Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Sanal dünyada işlenen suç, fiziksel dünyada da işlenmiş sayılır mı? Metaverse teknolojisi, göründüğü kadar masum mu?
Geçtiğimiz aylarda Metaverse nedir, ne değildir; kim, neden orada, nasıl vakit geçiriyor diye konuşmuştuk. Şimdi geldik ağır toplara; işin felsefesine ve yaptırımlarına. Hayatımıza giren her teknolojik gelişme ilk geldiğinde, hepimizin süper heyecanlanıp, durumun ciddiyetini kavramadan önce her şeyi pembe gözlüklerle gördüğümüz bir dönem olur. Hatırlayın; internet evlerimize ilk defa girdiğinde nasıl da delirmiştik? Her teknoloji ilk bakışta masum görünür. Keza öyledir de. Ama onu kullananlar değildir.
Başlığı okuyunca gideceğimiz yönü biraz anlamışsınızdır. Metaverse’ün bazını geçtiğimiz aylarda bu kadar iyi atmışken; ikinci olgumuzu anlatmamak olmaz. Hepimizin farkında olarak/olmayarak ömürlerimizde defalarca maruz kaldığımız bir eylem aslında gaslighting. İngilizce’de deyimleşerek kalan bu terimin sizlere önce etimolojisinden bahsetmek isterim.
Gas Light (Gaz Lambası), 1938’de yazılmış, viktoryen dönemde geçen bir tiyatro oyunu. Hollywood’la beraber senaryosunun gücünden ötürü hemen iki sene sonra filmleştiriliyor. İlk versiyon pek beğenilmemiş olacak ki 1944’te bu sefer biricik Ingrid Bergman’ın başrolünde tekrar çekiliyor. Ama sonra unutuluyor, ta ki 2010’ların ortasına kadar. Eser ise zengin bir kadının, kendisiyle parası için evlenen eşinin ona uyguladığı psikolojik manipülasyonlar sonucunda gerçeklik algısının bükülmesini, kadının kendi akıl sağlığından şüphe eder duruma düşme sürecini anlatıyor. Birini kendi akıl sağlığından şüphe ettirme noktasına getirmek ise kolay bir oyun değil tahmin edersiniz ki. Eşi tüm süreci ilmek ilmek örüyor. Filme ismini veren, film boyu devam eden ve metafor olarak da kullanılan eylemlerden biri; evdeki gaz lambalarını adamın her gün biraz daha kısması. Kadın evin ufak ufak her gün karardığını hissetse de eşi öyle bir şey olmadığını, uydurmamasını ona söyledikçe kadın kendinden şüphe etmeye başlayıp, faile daha da bağımlı hâle geliyor.
Metaforun çıkış noktasını anlamışsınızdır, güç sahibi birinin, karşısındaki daha az güç sahibi insana uyguladığı bir tür manipülasyon. Tabii bu sadece eşler arasında olmuyor. Sosyal bilimciler bu pratiğin sadece kişisel ilişkilerde değil; güce sahip olan tüm sınıflarca uygulandığı hakkında makaleler yayımlamaya başladılar.
Amerikalı sosyolog Prof. Kathleen Ferraro, bu formülde kurgulanmış hayatları istismarcı ilişkilerin “sürrealitesi” olarak adlandırıyor. Buna sebep olan temel şey ise kişilerdeki toplumsal hassaslıklar, güvensizlikler ve toplumsal kalıplara uyum sağlama stresi. İstismara son derece açık bu stres, kişinin çevresindeki toplumsal dokunun yapay bir şekilde yeniden üretilmesine alan açmasına da sebep oluyor.
Toplumsal dokunun, yapay bir şekilde yeniden üretilmesi deyince peki sizin aklınıza ilk ne geliyor? Valla ne yalan söyleyeyim, benim direkt Metaverse geliyor.
Sanırım akıllı okuyucularımız çoktan kavramsal bağını kurmuştur yazının. Gaslighting sadece “gerçek” dünyada olan bir şey mi? Dijitalin bu kadar sızdığı dünyalarımızda neyin gerçek, neyin gerçek olmadığı arasındaki sınırı eskisi kadar rahat çizebilir miyiz artık?
