Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.


Gelenekten moderne uzanan bu eşsiz ülkede, Tokyo’dan Kyoto’ya, en unutulmaz deneyimleri yaşayabileceğiniz şehirleri derledik.
Japonya, adımınızı attığınız anda sizi hem geçmişin izlerine hem de geleceğin hikayelerine doğru çeker. Tapınaklardan yükselen tütsü kokuları arasında dolaşıp, birkaç saat sonra neon ışıkları altında teknoloji mağazalarını gezebileceğiniz bu ülke, gelenekle modernliğin mükemmel bir uyum içinde yaşadığı ender yerlerden biridir. İlk kez Japonya’ya gidecekler için doğru şehirleri seçmek büyük önem taşır, çünkü her şehir farklı bir kültürel atmosfer, yaşam tarzı ve deneyim sunarak ülkeyi tanıma biçiminizi tamamen şekillendirir. Tokyo’nun bitmek bilmeyen enerjisi, Kyoto’nun zamansız dinginliği, Osaka’nın lezzet dolu sokakları, Hiroşima’nın derin tarihsel sessizliği, Sapporo’nun doğal zarafeti ve Okinawa’nın tropikal huzuru… Her biri Japonya’nın farklı bir yüzünü, farklı bir duygusunu yansıtır.
İşte, Japonya’ya ilk kez adım attığınızda keşfetmeniz gereken en özel şehirleri ve her birinin sunduğu benzersiz deneyimleri bir araya getirdik.

Fotoğraf: Alamy Stock Photo
Japonya’nın kalbi olarak kabul edilen Tokyo, her köşesinde modernlik ve geleneğin iç içe geçtiği bir yapıya sahiptir. Sabahları Asakusa’daki Senso-ji Tapınağı’nda tütsü kokuları arasında meditasyon yapabilir, akşam olduğunda ise Shibuya’nın devasa kavşağında kalabalığa karışabilirsiniz. Şehrin gökdelenleri, alışveriş merkezleri, teknoloji mağazaları ve Michelin yıldızlı restoranları sizi modern Japon yaşamının merkezine taşırken; Ueno Parkı’ndaki müzeler, Edo döneminden kalma bahçeler ve gizli izakaya’lar (yerel barlar) ülkenin geçmişine bir pencere açar. Tokyo’da ilk kez bulunanlar için ideal kalış süresi en az dört ila yedi gün olmalıdır; çünkü şehir hem geniş hem de katmanlıdır. Konaklama için Shinjuku ve Shibuya bölgeleri, hareketin kalbinde olmak isteyenler adına en uygun seçeneklerdir. Daha sakin ve lüks bir atmosfer arayanlar ise Ginza’nın şık otellerinde kalabilir.

Fotoğraf: Alamy Stock Photo
Kyoto, Japonya’nın ruhunu taşıyan, geçmişin bugünde yaşadığı bir şehirdir. Bir zamanlar ülkenin imparatorluk başkenti olan bu şehir; yüzlerce tapınak, geleneksel çay evleri, ahşap evlerle dolu dar sokaklar ve sakuralarla (kiraz çiçeği ağacı) bezeli bahçeleriyle ziyaretçilerini büyüler. Altın renkli Kinkaku-ji Tapınağı’nın yansımasını gölette izlemek ya da Fushimi Inari Tapınağı’ndaki binlerce kırmızı torii kapısının arasından yürümek, Japon kültürünün özünü hissetmenin yollarındandır. Kyoto’da iki ila beş gün geçirmek, şehrin temposuna ayak uydurmak ve bu deneyimi gerçekten içselleştirmek için idealdir. Konaklama için Gion ve Higashiyama bölgeleri, geleneksel ryokan (Japon tarzı han) deneyimi yaşamak isteyenler için birebirdir. Daha merkezî ve ulaşımı kolay bir deneyim arayanlar ise Downtown Kyoto çevresinde kalabilir.

