarını mutlu edecek bir iş çıkardı diyebiliriz. Bilim kurgu-drama türünde bir dizi olan ve Game of Thrones’un yapımcıları David Benioff ve D.B. Weiss’ın uyarladıkları bu sekiz bölümlük seyirlikten memnun ayrıldım. Devamının gelip gelmeyeceği henüz resmi olarak açıklanmasa da bizi bekleyen bir triloji, evet görünen köy kılavuz istemez.
Alman yönetmen Wim Wenders’ın Perfect Days’i vizyonda kendine bir yer bulamamış olsa da müjde Mubi’den geldi, film 12 Nisan itibariyle platformda yayında olacak. Cannes Film Festivali’nde başrol oyuncusu Koji Yakusho “En İyi Erkek Oyuncu” dalında ödülün sahibi olmuştu. Öyle hak edilmiş bir ödül ki, baştan sona senfoni gibi bir perfomans dedirten… Senfoni derken, filmin başlığına da ilham veren Lou Reed parçası Perfect Days’e gönderme yapmam gerekirse, modern bir senfoni olarak değiştireyim sözümü ve harika bir soundtrack’in Tokyo’da geçen filme eşlik ettiğinin de altını çizeyim.
Apple TV’de yayınlanmaya başlayan Palm Royale’dan bahsetmek istiyorum bir de. Saturday Night Live, Bridesmaids ve Barb and Star Go to Vista Del Mar (komedi türündeki filmi Wiig’in dışında Jamie Dornan hayranlarına da şiddetle tavsiye ediyorum) gibi işlerinden tanıdığımız Kristen Wiig dizide sınıf atlamayı yani Palm Royale isminde çok özel şehir kulübünün bir üyesi olmayı her şeyden çok isteyen Maxime Simmons-Delacourt karakterine hayat veriyor. Dizi 1969 yılında Palm Beach’te geçiyor ve dönemin bizlere şu anda da ilham olabilecek modasını iliklerine kadar yaşatıyor. Kadroda Wiig’in yanı sıra; aynı zamanda da yapımcı koltuğunda oturan Laura Dern, model olmak isteyen bir manikürcü rolünde Kaia Gerber, duayen komedyen Carol Burnett, hala She Bangs single’ını yayınladığı 2000 yılındaki gibi görünmeyi başaran Ricky Martin, Oscar’lı oyuncu Alison Janney, Leslie Bibb ve Josh Lucas bulunuyorlar. Pembeler, palmiyeler, bronz tenler ve türlü entrikalar keyfinizi yerine getirecek türden!
Ayın en önemli günü 26 Nisan. Astrolojide şanslı günlerimizi söylüyorlar ya her ayın başında, sinemaseverler için de nisan ayının en güzel günlerinden biri 26 Nisan olacak. Her biri birbirinden farklı kategorilerde yüzümüzü kara çıkartmayacak üç film aynı gün vizyonda olacak. Tabii sözüm İstanbul Film Festivali’nden dışarı, ona ayrıca değineceğim.
Korku filmi sever biriyim ve seyretmeyi de en sabırsızlıkla beklediğim filmlerden biri Immaculate. The Handmaid’s Tale, Sharp Objects, Euphoria gibi dizilerdeki kilit rolleri, Anyone But You ile gişede elde ettiği başarı derken neredeyse hatasız bir kariyer yolunda ilerleyen Sydney Sweeney’nin tutku projesi diyebiliriz buna. Bu film için ilk olarak 16 yaşındayken yani bundan 10 sene önce görüşmelere gidiyor Sweeney, fakat film rafa kaldırılıyor. Bundan birkaç sene önce ise sektörde yalnızca oyuncu değil, yapımcı olarak da aktif olmak istediğine karar veren Sweeney filmin haklarını satın alıyor, senarist ve yönetmen buluyor ve filmin yeniden çekilmesini sağlıyor. Immaculate’te oyuncuyu başına türlü karanlık işler gelen Cecilia isimli bir rahibe olarak izleyeceğiz.
Ayın ve yılın en heyecanla beklediğimiz yapımlarından biri de elbette Challengers. Zendaya, Josh O’Connor ve Mike Faist, Luca Guadagnino’nun (Call Me By Your Name) yönettiği filmde üç tenisçiyi canlandırıyorlar. Eylül ayındaki Venedik Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapmak üzereyken yazarlar ve onu takip eden oyuncular sendikaları grevleri yüzünden ertelenen filmde Zendaya geçirdiği bir sakatlık sonrası kariyerine antrenör olarak devam etmek zorunda kalan bir tenisçi olan Tashi’yi, Faist kocası Art’ı ve Josh O’connor ise eski erkek arkadaşı Patrick’i canlandırıyorlar. Faist’i West Side Story’nin Steven Spielberg’in yönettiği yeni versiyonunda bence kadrodaki diğer herkesten rol çalarken izlemiştik; O’Connor’ı ise en iyi The Crown’ın Emmy ödüllü Prens Charles’ı olarak hatırlayabilirsiniz. Oyuncu şimdilerde Paul Mescal’la başrolleri paylaştığı, Birinci Dünya Savaşı sırasında geçen romantik bir film olan The History of Sound’un setinde…
Bu güzel günde vizyona girecek diğer heyecan verici yapım ise romans, aksiyon ve komediyi buluşturan, 80’lerde yayınlanan aynı isimli dizinin bir uyarlaması The Fall Guy, Dublör. Ryan Gosling ve Emily Blunt’ın başrollerinde oynadıkları filmde, Gosling emekliye ayrılmaya çalışan yorgun dublör Colt Seavers’ı; Blunt ise, başrol oyuncusu kayıplara karıştıktan sonra eski sevgilisi Colt’u projeye dahil eden yönetmen Jody Moreno’yu canlandırıyorlar. Gosling ve Blunt’ın Oscar törenindeki performanslarını izleyerek filmde ne kadar iyi bir kimya tutturmuş olduklarını tahmin edebilirler. Gosling, Barbie soundtrack’inden I’m Just Ken’i söylediği şovuyla törenin tarihine adını altın harflerle çoktan yazdırdı bile, ama Blunt’la Barbie-Oppenheimer rekabetine girdikleri kısa skeçleri de bir o kadar başarılıydı.