Metaverse zamanındaki gerçeklik tanımı ile Antik Yunan dönemindeki gerçeklik tanımı aynı mı mesela? Değil. Demek en temel yargılar bile güncellenebiliyor. Peki, 2022’de gerçeklik nedir? Zor yerden sordum, değil mi? Gelin konunun uzmanına yöneltelim o zaman mikrofonu; New York Üniversitesi’nde nöroloji ve felsefe hocası olan Prof. David Chalmers’a. Yakın zamanda tam bu konu hakkında şahane bir kitap yazan (Reality+: Virtual Worlds and the Problems of Philosophy) Chalmers, günümüz dünyasında gerçeklik tanımının üç temel üzerine inşa edildiğini anlatıyor. İlk tanım: Bir şey, bir fark yaratıyorsa gerçektir. İkinci tanım: Bir şey sadece zihnimizde değilse gerçektir. Üçüncü tanım: Bir şey kurgu değilse gerçektir. Kafa açıcı, değil mi?
Hazır kafalarımızı açmışken, gözümüz gönlümüzü de en beğendiğim görüntü yönetmenlerinden Matthew Libatique’ın Venedik’te prömiyerini gerçekleştirdiği Don’t Worry Darling filmiyle açalım. Film 1950’ler California’sında geçiyor, uçsuz bucaksız bir çölün ortasında, taş çatlasın 150 evlik bir kasaba düşünün palmiye ağaçları arasında. Evlerin hepsi Amerikan yüzyıl ortası mimarisinde, tek katlı, boydan boya camlı, havuzlu, evlere göre tasarlanan mobilyalarla dolu. 50’ler modasına uygun kabarık etekler, kıpkırmızı rujlar, lüle saçlar, bale dersleri ve üstü açık Cadillac’lar… Gerçek olamayacak kadar güzel, değil mi? Değil zaten. Evet, doğru bildiniz, mükemmel bir toplumsal doku fabrikasyonu olan bu kasabamız; gaslighting’in mükemmel bir örneği olarak inşa edilmiş. Peki, bu koşullarda manipülatif bir dünya yaratanlar sizce kimdir ve çıkarları nedir? Eşitsiz toplumsal cinsiyet rollerinin son altın çağı olan 1950’lerde kendi eve ekmek getirmek için çalışırken onu evde bekleyen, ojesini sürüp sofrasını hazırlayan, her daim eğlenmeye ve sekse hazır bakımlı kadınlar topluluğunu en çok kim ister?
Evet, 2020’ler Amerika’sında beraber olduğu/olmak istediği kadınlar tarafından hor görülen sünepe erkekler. Filmde idealize edilerek anlatılan kasaba aslında bir simülasyon, adeta patriarkal bir cennet. Günümüz dünyasında bir baltaya sap olamayan, beraber oldukları kadınlar üzerinde tahakküm kuramayan erkeklerin nostalji düşkünlüğü ile bu kadınları hapsettikleri toplumsal eşitsizlik üzerine kurulu sanal bir dünya. Bu dünya gerçekte yok, tamamen simülasyonda geçiyor; gerçek dünyada kişilere fiziksel hiçbir zarar gelmiyor; tamamen hipnoz altında gibiler. Uyandıklarında normal hayatlarına “kaldıkları” yerden devam edebilirler kağıt üstünde. Peki, o zaman bu kasaba ve orada yaşananlar gerçek mi? Bu insanlar kendi evlerinde, yataklarından bu simülasyona katılıyorlarsa gerçekten kaçırılmış sayılmalılar mı?
Cevap artık çok net evet, değil mi? Çünkü gerçek, artık sanal ya da fiziksel dünya tanımlarından bağımsız, teknoloji sayesinde artık bilinçte gerçekleşen bir şey. Yaptırımları da bu cesur yeni dünyanın kurallarına göre yeniden yazılmalı.