Fotoğraf: Alamy Stock Photo
Osaka, Japonya’nın enerjik, sıcak ve biraz da asi yüzünü yansıtır. Ülkenin “mutfak başkenti” olarak anılan bu şehir, sokak lezzetleriyle ziyaretçilerini büyüler. Dotonbori bölgesinde takoyaki (ahtapot topları) ve okonomiyaki (Japon usulü krep) denemek, Osaka ruhunu tatmanın en keyifli yoludur. Tarihî Osaka Kalesi, Japon tarihindeki savaşların ve yeniden doğuşların sembolüdür. Akşam olduğunda ise neon ışıklarıyla süslenmiş caddelerde müzik, kahkaha ve lezzet dolu bir atmosfer sizi karşılar. Osaka’da en az iki ila dört gün kalmak, hem şehri keşfetmek hem de Nara veya Kyoto gibi yakın destinasyonlara günübirlik geziler yapmak için yeterlidir. Konaklama açısından Namba ve Umeda bölgeleri, ulaşım ağına yakınlıkları ve canlı atmosferleriyle en ideal seçimlerdir.

Fotoğraf: Alamy Stock Photo
Hiroşima, Japonya’nın en dokunaklı şehirlerinden biridir. 1945’te yaşanan trajedinin ardından yeniden doğan şehir, bugün barışın ve direncin sembolüdür. Peace Memorial Park (Barış Anıtı Parkı) ve Atomic Bomb Dome (Atom Bombası Kubbesi), dünyanın her yerinden gelen ziyaretçilere insanlık tarihinin en önemli derslerinden birini hatırlatır. Ancak Hiroşima yalnızca tarihiyle değil, doğasıyla da büyüler. Kısa bir feribot yolculuğuyla ulaşabileceğiniz Miyajima Adası, ünlü “yüzen torii kapısı” ve dağ manzarasıyla ruhu arındıran bir deneyim sunar. Şehirde bir ila üç gün geçirmek, hem tarihi anlamak hem de çevredeki doğal güzellikleri keşfetmek için idealdir. Konaklama için şehir merkezi veya Hiroşima İstasyonu çevresi, hem yürüyerek keşif yapmak hem de toplu taşımaya erişim sağlamak açısından en uygun bölgeler olacaktır.

Fotoğraf: Alamy Stock Photo
Japonya’nın kuzeyinde, Hokkaido Adası’nda yer alan Sapporo; kışın karlar altındaki romantik atmosferiyle, yazın ise serin iklimi ve yeşil parklarıyla bambaşka bir cazibeye sahiptir. Her yıl düzenlenen Sapporo Kar Festivali, devasa buz heykelleriyle dünyanın dört bir yanından ziyaretçi çeker. Şehir aynı zamanda gastronomi açısından da zengindir: Meşhur miso ramen, taze deniz ürünleri ve Sapporo birası mutlaka denenmesi gerekenler arasındadır. Doğaseverler için çevresindeki kayak merkezleri ve dağda yürüyüş rotaları muhteşem alternatifler sunar. Sapporo’da en az iki ila üç gün kalmak, şehri keşfetmek için yeterlidir; kış sporları planlayanlar içinse bir hafta kadar kalmak önerilir. Konaklama açısından Sapporo İstasyonu ve Odori bölgesi, ulaşım kolaylığı ve şehir merkezine yakınlığıyla en pratik tercihlerdir.

Fotoğraf: Alamy Stock Photo
Eğer Japonya’nın tropikal ve sakin yanını keşfetmek istiyorsanız, Okinawa’yı deneyebilirsiniz. Turkuaz denizi, bembeyaz plajları ve benzersiz kültürel mirasıyla Okinawa adeta Japonya’nın Karayipleri gibidir. Çin ve Japon kültürlerinin harmanlandığı bu ada, hem tarih meraklıları hem de deniz tutkunları için ideal bir duraktır. Shurijo Kalesi’nin kalıntıları geçmişin izlerini taşırken, zamansız köylerde yaşayan halkın samimiyeti sizi bambaşka bir Japonya’yla tanıştırır. Okinawa’da en az üç gün kalmak önerilir; ancak deniz tatili planlayanlar için beş ila yedi gün arası konaklama, adanın dinginliğini tam anlamıyla hissetmek için idealdir. Konaklama açısından Naha ulaşım ve alışveriş olanaklarıyla, ilk kez gelen ziyaretçiler için en uygun bölgeyken; Onna ve Nago bölgeleri daha huzurlu ve doğal bir atmosfer sunar.