Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Negatif etkiye katkı sağlamamak iyi etki yaratmak mıdır? Deloitte Kanada, Sosyal Etki ve Sürdürebilirlik Müdürü Iraz Soyalp iş yaşamasında sosyal etki kavramını açıklıyor.
Deloitte Kanada, Sosyal Etki ve Sürdürebilirlik Müdürü Iraz Soyalp iş yaşamasında sosyal etki kavramını açıklıyor:
Bugün şirketler sosyal etki kavramından ne anlıyor ve genel olarak baktığında kurumların bu kavram ile ilşkisini nasıl görüyorsun?
Bugün yaptığın bir işin nasıl bir sosyal etkisi olduğunu planlamıyorsan zaten işini tam anlamıyla yapmıyorsun demek. Bu kavramı işinin bir parçası haline getirmek artık bir şart. Artık konuşmamız gereken bunu nasıl yapacağın. Birçok kurumda sosyal etki yaratmak ya bir dernek ile işbirliği yapmak ya da kurumun içindeki kurumsal sosyal sorumluluk departmanının sorumluluğu ile bağdaştırılıyor. Ortada ‘onlar da bizim iyilik departmanımız’ gibi bir durum oluyor. Ya da direkt iyilik yapan bir kurumla çalışmak gibi bir yol izleniyor. Sosyal etki konusunu kurumdan ayrı bir yere koyma durumunu atlatmamız gerekiyor. Bir kurum toplumun içerisinde olan, toplumdan beslenen ve toplumla organik ilişkisi olan bir mekanizma. Kurumların: ‘Kurum olarak benim nasıl hizmetlerim, nasıl bağlantılarım, ne gibi kaynaklarım var? Elimdeklilerle, organik bir biçimde ilişkide olduğum topluma nasıl daha faydalı olurum, ben kime dokunuyorum, kime dokunamıyorum, neden dokunamıyorum, nasıl dokunabilirim’ gibi soruları düşünmesi gerekiyor. Diğer türlü onlar iyilik departmanı da sen kötülük departmanı mısın? Sosyal etki kurumların ve bizim dışımızda bir konu değil.
Peki eğer kurumlar sosyal etkiyi kendi içlerinde değil de kendilerinden bağımsız bir mekanizma ile hayata geçirmeye çalışıyorlarsa ne oluyor?
Durum öyle olunca bu biraz da şirket olarak 'benim çarkım diğer çarkların dönemesine de nasıl katkı yapar' diye düşünmek yerine 'ben bu çarktan diğer çarka nasıl bilye atarım’ı düşünmeye benziyor. O diğer çarka bilye atarak katkı yapmak da güzel tabii, sen kendi çarkından diğer çarka bir bilye atarsın ve diğer çark daha iyi döner ama onu yapmakla birlikte senin kendi dönen çarkını işin içine dahil ederek o diğer çarkın dönmesine de, bu sayede, nasıl katkı sağlayabileceğine bakabilirsin. Sosyal etki sadece sosyal sorumluluk departmanının ya da derneklerin yapabileceği bir şey değil, kurumdaki herkesin ve özellikle kurum yöneticilerinin bunu düşünmesi bu kültürü kurum içinde yaratması gerekiyor. Diğer türlü yara bandı etkisinden bahsediyor oluruz. Ne şirketi olursa olsun, ‘biz kurum olarak neyi daha iyi yapabiliriz’i düşünmeli. Şirketler, diyelim eğitim sizin önceliğiniz ise, eğitim konusunda maddi bir yardım yapmak tabii ki iyidir ama konuyu ayrı düşündüğününüzde potansiyelinizi kaçırıyorsunuz. Aslında o kurum olarak bağlantılarınızı, hizmetler ve ürünlerinizi bir yere bağış yapmaya ek olarak nasıl daha fazla sosyal fayda yararına kullanabileceğinizi düşünürseniz sosyal etki potansiyelinizi gerçekleştimiş olursunuz ve ortaya daha farklı sonuçlar çıkacaktır.
Ne oldu da dünya bunu daha çok konuşuyor şirketler buna emek veriyor?
Bunun birkaç sebebi var. Bu devirde tedarik zincirimizde çocuk işçi çalıştırmıyoruz demek artık övünülecek bir şey değil. Dünya artık bunu geçti. Negatif etkiye katkı sağlamamak iyi etki yaratmak değildir. Diğer türlü bu ‘ben otobüse koşarken kimseyi öldürmedim’ demek ve bununla övünmek gibi bir şey, çünkü zaten bu yapmaman gereken bir şey. Çevreye zarar vermemekle övünemeyiz bugün. Artık 2020 yılındayız. İkincisi dünyadaki eşitsizliğin artması. Artık yara bandı yöntemi işe yaramıyor. Toplumun kısıtlı kesimlerini hedef alan projelerle bu eşitsizliğin önüne geçemeyiz. Yapısal ve sistemsel bir eşitsizlik var ortada. Sorunların altında yatan ‘Ben ayrıyım sen ayrısın’ anlayışına bakmamız gerekiyor. Hepimiz bu toplumun parçasıyız. Dolayısıyla sen de o soruna bağlısın, o sorunda sana.
Peki sosyal etkiyi nasıl ölçeriz?
Bunun asla tek bir reçetesi yok. Bu her kurum için değişecektir. Her kurumun iş gücünü, ürünlerini, varlıklarını, bağlantılarını önüne döküp, ‘ben elimdekilerle etrafıma nasıl daha fazla sosyal fayda sağlayabilirim’ çalışmasını yapmalı önce. Önce bu hedefi belirlemek gerek. Cebindeki her şeyi döküp cebindekilerle ne yapabileceğine baktıktan sonra bunu nasıl ölçebileceğine dair de bir şansın oluyor.
İnsan bu kadar karmaşık ve ölçmesi zor bir varlıkken sosyal etkiyi ne kadar derinlemesine ölçebiliriz?
Ben insan ölçülemez yargısına pek katılmıyorum. Ama bununla birlikte özgüven kavramı ikimiz için farklı şeyler anlamına geliyor olabilir. Ama bu noktada da özgüvene dair bu ölçümü o diğer kişinin perspektifinden yapabilirsin. O yüzden de toplumun katılımı çok önemli. Kurum olarak kapanıp ben bunu bu şekilde yapacağım dersen hata yapmış olursun. Hedeflediğin kişi sürecin bir parçası olmalı ve katılımcı bir bakış açısı geliştirmelisin. Hedef kitle sürecin parçası olacak. O kişi için özgüven ne demek? O kişi için özgüven ne ise ona göre ölçmelisin. Programın tasarımının parçası olmalı bu hedef kitle.
Sosyal etkiye iyi örnek olduğunu düşündüğün bir inisiyatif var mı?
Bu bir inisiyatif değil ama bir yöntem. İnovasyon yarışmaları. Bunun güzel tarafı bir sürü kişiyi bir araya getirmesi. İnsanları belli bir amaç için düşünmeye zorlaması. Bunun dışında da Lego’yu çok beğeniyorum, nedeni de konuya bütüncül yaklaşması. Bir yandan oyun hakkı ile mültecilere destek verirken bir yandan da kendi kurumunda aile dostu bir sistem oluşturuyor. Sosyal fayda yaratma kültürünü kendi içinde de her alanda destekliyor. Operasyondan satın alma zincirine kadar kendini bir organizma gibi ele alıp dokunabileceğin ve dokunamadığın yerlere baktığın bir sistem geliştirmek çok önemli.