Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.


Şehrin enerjisini, zarafetini ve yaratıcı ruhunu aynı anda hissetmek isteyenler için, Londra Sanat Rehberi
Bazı şehirler sadece gezilmez, yaşanır. Londra da onlardan biri. Sabaha Thames Nehri kıyısında modern sanatla başlar, öğlen Shoreditch’in renkli duvarlarında kaybolur, akşam Marylebone’un bohem bir barında günü bitirebilirsiniz. Bu şehir, sanatla nefes alıp verenler için başlı başına bir ilham kaynağı. Üstelik Londra, klasik müzelerden çok daha fazlasını sunuyor. Konsept mağazalar, kreatif oteller, çağdaş galeriler, kahveyle sanatın buluştuğu mekanlar... Eğer bir hafta sonunuzu Londra’nın sanatsal yüzünü keşfetmeye ayırırsanız şehirin size yepyeni bir bakış açısı kazandıracağından emin olabilirsiniz!

Fotoğraf: @tate
Thames Nehri kıyısında yer alan Tate Modern için, Londra’da çağdaş sanatın kalbi diyebiliriz. Eski bir enerji santralinin dönüştürülmesiyle ortaya çıkan bu devasa müze, sadece sergileriyle değil, mimarisiyle de büyülüyor. Geniş endüstriyel salonları, ışığın kırıldığı gri duvarları ve dev ölçekli yerleştirmeleriyle adeta bir ritüel alanı.
Sabah saatlerinde giderseniz kalabalık başlamadan önce o benzersiz sessizliği yakalayabilirsiniz. Önce Turbine Hall’daki devasa enstalasyonları gezin. Kimi zaman dev bir balon denizi, kimi zaman çelik heykellerle dolu bir boşluk görebilirsiniz. Sonrasında, kalıcı koleksiyon bölümünde Picasso, Rothko, Louise Bourgeois ve Yayoi Kusama gibi isimlerin eserleri sizi bekliyor.
Günün ilk kahvesi için müzenin üst katındaki Kitchen & Bar at Tate Modern’e çıkın. Cam duvarların ardında St. Paul’s Katedrali manzarasına karşı yapacağınız kahvaltıda, Londra’nın sabah ışığı nehre vururken şehrin ritmini hissedin.

Fotoğraf: Alamy
Londra’nın ruhu batıda doğmuş olabilir ama geleceği kesinlikle doğuda atıyor. Shoreditch, şehrin en dinamik ve deneysel bölgesi. Sokakları birer tuval gibi; her köşede yeni bir muralle, bir illüstrasyon ya da sanatçı atölyesiyle karşılaşmak mümkün.

Fotoğraf: @whitechapelgallery
Whitechapel Gallery, Londra sanat sahnesinin en köklü duraklarından biri. 1901’den beri alternatif sanatın adresi olan bu galeri, geçmişte Picasso’nun Guernica’sını Britanya’ya ilk getiren yer olmuştu. Bugünse genç ve politik işleriyle öne çıkan küratöryel bir merkez.
Bir diğer durak Unit London Shoreditch; dijital sanat, NFT ve interaktif enstalasyonlara odaklanan yeni nesil bir galeri. Ziyaretçiler çoğu zaman serginin parçası hâline geliyor.
Öğle molası için Ozone Coffee Roasters’a uğrayın. Endüstriyel atmosferi, tasarım objeleri ve minimal kahve sunumuyla adeta bir yaratıcı buluşma alanı. Kapıdan çıktığınızda Brick Lane yönüne yürüyün. Sokaklarda Banksy’nin izlerine, vintage pazarlarına ve plak dükkanlarına denk geleceksiniz.

Fotoğraf: @doverstreetmarketlondon
Eğer moda sizin için bir ifade biçimiyse Dover Street Market mutlaka rotanızda olmalı. Comme des Garçons’un kurucusu Rei Kawakubo tarafından tasarlanan bu mağaza, alışverişten çok bir küratöryel deneyim sunuyor. Her katı bir sanat eseri gibi kurgulanmış. Raflar ve duvarlar heykelsi formlarda, markalar ise kendi estetiklerini bir sergi alanında sunar gibi sergiliyor. Bottega Veneta’nın çelik strüktürlü alanı, Loewe’nin doğal taşla kaplı bölümü, Comme des Garçons’un teatral objeleri… Burası moda ile sanatı birbirinden ayırmayan bir bakış açısının simgesi.
Yorgunluk kahvesi için üst kattaki Rose Bakery’ye çıkın. Pembe detaylı masa örtüleri, çay fincanları ve sade kekleriyle adeta “sessiz zarafet”in tanımı. Londra’nın moda dünyasından birçok ismin burada öğle molası verdiğini görmek mümkün.

Fotoğraf: Alamy
Günü zarif bir finalle taçlandırmak için yönünüzü Londra’nın en karakterli bölgelerinden Marylebone’a çevirin. İlk durak, The Wallace Collection: 18. yüzyıl Fransız sanatına, heykellerine ve dekoratif sanatlara adanmış bu müze, şehirdeki en romantik yapılardan biri. Rokoko detaylarla dolu odaları, pembe duvarları ve aynalarla çevrili salonlarıyla bir sofistike zaman yolculuğu.
Müzeden çıktıktan sonra kısa bir yürüyüşle Clarette’e geçin. Eski bir Tudor binasında hizmet veren bu şarap barı, Paris elegansıyla Londra karakterini buluşturuyor. Menüde organik Fransız şarapları, sanatsal tabaklar mevcut. Arkada ise hafif caz müzik size eşlik ediyor. Akşam ışığında pencereden dışarı bakarken, Londra’nın gündüz keşiflerinin zihninizde yankılandığını hissedeceksiniz.
Editörün önerisi: Clarette’in ikinci katındaki küçük salonda rezervasyon yapın. Gün batımında kadeh tokuşturmak için en doğru yer.

Fotoğraf: @themandrakehotel
Londra’da kalacak yer seçimi bile sanatsal bir tercih olabilir. İşte sanatla uyumlu 3 otel önerisi:
Tropik bitkilerle çevrili avlusu, neon ışıklı barı ve iç mekandaki heykelleriyle bohem lüksün adresi. Otelin koleksiyonunda Damien Hirst ve Francesco Clemente gibi sanatçılardan eserler bulunuyor.
Her odası farklı bir sanatçı tarafından dekore edilmiş; duvarlarda ise illüstrasyonlar ve tipografi detayları... Samimi, rahat ama bir o kadar da karakterli.
Tasarım oteli atmosferinde rooftop bar, endüstriyel mimari ve yaratıcı bir konuk profili. Akşamları rooftop’tan şehir ışıklarına karşı kokteyl içmek, günün en şık vedası.
Yeni nesil sanatçılar, güçlü feminist işler.
Marina Abramović ve Yayoi Kusama gibi sanatçılara ev sahipliği yapan sessiz bir cennet.

Fotoğraf: @barbicancentre
Akşamları müzik, tiyatro ve film programlarıyla şehrin kültürel nabzını tutan adres.
Nisan–Haziran ve Eylül ayları (müze kuyrukları az, hava yürüyüşe uygun)
Metro ile her noktaya kolayca erişilebilir. Tate–Shoreditch–Haymarket rotası 1 günde tamamlanabilir.
Not defteri ve boş bir zihin.
